Şuanda 485 konuk çevrimiçi
BugünBugün620
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14588
Bu ayBu ay14588
ToplamToplam10483012
Akdeniz'de boğulmak... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 20 Nisan 2015 17:52


Birkaç gün önce Libya’dan İtalya’ya gitmek amacıyla yola çıkmış göçmenleri taşıyan bir tekne battı ve yaklaşık 900 kişi boğularak öldü. Yaklaşık bir ay kadar önce de 300 kişi aynı şekilde hayatını kaybetmişti. Bu olayın ilginç yanı, kurtarılanlardan birisinin gemi batma tehlikesi geçirince 15 kadar Hıristiyanı denize attıklarını açıklamasıydı. Boğulanların dini hakkında bilgi verilmemekle birlikte büyük çoğunluğun Müslüman olduğu söylenebilir.

Afrika’dan bir Avrupa Birliği ülkesine gitmek için en kolay yol Cebelitarık Boğazı’ndan İspanya’ya geçmek olmakla birlikte, bu kısa yol bir süreden beri kapanmış bulunuyor. Bu nedenle Libya’dan yola çıkılarak Malta ya da İtalya’nın güneyinde bir yere varmak tercih ediliyor.

Mültecileri taşıyan tekneler berbat… Gemi ise çok eski ve dökülüyor veya çok sayıda kişi büyük şişme bota bindiriliyor. Bu deniz araçları hem eski hem de aşırı derecede dolduruldukları için hava bozunca kolayca batıyorlar.

900’den fazla kişinin hayatını kaybettiği kaza şöyle oluyor: deniz aracı her zamanki gibi aşırı dolu ve daha yarı yola gelmeden imdat çağrısı göndermek zorunda kalıyorlar. İtalya sahip güvenliği çağrıyı alıyor ve o civarda bulunan bir başka gemiyi haberdar ediyor. Mülteciler henüz Libya karasularında ya da İtalya’dan uzaktalar… Gemi onları görüyor ama mülteciler dikkat çekmek istiyorlar ve çoğu geminin geldiği taraftan işaret gönderiyor, bağırıyor. Çok kişi bir tarafa yığılınca denge bozuyor ve araç alabora oluyor. 300 kişinin öldüğü kazada da aynısı olmuştu. Gemidekilerin çoğu yüzme bilmediği için hemen boğuluyor. Su üzerinde duracak kadar bilseler çoğu kurtulabilirdi ama hiç yüzme bilmeyince kısa sürede boğulmak kaçınılmaz oluyor.

Karaya ulaşabilenler ya da kurtarılanlar İtalya’da iltica başvurusu yapıyorlar. Büyük çoğunluğunun reddedileceğine kesin gözüyle bakılabilir. Önemli olan hiçbir geleceği olmayan bir ülkeden –Libya veya başka bir Afrika ülkesi- kurtulmak, Avrupa’ya adım atmak ve daha sonra da bir yolunu bulmaya çalışmak…

Gemilerle yola çıkanların sadece Libya’dan değil çevre Afrika ülkelerinden oldukları söylenebilir.

İnsan ticaretinde büyük para dönüyor. Hurda gemiler satın alınıyor veya şişme botlara ya da basit teknelere insanlar tıka basa doldurulup yola çıkarılıyor. Fiyat değişiyor ama birkaç bin Dolardan az değil… Bu para kişi başına insan tüccarına verilen para… Bu paraya sahile kadar gelmek, orada bir süre kalmak için harcanan para da eklenmelidir.

İnsan tüccarlarının bu parayı polis ve sahil güvenlikle paylaştıkları belirtilmelidir. Herkes paradan belirli bir pay alıyor. Aksi durumda bu kadar çok insanın polis ve ordunun haberi olmadan gemiye doldurulup denize salınması mümkün değildir.

Benzeri bir durum yıllardan beri Türkiye’de de yaşanıyor. Türkiye özelikle Arap ülkeleriyle Avrupa Birliği arasında transit ülkedir. Sık sık siyahlar da Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçmeye çalışıyorlar. Eskiden bu amaç için Trakya sınırı kullanılırdı ama Yunanistan ve Bulgaristan’ın sınıra duvar örmelerinin ardından bu yol neredeyse kapandı. Bunun yerini Ege sahillerinden motorlarla Yunan adalarına geçmeye çalışmak aldı. Bunların bir bölümü yakalanıyor başka bir bölümü ise batıyor ve can kayıpları yaşanıyor.

Bu yolla da göçmenlerin herkesin cebine bir şeyler koyarak amaçlarına ulaşmaya çalıştıkları söylenebilir. Güney sınırından giriyorlar, değişik yerlerde konaklıyorlar, insan kaçakçılarını buluyorlar, Ege sahiline geliyorlar, uygun havayı bekliyorlar ve yola çıkıyorlar… Polis ve jandarmanın da bütün bunlardan hiç haberi olmuyor!

İnsan kaçakçılarının herkesi ücrete bağladıkları söylenebilir. Kim yüzde kaç alıyor, bilmiyoruz ama aldıkları kesindir.

Burada, neden kaçıyorlar, sorusu sorulmalıdır.

Kaçmanın en büyük gerekçesi savaştır. Kaçtıkları yerlerde savaş var. Afrika ülkelerinde ve Suriye’de savaş var.

Suriye gittikçe boşalıyor. Savaş başlamadan önce 22 Milyon nüfusu olan bu ülkede ölü sayısı 220 bin civarında ya da nüfusun onda biri… İki Milyon kişi Türkiye’ye geçmiş durumda… Yine nüfusun onda biri… Lübnan ve Ürdün’de de çok sayıda Suriyeli bulunmakla birlikte bunların günün birinde geri dönecekleri söylenebilir. O gün henüz ufukta bile görünmüyor olsa da…

Türkiye’deki Suriyelilerin büyük bölümü ise dönmeyecek… Türkiye savaştan önceki haliyle bile Suriye’den yaklaşık yirmi yıl ilerideydi. Avrupa ülkelerine mülteci olarak gidebilen Suriyeliler de dönmeyecekler ama bunların sayısı fazla değildir.

Savaştan kaçmak anlaşılabilir bir duygudur.

Ekonomik zorluklardan, açlıktan kaçma konusuna gelince burada biraz durmak gerekiyor.

En az birkaç bin Dolarlık masraf yapan kişi, ekonomik durumu iyi olmasa bile açlık çeken kişi değildir. Bu para borç olarak alınmış da olabilir ama hiçbir şeyi olmayan kişiye kimse borç vermez.

Farklı bir durum olmakla birlikte 1980’li yılların sonlarında Türkiye’den Avrupa ülkelerine mülteci olarak gelenleri örnek göstereceğim…

Gelenler siyasi sayılmazdı. Siyasiler 1980’li yılların başlarında gelmişlerdi ve büyük Kürt göçü de henüz başlıyordu. Ülkede aranmıyorlardı ve en fazla devrimci sempatizan kategorisine giriyorlardı. İnsan kaçakçılarına –o yıllarda Alman Markı geçerliydi) 8-10 bin Mark veriyorlardı, ki o yıllarda iyi paraydı. Bunun için kimisi tarlasını, kimisi dükkanını satmıştı, para yetmeyince de borç almıştı.

Neden geldiklerini sormuştum. Aranmıyorsunuz, hiç paranız yok da denilemez, o zaman neden geliyorsunuz?

“Bu ülkede gelecek yok, onun için gitmek istiyoruz!”

1980’li yılların sonlarında hiç de haksız bir belirleme değildi.

Türkiye’den gelenlerin yerleşim birimlerinden daha önce Avrupa ülkelerine gelmiş ve yerleşmiş olanlar vardı. Onlar vasıtasıyla barınma sorunlarını bir süre çözüyorlar, iltica başvurusu yapıyorlar ve kaçak iş buluyorlardı. İlticası reddedilenler önce ülkede oturumu olan bir kadınla evlilik yapma yolunu arıyor, olmazsa başka bir Avrupa ülkesine geçip orada yeniden iltica başvurusu yapıyordu. Nasıl olsa her yerde tanıdık vardı.

Afrika’dan gelenlerin de benzer bir yolu izledikleri söylenebilir. Önceden gidip yerleşenler var. Bütün mesele bir Avrupa ülkesine ayak basmak ve bir yolunu bulup kalıcı olmak…

Yakalanıp geri gönderilmek tehlikesi eskiden de vardı ama şimdi çok daha fazladır. İtalya-İsviçre sınırında defalarca yakalanıp geri gönderilenleri biliyorum. Geri gönderilmeler arttıkça masraf da artıyordu tabii…

Bazı kişiler çoğunluğu Müslüman olan bu göçmenlerin neden gavur Hıristiyanların memleketlerine gitmeye çalıştıklarını sorabilir. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar gibi petrol zengini ve Müslüman ülkeler dururken ölmeyi göze alarak sonu belirsiz bir yolculuğa çıkmak neden gerekli olsun?

Nedeni basittir.

Zengin Arap ülkeleri zenginliklerini başka Müslümanlarla paylaşmak niyetinde değiller. Bu ülkelerde çok sayıda göçmen işçi çalışıyor ve kendilerine köpekten bile daha kötü muamele yapılıyor. Onlar da Müslüman ama hiç fark etmiyor.

Türkiye ilticacılar konusunda uluslar arası sözleşmeleri kısmen imzalamış durumdadır. Sol hareket ise bu konuyla hiç ilgilenmez. Ülke yıllardan beri transit göçmen ülkesi durumundadır ama bu insanlar devrimciler tarafından bile görmezden gelinir. Sanılıyor ki, emperyalizm suçlanınca bir şey oluyor. Ülkede iki Milyonun üzerinde Suriyeli bulunuyor ve bunların büyük bölümü çok kötü şartlarda yaşıyorlar. En ucuz işçiler oldukları gibi fuhuş piyasasını da alt üst etmiş durumdalar. Ne olursa olsun para kazanmak gerekiyor ve bunun için de yollar belli… Kimsenin bunlar hakkında uzun boylu düşünecek durumu bulunmuyor.

Avrupa ülkelerinde göçmenlere yönelik ırkçılıktan şikayetçi olanların, ülkedeki yoldaşlarına haber yollayarak bu çok zor durumdaki insanlara biraz olsun sahip çıkmalarını istemeleri gerekir. Hükümetin kurduğu çadır kentlerde yaşayanlar, oradaki şartların zorluğu bir yana, ülkede olan mültecilerin küçük bir bölümüdür.

Bu ülke yakın geçmişte, “yabancı işçileri dövün” diyen sendika başkanları bile görmüştü. Farklı bir kültürden geliyorlar ve fiyat kırıyorlar ve bunun kestirme yolu da dövüp atmak olarak görülüyordu…

Suriyelilerin bir bölümüne hükümet tarafından kimlik dağıtıldığı ve seçimde de oy kullanacakları söyleniyor. Dahası, bu insanlara biraz para verip istediğinizin üzerine saldırtmak sorun değildir. Çok kötü şartlarda yaşayan insanlarda bütün ahlak kuralları sona erebilir ve parayı veren de düdüğü kolayca çalabilir.

Soldan başka bu insanları gündeme getirecek kimse bulunmuyor.