Şuanda 459 konuk çevrimiçi
BugünBugün5997
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13721
Bu ayBu ay13721
ToplamToplam10482145
Türk olmadı, Müslüman verelim! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 01 Aralık 2014 19:14


Yıllarca Türklerin tarihteki bilmediğimiz marifetlerini dinledik…

Bütün dillerin kökeninin Türkçe olduğunu, bütün milletlerin de soy olarak sonunda Türklere dayandığını zaten öğrenmiştik…

Türk Dil ve Tarih Tezi bunları vaaz ederdi.

Bunun Kemalist faşizm olduğunu düşünmüyorum…

Kendini savunma duygusundan ve ne kadar böbürlenilse de gizlenemeyen aşağılık kompleksinden gelen bir uygulama olması kuvvetle muhtemeldir.

Üç kıtaya yayılmış bir imparatorluktan 100-150 yıl içinde Anadolu’ya sıkışmış bir devlete düşmüşsün; o kadar etkili bir halk idiysen, bu duruma düşmemen gerekirdi!

Bir ara Kızılderililerin de Türk asıllı oldukları bilimsel olarak kanıtlanmıştı!

Nasıl mı! Fizyolojik yapıları arasında uyum varmış…

Diyelim ki böyledir. Üstelik Kızılderililerle Orta Asya’daki Türk boyları arasında akrabalık da coğrafi olarak düşünülebilir.

Asya’nın kuzey doğu ucu ile Amerika kıtasını sadece dar bir boğaz ayırmaktadır. Bu nedenle Türklerin ve Kızılderililerin eski zamanlardan bir zamanda karşı karşıya gelmiş olmaları mümkündür.

Mümkün bile olsa, neden Türkler Kızılderili kökenli değildir de Kızılderililer Türk kökenlidir?

Bunun açıklamasını yapamazsınız.

Teorik olarak ikisi de mümkündür.

Hangi ihtimal mümkün olursa olsun, Türklerin Müslüman olmadan çok önce ABD’ye geçtikleri söylenebilir.

Müslümanlar bu işte yaya kalmıştır bir başka deyişle…

Yakın zamanlarda tarihteki bir marifetimizi daha öğrenmiştik: yazıyı bulan Türklerdir!

Yazıyı biz bulduk ama okumasını bulamadık, demişlerdi buna cevap verenler…

Güzel bir cevap, özelliklerimize de uyuyor üstelik…

Şimdi Türklerin yerini Müslümanlar almış durumda…

ABD’yi ilk onlar bulmuşlar, dünyanın yuvarlak olduğunu ilk keşfeden de Müslümanlarmış…

Yakında başka marifetler öğrenirsek şaşmayalım…

Diyelim ki bunların hepsi doğrudur. Bundan ne çıkar?

İnsanlık tarihine önemli katkı yapamamış bir dindir Müslümanlık…

Hiç yok değil, var, ama oldukça az…

İbni Sina ve İbni Rüşd evrensel kabul gören bilim insanlarıdır.

Ek olarak Araplar, kaybolmuş Helen uygarlığının yapıtlarını saklamışlar ve Avrupa’da Rönesansın başlamasında bunların Latince’ye çevrilmesi önemli rol oynamıştır. Burada da Müslümanlar üreten değil, saklayan konumundadır.

Müslümanlık birbirini boğazlama dinidir.

Kanıta gerek yok, Müslümanların yaşadığı ülkelere bakın, göreceksiniz.

Müslümanları en çok öldürenler yine Müslümanlardır; ABD emperyalizmi ya da genel olarak kafirler değil…

Bugünü zayıf olanlar geçmişin büyüklüğüne sığınırlar.

O büyüklüğü uydurmalarla daha da büyüterek geçmişe sığınırlar…

Geçmişte Türkler bunu yapardı, şimdi Müslümanlık adına yapılıyor.

Geçmişi abartarak onunla öğünmek özelliğimizin sola nasıl yansıdığını da kolayca görebilirsiniz.

Çok kişi12 Eylül öncesiyle hele bazıları 1970 öncesiyle öğünüyor…

Aradan 35-45 yıl geçmiş, ülke ve dünya çok değişmiş, köprülerin altında çok sular akmış demeyeceğim bazı köprüler bile kalmamış, ama o eskide kalan günlerle öğünmeyi içinde yaşadığımız dönemde bir şey yapmamanın yerine kullanmak özelliği ortadan kalkmamış…

Bu durum inanılmaz bir aymazlıkla, cahillikle birlikte yürüyor.

Örneklerden birisini vereyim:

Osmanlı İmparatorluğu işgal ettiği ülkelerdeki halkları asimile etmedi, denilir.

Neden, çünkü o halklar kendi dil ve kültürlerini korudular, şüphesiz işgalcinin kültüründen etkilendiler ama büyük oranda kendi özelliklerini korudular.

Bu görüşün cahillikten başka şey olmadığını belirtmek gerekiyor.

Bir ülkeyi işgal etmekle orada yaşayanları asimile etmek birbirinden ayrıdır.

Asimile edebilmeniz için daha gelişmiş bir dil ve kültüre sahip olmanız gerekir.

Buna sahip iseniz, sahip olduğunuz dil ve kültür yerli halkın dil ve kültürünü en azından geriletir, bazen iyice geriletir.

Sadece yasaklayarak bir dili ve kültürü yok edemezsiniz.

Osmanlı işgal ettiği ülke halklarının sahip olduğundan daha ileri bir dil ve kültüre sahip değildi, bu nedenle de onları asimile edemedi. İstemediğinden değil, yapamadığından dolayı yapmadı.

Fransa’nın Afrika ülkelerinde çok sayıda sömürgesi vardı ve bu ülkelerin halkları bağımsızlıklarını kazandıktan yıllar sonra bile Fransızca konuşurlar.

Cezayir gibi Arapça konuşulan bir ülkede Fransız sömürgecileri bu dili yasaklamıştı, en azından resmiyette Fransızca kullanılıyordu. Ne ki, çok kişi sadece yasaklama nedeniyle değil, Fransızca o dönem dünya dili olduğu için de bu dili öğrendi. Arapça ile açılabileceğiniz alan sınırlıydı, Fransızca ise sizi bütün dünyaya açıyordu.

Ne Osmanlıcanın ve ne de Türkçenin böyle bir özelliği olmadı.

Olsaydı, zorlamaya ve yasaklamaya hiç gerek yok, başka ülkelerin halkları sömürgecinin dilini kendiliklerinden öğrenirlerdi. Neden, çünkü öğrendiğin dil işe yarıyor. Bu dil sömürgecinin dili olabilir ama seni dünya kültür hazinesiyle tanıştırıyor.

Türkler kendi dillerini geliştirmenin yolunu başka bir dili, Kürtçeyi yasaklamakta buldular.

Bunun yerine Türkçenin geliştirilmesine önem verseydiler, dünyada hangi alanda önemli bir yapıt verilmişse onu hemen Türkçeye çevirseydiler, çeviri işine devlet desteği sağlasaydılar; zorlamaya gerek yok, kültürel düzeyi azçok gelişmiş bütün insanlar Türkçe öğrenirdi. Neden, çünkü Türkçe seni dünya kültür hazinesiyle tanıştırıyor. Tabii ki Türkçe, İngilizcenin yerini tutmaz, ama yine de önemli bir işlev görebilirdi.

İşine gelmeyen yapıtı yasaklarsan, çeviride kaliteyi ön planda tutmazsan, önce kendine zarar verirsin. Dünyanın neresinde önemli bir yapıt yayınlanmışsa, kısa süre sonra İngilizcede bulursun; Fransızca ve Almancada da bulursun.

Büyük dil böyle olunuyor, palavrayla değil…

Palavracılıkta Türklük yeterince etkili olmadı, yerini Müslümanlık aldı…

Onun şansı daha da az!