Şuanda 246 konuk çevrimiçi
BugünBugün5858
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13582
Bu ayBu ay13582
ToplamToplam10482006
2014 PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 24 Aralık 2014 19:30


Malum yıl sonunda geçen yılın muhasebesi yapılır…

Benim için iki önemli olay gerçekleşti diyebilirim.

İlki, Belma’ya Mektuplar’ın yayınlanmasıdır.

600 sayfalık kitapta yer alan mektupları büyük çoğunluğunu 1977-78’de hapishanedeyken yazmıştım. Bunların yayınlanması hayatımın bir dönemde kendimle yaptığım muhasebeyi anlatması bakımından önemliydi ve gerçekleşti.

Okurlardan birisinin saptaması doğrudur:

Bu mektuplar insanın değişik olaylar sırasında ya da olayların hemen ardından hissettiklerini ifade etmeleri bakımından önemli… Araya zaman girince insan ister istemez farklı hissedebiliyor. Anında ifadelerin kalmış olması önemlidir…

Gerçi mektupların geçtiğimiz yılbaşından kısa süre sonra bilgisayara geçirilmesi tamamlanmıştı ama basımları biraz uzadı.

Satışı yavaş gidiyor. Ülkedeki yayın dağıtım mekanizması malum, okumaya ilgi de yok, bu da malum…

Neyse, şikayetçi değilim, yıllar sonra biter herhalde…

İkinci önemli olay, 40 Yıl Sonra TDAS’ın yazılmasını bitirmem oldu.

Daha kısa olmasını planlamıştım ama uzun oldu, kalınlığı neredeyse 40 yıl öncekine yaklaştı. Sonuç bölümünde de belirttiğim gibi yazıda ele alınmamış ya da yeterince üzerinde durulmamış konular bulunuyor. Bunlarla ilgili olarak yazıların yazılması gerekiyor. Hepsini buraya sığdırmak yazının hacmini aşırı derecede büyütecekti.

Bölümlere ayrılmış uzun yazılarda severek yazdığınız ya da yazılması gerektiği için yazdığınız bölümler bulunur.

Bu uzun yazıda severek yazdığım üç bölüm vardı: reel sosyalizmin tarihi, alt emperyalizm ve yeni sosyal hareketler… Sonuncusunu kısa kesmek zorunda kaldım ve bunu da sonuç bölümünde belirttim çünkü uzadıkça uzuyordu. Gezi, ilk örneği 1968’de görülen, belirli bir sınıfa değil sınıflar bileşkesine dayanan, zamanla değişim gösteren yeni sosyal hareketler kategorisine giriyor. Her hareket gibi benzeyen ve ayrı yanları bulunuyor ama sınıflandırma olarak bu kategoriye giriyor.

Gezi’yi David Harvey’den hareket ederek kent direnişleri çerçevesinde görmek doğru değil… Bu yön de bulunmakla birlikte Gezi’yi asıl tanımlayan yeni sosyal hareket kategorisidir.

Yeni Gezi bekleyenlerin daha çok bekleyeceklerini ve yeni sosyal hareketten sınıfsal hareket çıkarılamayacağını, bunun hareketin yapısına aykırı olduğunu da belirtiyorum.

Sosyal hareketlerin evreleri bulunuyor. Son evre, ki 2010 yılında başladı, Arap ülkelerindeki protestoların yanı sıra İspanya, Portekiz, Yunanistan’daki gösteri ve grevler, New York’ta başlayan, ardından özellikle Frankfurt’ta süren “işgal hareketi” ile sürdü. Başka eklemeler de yapılabilir. Bu hareketlerden geriye pek bir şey kalmamış gibi görünmekle birlikte, bu özellik yeni sosyal hareketler için tipiktir. Etkilerini daha alt düzeyde gösterirler, sürdürürler.

2000’li yıllarda Avrupa’nın birçok ülkesi ATTAC eylemlerine sahne olmuştu. On binlerce kişinin katıldığı eylemler… Şimdi bu eylemler yok, yerini bölgesel örgütlenmeler almış durumda…

Bu hareketlerde, Gezi’de de gözlemlenebilen özellik, katılanların profili ve politik tercihleri:

Genç, iyi eğitim görmüş, genellikle işsiz ya da güvencesiz koşullarda çalışan, yeni haberleşme yöntemlerini iyi bilen ve klasik örgütlere (sendika, parti) ilgi göstermeyen bir kitle…

Gezi’ye katılan kitlenin sol örgütlere yaklaşmamasını bize özgü bir olaymış gibi görenler, dünyadaki benzer örnekleri izlemedikleri ya da kendilerini biricik sandıkları için böyle düşünüyorlar.

Yeni sosyal hareketlerle ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum arasında bire bir bağlantı bulunmuyor. İrlanda gibi krizden en fazla etkilenen bir ülkede klasik veya yeni sosyal protesto hareketleri olmazken, krizden daha az etkilenmiş Brezilya ve Türkiye’de ise durum farklı oluyor.

Bu hareketlerin katılımcılarının dünya çapında ortak isteklerinden bir tanesi, demokrasi… İster parlamenter demokratik, ister yarı demokratik isterse de despotik bir ülkede yaşasınlar, demokratik bir ortam istiyorlar. Ne ki, doğrudan demokrasi taleplerinin gerçekleşmek bir yana, büyük zaman ve enerji kaybına yol açtığı da bu hareketlerle ilgili yapılan incelemelerde belirtiliyor.

Arap ülkelerinden İsrail’e, Türkiye’den Brezilya’ya, Güney Amerika ülkelerinden Yunanistan’a kadar yeni sosyal hareketlerin taleplerinde ve katılımcı profilinde ortak ve ayrı noktalar, aralarında ilişki kurma tarzları nasıldır? Bu hareketlerle klasik kitle örgütleri arasındaki ilişki nasıldır?

Almanya solunun önemli yayın organlarından Prokla son sayısını tümüyle bu konuya ayırmış…

İlerici bilim insanı olmak zor iş… Üzerlerinde büyük sorumluluk hissediyorlar, mutlaka İngilizce de dahil değişik dillerde çıkan yayınları izliyorlar, düşünüyorlar, tartışıyorlar, hareketlerden öğreniyorlar ve formüle ediyorlar… Sonra eksik çıkarsa tamamlıyorlar… Verilen referans listelerine bakıyorsun, yok yok neredeyse ve büyük bölümü de yayınların yeni sayıları… Wallerstein’ın bu yılın Nisan ayında konuyla ilgili uzun konuşmasının çevirisi de yayınlananlar arasında… Zahmet etmişler gerçi, bilimsel konularda İngilizce metin genellikle çevrilmeden yayınlanır.

Bu yazının ardından yaklaşık bir haftalık boşluk girecek, biraz kafayı dinleyeceğim, sonra yine görüşürüz…