Şuanda 146 konuk çevrimiçi
BugünBugün469
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14437
Bu ayBu ay14437
ToplamToplam10482861
Sosyalizmin resmi tarihi ve sınıf analizi PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 19 Nisan 2015 09:03


Yıllardan beri solun bir bölümü sınıf analizinden uzaklaşmakla suçlanır. Sınıf analizi yerine etnik politika yapılmaktadır, iddiaya göre, ya da kimlik politikası sınıf analizinin yerini almıştır.

Sınıf analizinin solun olmazsa olmaz şartı sayılması doğru değildir çünkü sınıfların varlığı ve sınıf mücadelesi Marx-Engels’ten önce bulunmuştur. Marx’un farklılığı sınıf analizinin belirli bir biçimidir: işçi sınıfının en devrimci sınıf olması ve sınıf mücadelesinin –tarihin yasaları uyarınca- sınıfsız topluma ya da komünizme varışla sonuçlanması…

İşçi sınıfı devrimci sınıflardan birisi olarak gören ve komünizme ulaşmayı da amaçlamayan ya da tarihin böyle bir amacının bulunmadığını savunan başka sınıf analizleri de bulunuyor.

“Kargadan başka kuş tanımam” misali, sınıf analizi denilince işçi sınıfını merkez alanın dışında analiz bulunmadığını düşünmek yanlıştır.

Günümüze ilişkin örneklerden bir tanesi, HDP’nin sınıf analizi yapmadığıdır.

Bu doğru değildir. HDP’nin sınıf analizi size uymayabilir, ama vardır.

Ekonomiyle ilgili olarak yapılan değişik toplantıların sonuç bildirgelerinde “tekelciliğin önlenmesi” maddesi yer alıyor. Bu ise tekelcilik dışındaki bütün sınıf ve katmanların –orta burjuvazi dahil- çıkarlarının savunulması demektir.

Bu da bir sınıf analizidir.

Kargadan başka kuş tanımıyorsanız anlamayabilirsiniz ama bu da sınıf analizidir.

Kürt hareketinin önemli ulusal özelliklere sahip olduğu biliniyor. Tarihte önemli ulusal yanı bulunan hareketlerde –ülkede feodalizm egemen olduğu için- toprak ağaları ve komprador burjuvazi dışında bütün sınıfların çıkarları komünist partisi tarafından savunulmuyor muydu? Dışa bağımlı kapitalizmin egemen olduğu bir ülkede bunların yerini tekelcilik almıştır.

Vietnam Komünist Partisi ve Çin Komünist Partisi milli burjuvaziyi bile en azından tarafsızlaştırmaya çalışmıyor muydu? Çin Komünist Partisi Japon işgali döneminde işgale karşı çıkan büyük toprak sahipleriyle bile ittifaka açık değil miydi?

HDP, dışa bağımlı kapitalist bir ülkede gelişmiş işçi sınıfının varlığında –Kürt işçileri dahil- bu iki özelliği birleştirmeye çalışıyor. Bunu yaparken de içinde bulunduğumuz somut koşullarda devrimci bir rol oynuyor. Bütün kimliklerin yan yana var olmasını savunuyor ve uyguluyor.

Ne reel sosyalizmin ne de ülkemizdeki sosyalist hareketin tarihinde bu yapılamadı. Bazen birazı yapıldı, geriye kalanı reddedildi. Kimlikleri reddederek hiçbir yere varamazsınız. Onları reddetmek ya da bölücülük ve emperyalizmin oyunu olarak görmek yerine, sol teoriyle birleştirmenin yollarını aramanız gerekir.

Zapatistalarda ve Bolivya’daki sol yönetimin tabanında yıllardan beri yok sayılmış yerli halkın kimlik mücadelesinin önemli payı bulunuyor.

Kaldı ki, sınıfsallık görünümü altında ırkçılık ve hatta anti semitizmin bulunduğu örnekler de az değildir.

Polonya’daki 1968 hareketini, üniversitelerdeki öğrenci eylemlerini biraz inceleyin, iktidardaki partinin (adı farklı olabilir ama gerçekte komünist partisinin) Yahudi karşıtlığını bulursunuz. 68 bastırıldıktan sonra üniversitelerdeki çok sayıda Yahudi kökenli öğretim üyesinin işine son verilmiştir.

Bizdeki sınıf mücadelesi söylemiyle perdelenen anti Ermeni ve anti Kürt söylemler üzerinde durmayacağım; biliniyor.

Bundan önceki yazıda geçmişte Moskova ya da Çin merkezli marksist-leninistlere yönelik olarak; ekonomik olarak önemli bir sorunun yaşanmadığına inandığınız bir ülkede burjuvazi nasıl iktidara geldi diye sormuştum.

Ekonomik olarak önemli sorunun bulunmadığı ülkelerde, nasıl olduysa büyük değişiklik yaşanmış ve iktidardan uzaklaştırılmış burjuvazi yeniden iktidara gelmişti.

Sosyalist demokrasi yoktu üzerine bir sürü laf edenler, bu ülkelerde ciddi ekonomik sorunlar yok muydu, büyük iktidar değişikliği ekonomide ciddi sorunlar yaşanmadan mı gerçekleşti sorusunu yok sayıyorlar.

Öyle de yapmak zorundadırlar çünkü kendi iddialarına göre işçi sınıfı ve müttefikleri iktidarı alıp üretim araçları da kamulaştırılınca, yaşanılan geçiş döneminin ardından ekonomik sorun sona erecektir. Dolayısıyla bu ülkelerde ekonomik kriz olması mümkün değildir.

Ama vardı! Bu konuda çok yazdım ve tekrarlamak istemiyorum. İsteyenler www.enginerkineryazilar.wordpress.com daki Marksizm ve Kaybolan Gelecek adlı uzun yazıya bakabilirler.

Marksist-Leninistler her konuda kendilerine göre sınıf analizi yaparlar ama konu reel sosyalizm olunca bundan vazgeçerler.

SSCB’de, Doğu ve Orta Avrupa’daki sosyalist ülkelerde, Çin’de burjuvazi nasıl oluştu?

Buna cevap verebilmek için sınıf analizi yapmak gerekir.

Burjuvazi komünist partisinden çıktı. Bu ülkelerle ilgili olarak yapılan bütün araştırmalar bunu gösteriyor.

SSCB’deki 74 yıllık reel sosyalizmin ardından komünist partisinden doğan burjuvazi iktidarı ele geçiriyor ve kısa sürede büyük zenginliğe ulaşıyor. Bu büyük zenginlik devleti soymadan mümkün değildir. Önceden devlet mülkiyetinde olan zenginlikler kişilerin mülkiyetine geçmiş ve bu kişiler kısa sürede büyük zenginliğe kavuşmuştur.

Devleti soyabilmek için bunu yapabilecek konumda olmak gerekir ya da burjuvazi komünist partisinin yetkili insanlarından oluşmuştur.

Bu konuda açıklama yapamadan sınıf analizi laflarının inandırıcılığı yoktur.

Açıklama yapabilmeniz için reel sosyalist ülkelerdeki ekonomik krizi, bunun nedenlerini ve sonuçlarını incelemeniz gerekiyor.

Eski sosyalist ülkelerdeki yeni zenginlerin geçmişini biraz araştırın, çoğunda komünist partisinde şu veya bu düzeyde sorumluluk taşıyan üyelik bulursunuz.

Sadece orada mı?

Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesi Almanya’nın başbakanı Angela Merkel, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde komünist gençlik örgütünde sorumluluk taşıyan bir kadındı. Eğitim düzeyi de iyidir, doktora yapmış fizikçidir.

Duvar’ın yıkılması ve DAC’nin sona ermesinin ardından Merkel’deki yeteneği keşfederek ona yükselme yolunu açan da sağın büyük politikacılarından Kohl’dür.

Burjuvazi çok daha esnek…

Yetenekliysen, geçmişte ne yapmış olduğun önemli değil; bize gel, diyor. Sağın büyük bölümü de kendilerinin yükselmesine önemli katkı yapan bu kadının geçmişinin komünist olmasını önemsemiyor.

Benzeri bir örnek bizde olamaz; kazara olsaydı sağın ve CHP’nin dilinden kurtulamazdı.

Başkasını sürekli suçlayarak kendi çapsızlığını örtmeye çalışmak bizde genel bir özelliktir.

Sonuçta, reel sosyalizmin çözülerek ortadan kalkmasının açıklanmasında ekonomik ve sınıfsal analizi bekliyoruz, demeyeceğim, aradan 25 yıl geçti ve daha çok bekleriz.

Bunun yerine yapmak en iyisidir.

Yapmaya çalıştıklarımdan bir tanesi de bu oldu.

1989 Berlin Duvarı kitabında, 40 Yıl Sonra TDAS’ta ve yukarıda bağlantısını verdiğim yazıda yapmaya çalıştığım da bu oldu. Ek olarak bu konuda daha kısa çok sayıda yazı yazdım. (Sosyalist ülkelerde burjuvazi nasıl oluştu, gibi…)

Bu konuda çaba gösteren başkaları da bulunsa çok memnun olacağım, zira konu hayli büyük… Genel belirlemeler yapmak yetmiyor, ilgili sosyalist ülkenin tarihini somut olarak ortaya koymak gerekiyor.

Mesela Bulgaristan Komünist Partisi ile bu ülkedeki mafya örgütlenmesinin iç içeliğini anlatabilmeniz gerekir. Bulgaristan’da reel sosyalizmin ortadan kalkmasından, BKP’nin adını Sosyalist parti olarak değiştirmesinden sonra, ülkenin iki mafya grubu arasında paylaşılması ve bunların başında da iki eski başbakanın bulunması birdenbire ortaya çıkmış bir gelişme olamaz.

Bu konudaki kaynaklar az değil.

Bulgaristan’da sosyalizmen kapitalizme geçiş, 2005 yılında üniversitede politik bilim bölümünü bitirirken diploma tez konumdu ve Almancada da kitap olarak yayınlandı. Bunu güncelleştirmem gerekiyor ama hangi zamanda, ben de bilmiyorum.