Şuanda 242 konuk çevrimiçi
BugünBugün5855
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13579
Bu ayBu ay13579
ToplamToplam10482003
Şimdi çok olmamak gerek... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 11 Temmuz 2014 19:09


Başlık şaşırtıcı görünebilir; öyle ya, politik mücadelede her şeyin sayıyla ölçüldüğü bir dönemdeyiz. Çoğalmak çoğalmak ve çoğalmak, hemen herkes bunu istiyor.

Sayının önemini inkar edecek değilim, ama hangi sayının?

Elli ile beş’i karşılaştırdığınız zaman, sadece sayı olarak karşılaştırdığınız zaman, ilki ikincisinden büyüktür; hem de on katıdır.

Sadece sayı olarak bakarsanız, böyledir. Gerçekte ise, hangi 5 hangi 50, diye sormanız gerekir.

Bu, sorulmuyor.

Ya da başka çare kalmadığı için sorulur gibi yapılıyor.

“Biz 5’iz ama nitelikli 5’iz” mi deniliyor?

Olabilir ama nitelikli olduğunun göstergesi nedir?

Bana kazanılmış başarı göstermelisin, yoksa nitelikli olduğun nereden belli olacak?

Sayıyı istiyor ama kazanamıyor ve o zaman da ne yapsın, olmayan niteliğe sığınıyor.

Başka bir kesim ise çok görünmenin kendince yolunu bulmuş…

Kürtle Kürt olur Aleviyle Alevi marksistle marksist ve ötekiler…

Her nabza göre verilecek şerbet bulunur sonuç olarak ve bulunur da ne olur?

Çok gibi görünülür ve bu çokluktan hiçbir şey olmaz…

Çok olmak önemli ama çok sayıda insan hızla çok olmak istiyor.

Çokluk adına herhangi bir özelliği olmayan ve bazıları da kişilik bozukluğuna sahip tipler bir araya toplanıyor.

Bu çokluktan bir şey olmaz…

Bu çokluk insanı sadece yorar…

İki hafta önce katıldığım bir toplantıda ilginç bir soru soruldu.

“On binlerce politik göçmen var. O zaman neden buraya katılmıyorlar? Bunun için yeterli çaba göstermiyor muyuz?”

İnsanlar yıllardan beri aynı soruları sormaktan bıkmadı ve galiba da bıkmayacak…

Milyonlarca emekçi var, ama hangi örgütte kaç emekçi var, söyler misiniz?

Bunun için çaba gösterilmedi mi?

İşçi sınıfı diye yıllardan beri ortalığı yıkan Marksistler, marksist-leninistler var ve ülkede işçi sınıfının sendikalaşma oranı sadece yüzde 9.

Çokluk olarak PKK’yi gösterenler de var ki, yıllardan beri göstermekten usanmadılar.

Yapsana o zaman!

PKK yıllarca insanları bilinçlendirerek örgütlenmedi, bu konuda önemli bir çaba harcamasına gerek kalmadı.

Kişi Kürt ve dili de Kürtçe… Bunlar doğuştan gelen özellikler ve devlet bunu bile kabul etmiyordu.

Kişiye doğuştan gelen özelliklerini hatırlatmak ve bu devlete karşı durulabileceğini göstermek yetiyordu…

PKK’deki büyük kadro sorununu anlamak istiyorsanız, Öcalan’ın son açıklamasına bakınız…

Kısaca şunu belirtmek gerekir:

Gezi’den sonra artık olsa da olur olmasa da olur denilebilecek marjinal bir varlık değiliz. Hala azınlığız ama artık sesimiz duyuluyor.

Kısa zamanda çok olmak istemenin büyüsüne kapılmamak gerekiyor.

Kötü bir dönem yaşıyoruz. Geride kalan yüzyılın 1917-1991 yılları arasında insanlığın büyük umudu yükseldi ve çöktü. Yerini de henüz başkası alamadı.

Marksizm için gelecek bitti. Geleceğe yönelik inandırıcı herhangi bir projeleri yok ve bu yokluğu bağırıp çağırmakla örtemezsiniz.

Değişik ülkelerde, özellikle Latin Amerika’da bazı çıkışlar var. Denemeler yapılıyor.

Avrupa’da büyük umut bağlayan Avrupa Sol Partisi çalışmadı. ATTAC var ve ne gariptir ki Avrupa çapında eylem koyabilecek başka yapı bulunmuyor.

Komünist ve işçi partileri birkaç yılda bir Avrupa çapında toplantı yaparlar. Kapitalizmin kriz içinde olduğunu yeniden belirtirler, tartışırlar ve bir dahaki toplantıya kadar dağılırlar.

Görünürde bir şey yapmışsınızdır. Çok imzalı uzun bir de sonuç bildirisi yayınladınız mı, kendinizi bir süre çokmuş gibi hissedebilirsiniz…

Kendinizi yetiştirin, gereksiz kişilerle ve işlerle zaman harcamamaya çalışın, dünyayı izleyin ve yavaş çoğalın…