Şuanda 423 konuk çevrimiçi
BugünBugün5971
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13695
Bu ayBu ay13695
ToplamToplam10482119
AKP'yi iktidarda tutan kadınlar... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 08 Mart 2015 10:34


Marksistlerin, sosyalistlerin, devrimcilerin ortak eksikliklerinden bir tanesi; kendi üzerlerinde, “bilimsel teorileri” ve amaçları hakkında fazlasıyla yoğunlaşmaları ve karşı tarafın ne yaptığına yeterince dikkat etmemeleridir.

Burada “dikkat etmek”ten kastedilen günlük politika değildir, tersine günlük politika içinde boğulmaktan bile söz edilebilir. Kastedilen karşı tarafın gücünün, bunun dayandığı temellerin analizidir.

Kendinizi devrimci, karşı tarafı karşı devrimci olarak görüyorsanız, 20. yüzyılın ilk yarısında Karl Korsch’un belirttiği gibi, “Marksistlerin karşı devrim teorisi yoktur”. Marksistler, sosyalistler, devrimciler ve ek olarak da anti kapitalistlerin karşı devrimi ya da genel olarak karşıdakini, burjuvaziyi anlamakta ciddi sorunları vardır. Kendi teorilerinin bilimsel olduğuna inanırlar, burjuvazinin ve kapitalizmin kaçınılmaz olarak çökeceği konusunda görüş birlikleri vardır; ama bu sınıfın ve sistemin –artan krizine rağmen- nasıl ayakta kalabildiğini doğru dürüst açıklayamazlar.

20. yüzyılda iki büyük karşı devrimde Marksistlerin ve marksist-leninistlerin bilimsel teorileri iflas etti. Ne olup bittiğini, olan olduktan yıllar sonra bile zorlukla anlayabildiler.

Birinci örnek, Almanya’da nazizmin iktidara gelmesidir. SBKP’den sonra ikinci büyük parti olan Almanya Komünist Partisi (AKP) hem sandıkta hem de sokakta Naziler tarafından yenildi. Sadece Alman komünistleri değil diğer ülkelerdeki komünistler de Nazileri iktidara getiren dinamikleri anlayamadılar. Sözde bilimsel bir toplum kuramına sahiptiler ama yaşadıkları toplumu anlayamıyorlardı. Bu dönemde yine marksist ya da demokrat düşünceli sosyal psikologların savundukları ve nazizmin toplumsal-psikolojik temellerini açıklayan görüşleri dikkate almadılar. Bu kişiler tarihsel materyalizmin tek yönlü ve eksik olduğunu savunuyorlardı, hiç öyle şey olur muydu!

Ekonomik kriz koşullarında ve güçlü bir komünist partisinin varlığında Nazilerin iktidara gelmesi mümkün değildi; ama geldiler. Bu dönemde AKP’nin hatalarından söz eden Troçki’nin nazizmin toplumsal gücünün kaynaklarını anlayama konusunda farklı yerde bulunmadığı söylenebilir.

Sorun Kautsy ve Lenin’de değil, marksist teorinin kendisindeydi. Büyük toplumsal değişimleri anlayanlar marksizmin o dönem hakim olan yorumunun dışında kalan çevreden geliyordu.

Burada reel sosyalizmin çözülerek tarihe karışmasının ardından getirilen ve açıklama sanılan saptamalardan bir tanesi üzerinde durmak gerekir: “demokrasi yoktu”, “fikir çeşitliliği yoktu”, bunlar da ondan oldu…

1920’li yılların ikinci yarısında ve 1930’lu yılların başında Naziler Almanya’da iktidara yürürken yukarda sözü edilen açıklamaların tümü yapıldı. Sözlü olarak ifade edilmelerinin yanı sıra kitap olarak da basıldılar; ama kimin umurunda… Karşı fikre yasak yoktu ama kimin umurundaydı…

Ekonomik kriz koşullarında, güçlü bir komünist partisinin varlığında, güçlü bir sosyalist geleneğin ve işçi hareketinin olduğu bir ülkede nazizmin iktidara gelmesi mümkün görülmüyordu; ama geldi.

Komünistlerle sosyal demokratlar, Troçki’nin savunduğu gibi, ittifak yapsalardı, iktidara gelişi engelleyebilirler miydi, kuşkuludur. Ama her durumda burada söz konusu olan politik bir adımdır ya da doğru zamanda doğru güçle ittifak yapmaktır; teorik olarak ise yeni bir açıklama yoktur. Naziler nasıl oldu da bu kadar güçlendiler, Alman halkından bu kadar büyük destek gördüler sorusunun cevabı yine yoktur. (Bu konuda politik psikoloji başlıklı yazıma bakabilirsiniz, www.enginerkineryazilar.wordpress.com da okunabilir.)

İkinci anlaşılamayan karşı devrim ise, 1980’li yıllarda neo liberalizmin yükselmesidir. Üçüncü sanayi devrimiyle birlikte gerçekleşen bu yükseliş toplumu büyük oranda değiştirdi. Bu karşı devrim her çeşidinden Marksistlere ve sosyal demokratlara karşıydı. Devletin ekonomideki rolünün asgariye indirilmesiydi. Neo liberalizm sadece marksizme değil Keynesçiliğe de karşıydı.

Marksistler ve Marksist Leninistler bunu da zamanında anlayamadılar. Anlamaları için 25-30 yıl geçmesi gerekti.

Buradan AKP ve kadınlar konusuna geçebiliriz.

 

2

 

AKP’nin kadın düşmanı olduğu, kadını toplumsal hayattan dışlamaya ve eve hapsetmeye çalıştığı, bu iktidar döneminde kadın cinayetlerinin ve kadınlara yönelik saldırıların çok arttığı savunuluyor.

Bunlar doğrudur.

Bunun karşısında kadınların mücadelesinin yükseldiği, bu mücadelenin somut olarak kendisini Kürt hareketinde kadının konumunda gösterdiği savunuluyor.

Bu da doğrudur.

Eksik olan, tıpkı geçmişte karşı devrimi anlayamamak konusunda olduğu gibi, AKP’de kadının rolünü dikkate almamaktır.

HDP kadınların belirgin olarak görünür olduğu bir çeşit kadın partisidir.

Doğrudur, ama AKP de farklı anlamda bir kadın partisidir.

AKP’nin iktidara gelmesinde ve kalmasında kadınların büyük rolü vardır. Farklı olan, kadınların HDP’de olduğu gibi yeterince görünür olmamasıdır.

AKP’nin iktidar mücadelesinde kullandığı temel argüman başörtüsü yasağıydı. Bu dönemde AKP’nin gelişmesinde kentlerin kenar mahallelerinde kadınların yürüttüğü çalışma büyük önem taşır.

AKP iktidara geldikten sonra da bu çalışma sürdü. Yayınlanan araştırmalardan birisine göre AKP yüzde 45 erkekler yüzde 55 kadınlar tarafından seçilmektedir.

Bu nasıl oluyor? diye sorabiliyorsanız, anlama sürecine girmişsiniz demektir.

Kadınlara saldırı konusunda dünya çapında gittikçe ön sıralarda yer almaya başlayan, işçi cinayetleri konusunda ise birinciliğe oynamaya yaklaşan AKP, kadınlardan ve işçilerden nasıl destek alıyor?

Soma’da bile en güçlü parti hangisi; AKP.

Ters gibi görünen soruları sormak ve cevaplarını aramak toplumu değiştirmenin içinde bulunduğumuz dönemdeki en önemli gereğidir denilebilir. Anlamadığınız şeyi değiştiremezsiniz. Taktiksel olarak bazı ileri adımlar atsanız bile mevcut durumu yeterince anlayamadığınız için başarılı olmanız mümkün değildir.

Son on yılda Türkiye toplumunun büyük oranda değiştiğini görüyoruz. Neo liberalizmin İslamcılıkla birleşerek egemen duruma gelmesi gerçekleşti. Bunu yapan AKP’dir ve AKP’nin iktidara gelmesinde ve kalmasında da kadınların önemli rolü vardır.

8 Mart’ta AKP’nin kadın düşmanı politikasını bir kere daha teşhir edip, “bu kadar kadın AKP’yi neden destekliyor?” diye sormamak, 20. yüzyıldaki sosyalist akımların büyük eksikliğini kendi özelimizde sürdürmektir.

AKP’nin kitle çalışmasında kadınların önemli yeri var, ama yeterince görünmüyorlar.

Görünmeyeni yok saymak da “bilimselliğin” gereği olsa gerek!