Şuanda 212 konuk çevrimiçi
BugünBugün35
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14003
Bu ayBu ay14003
ToplamToplam10482427
Reel sosyalizmin resmi tarihi PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 14 Nisan 2015 23:11


1

Yazının ilk bölümüne “neden biz?” sorusuyla başlamak yerinde olur.

Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında sol dünya çapında ağır bir yenilgiye uğradı.

Durgunluk ve bocalama döneminin ardından değişik ülkelerde sol kendini toparladı ve bazılarında atılıma bile geçti.

Bizde ise gelecek için umut hala zayıf görünüyor.  Eskisine göre gelişme yok değil, var ama oldukça zayıf… En başta teorik olarak kafalar oldukça karışık ve bu karışık kafadan da az çok düzgün bir pratik beklemek mümkün görünmüyor.

Neden böyledir, diye sormak gerekiyor.

Karşılaştırmalı bir cevap daha aydınlatıcı olabilir.

Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında sosyalizmin çözülerek dağılmasının simgesi Berlin Duvarı’nın yıkılmasıydı. “Duvar solun üzerine yıkıldı” saptaması yapılır ve bu da doğrudur.

Duvar’ın yıkılmasından en fazla Alman solunun etkilenmiş olması gerekir.

Soğuk Savaş’ın Avrupa’da en şiddetli sürdüğü bölge burasıydı.

Batıda Federal Almanya, Doğu’da ise Demokratik Almanya Cumhuriyeti; kapitalizmle sosyalizmin kapışmasının simgeleri durumundaydı ve Duvar’ın yıkılmasının ardından ikincisinin tarihsel varlığı sona erdi ve birincisine katıldı.

DAC, ayrı bir ülke olarak varlığı reel sosyalizmle sınırlı olan tek ülkedir. Sosyalizmden önce ve sonra yoktur.

Duvar öncelikle Alman solunun üzerine yıkıldı dersek yanlış bir belirleme yapmış olmayız.

Ne ki, bu sol kendini toparladı, geçmişiyle hesaplaştı ve atılıma geçti. Almanya’daki Sol Parti, Avrupa ülkelerindeki güçlü sol partiler arasındadır.

Bu partinin çizgisini yanlış bulabilirsiniz, ama dünyanın en güçlü sosyal demokrat partisinin (SPD) ve en güçlü Yeşiller Partisi’nin bulunduğu bir ülkede sol adına ortaya çıkıp,  yüzde on oy civarında oy almak kolay iş olmasa gerektir.

Neden bu ülkedeki sol geçmişiyle teorik ve pratik hesaplaşmayı yapabildi de, biz yapamadık?

Efendim, Sol Parti’yi reformist mi buluyorsunuz?

Doğru kabul edelim ama bizde bu kadarı bile bulunmuyor.

CHP’yi saymıyorum çünkü SPD bile CHP’nin yanında komünist partisi gibi kalıyor.

Bizde reformist sol bile bulunmuyor.

Bu ülkede devrimci hareket yüksek bedel ödedi ve ödemeye de devam ediyor. Büyük çaba gösteriyor, buna kuşku yok, ama olmuyor…

Neden olmuyor?

Cevabı solun eskimişliğinde, geçmişe takılıp kalmasında da arayabilirsiniz.

Ne ki, buradan yeterli bir açıklamaya ulaşamazsınız.

Her devrimci hareket içinden çıktığı toplumun özelliklerini bünyesinde taşır. Sonuçta bu halkın arasından çıkmıştır ve onun değişik özelliklerini doğal olarak kendisinde yansıtacaktır.

Bu özelliği 1975-80 döneminde yaygın olan sol içi şiddette de görebiliriz.

Türkiye bir şiddet toplumudur, hayatın her alanında şiddet vardır ve bu toplumdan çıkmış bir solun da şiddetten azade olması mümkün değildir.

Bu şiddet sadece devlet şiddeti değildir; erkekler arasındaki politik olmayan şiddet, kadına ve çocuğa uygulanan şiddet bu çerçevede sayılabilir.

Bunların devletle ilişkisi bulunmakla birlikte, devlet şiddeti sınırları içinde tanımlanmaları mümkün değildir.

Bir başka özellik ise, Türk halkının geçmişiyle sorununun bulunmasıdır.

Bu ülkenin tarihi soykırımlarla, faili meçhullerle doludur ve hiç birisiyle doğru dürüst yüzleşilmemiştir. Bahane bulunur, inkar edilirler, ihmal edilirler ve zaman da böylece geçip gider.

Aynı özellik devrimci harekete yansımıştır. Bu ülkenin devrimci hareketinin geçmişiyle sorunu vardır. Örgütler kendi tarihleriyle açık olarak yüzleşemezler. 12 Eylül’ün üzerinden 35 yıl geçti ve yüzleşme örnekleri çok azdır.

Teorik görüşlerle ilgili olarak durum daha da kötüdür.

Almanya halkı (FAC ve DAC halkı) ise geçmişle yüzleşme konusunda daha esnektir çünkü büyük deney yaşamıştır.

Hitler faşizmiyle yüzleşilmiştir. Bu yüzleşmeyi eksik bulabilirsiniz, ama eksiğiyle de olsa ciddi bir yüzleşme yapıldığını ve bunun hala da sürdüğünü inkar etmek mümkün değildir.

Alman halkının Hitler faşizmindeki ve Yahudi soykırımındaki rolü yıllar sonra ve acılı bir süreçle ortaya çıkarılabildi. Bu hesaplaşma hala da sürüyor.

1915 ve öncesinde Ermenilere uygulanan soykırımın Müslüman halkın aktif katılımıyla gerçekleşmiş olduğunu kabul etmekten halen çok uzaktayız. En fazla gelinebilen yer, soykırım olduğu ve İttihat ve Terakki’nin de bundan sorumlu olduğudur. Aradan yüz yıl geçti ama daha ilerisine gitmek hiç kolay değil…

Almanya’da da kolay olmamış ve Yahudi soykırımı yıllarca Nazilerle sınırlı bırakılmıştı. Yapılan çok sayıda araştırmadan sonra durum değişmek zorunda kaldı.

Almanya 68’inin en büyük katkısı, bu toplumun Nazi geçmişiyle hesaplaşmasının yolunu açmak oldu.

Biz de önemli bir 68 yaşadık ama toplumun demokratikleşmesine önemli bir katkısı olmadı.

Neyse, bu başka bir konudur…

Alman halkı geçmişle hesaplaşma konusunda daha esnek ve bu esneklik sola da yansımış durumda…

Bu önemli bir faktördür. Önemle belirtmek gerekir ki, tek başına açıklayıcı olmamakla birlikte önemli bir faktördür. Alman solunun büyük birikimi vardır. DAC, sosyalist ülkeler arasında parti içi muhalefetin güçlü olduğu bir ülkeydi.  Eski sosyalist yeni kapitalist ülkelerde eskiden parti içi muhalefetin güçlü olduğu ülkelerde bugün sol da güçlüdür.

Çek Cumhuriyeti’nin durumu bir başka örnektir. Bohemya ve Silezya Komünist Partisi Avrupa ülkelerindeki güçlü sol partilerden bir tanesidir.

Bulgaristan, Romanya, Polonya ve Macaristan’da ise sol çok zayıftır.

Polonya’da da muhalefet, üstelik de işçi muhalefeti, Dayanışma Sendikası vasıtasıyla oldukça güçlüydü ama bu ülkedeki işçi sınıfı sosyalizmi değil kapitalizmi istiyordu.

 

2

Geçmişle hesaplaşma konusunda o kadar zayıfız ki, bazen saçmaladığımızın bile farkına varmıyoruz.

Eski sosyalist yeni kapitalist ülkelerde büyük değişim yaşandığına herhalde kimse karşı çıkmayacaktır. Sadece SSCB’de değil, Doğu ve Orta Avrupa’daki sosyalist ülkelerde ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde büyük değişim yaşandı.

Bu değişim, “sosyalist demokrasi yoktu” ya da “üst yapıda varolan büyük sorunların çözülememesi” gibi nedenlere bağlanıyor.

Başka bir deyişle, reel sosyalist ülkelerde ekonomide önemli sorunlar yoktu, asıl sorun üst yapıdaydı saptaması yapılıyor.

Bu kadar büyük değişikliklerin ekonomide güçlü kriz yaşanmadan gerçekleşmesi mümkün müdür?

Bazı ekonomik sorunlar bulunsa bile, ekonominin genel olarak iyi denilebilecek durumda olduğu ülkelerde bu kadar büyük değişiklik yaşanabilir mi?

Ve bu görüşü savunanlar da kendilerine marksist diyorlar!

Gerçekte ise, ekonomide ciddi sorunlar ve hatta kriz yaşanmadan bir dizi ülkede bu kadar büyük değişiklikler olamayacağını görebilmek için marksist olmak gerekmiyor.

İnanılmaz bir durum ama gerçek; reel sosyalist ekonomilerde önemli sorunlar yoktu, ama bu ülkelerde büyük değişiklikler gerçekleşti!

Reel sosyalist ülkelerde gittikçe derinleşen ekonomik kriz yaşanıyordu ve hem yılların birikiminin hem de başka faktörlerin de bir araya gelmesiyle reel sosyalist sistem çözülerek dağıldı.

Yazının bundan sonraki bölümünde sosyalist ülkelerdeki ekonomik kriz üzerinde duracağım…