Şuanda 404 konuk çevrimiçi
BugünBugün579
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14548
Bu ayBu ay14548
ToplamToplam10482971
İndirgemeci materyalizm PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 22 Mayıs 2015 19:25


İnsanlık kadar eski bir rüyanın bir çeşit gerçekleşmesine yaklaşıyoruz: düşünülebilecek değişik bilgi alanları birleşiyor ya da iç içe geçiyorlar. Tek disiplin artık yok sayılır, bilgi giderek disiplinler arası özellik kazanıyor. Bu durum doğal bilimlerinde olduğu gibi felsefede de sürekli olarak yeni alanların ortaya çıkmasına neden oluyor.

            Zihin felsefesi (Philosophy of Mind ya da Philosophie des Geistes) eski bir alan olmakla birlikte, beyin araştırmalarıyla artan oranda iç içe geçiyor. Beyin araştırmacıları felsefenin tekelinde kalan tek yer olarak değerlendirilen bu alanda önemli gelişmeler sağladılar. Bu gelişmelerin yorumlanması zihin felsefecileriyle beyin araştırmacılarını karşı karşıya getirdi. İkinciler bir süre sonra beyindeki her şeyi bilebileceklerini iddia ederlerken, aynı konudaki felsefeciler ise bilincin kişiye özgü yanlarının bulunduğunu ve doğa bilimlerindeki genellemelerin burada geçerli olamayacağını savundular.

            Beyin araştırmalarındaki gelişmeler öncelikle beyinle ilgili hastalıklar konusunda büyük ilerleme sağladı. Psikolojinin beyinle ilişkisi biliniyordu ama yeterince somut değildi. Şimdi diyelim alzheimerin beynin hangi bölgesinde hangi değişimle birlikte görüldüğü artık biliniyor. Şizofreni sadece psikolojik bir hastalık değil, biyolojik yanı da bulunuyor. Beyinde değişme var ve hastalığın tedavisi için bu değişmenin ortadan kaldırılması ya da azaltılması gerekiyor.

            Bu konuda uzun açlık grevi sonucu beyninde ve kaslarında ileri derecede tahribat oluşan Wernicki Korsakoflu hastaların tedavisi de bu konuyla ilgili… Sürekli yapılan bazı egzersizlerle beynin ve sinirlerin onarılması sağlanabiliyor. Daha önce yürümekte zorlanan, beynin verdiği yürüme emri ayak kaslarına ulaşmadığı için isteyen ama yerinden zor kıpırdayan insanlar artık rahatça yürüyebiliyorlar.

            Beynin hangi bölgesi hangi organa hangi mekanizmayla emir iletiyor; bunlar çözülmüş durumda.

            Benzer bir durum hafıza için de geçerli. Beynin hangi bölümünün kısa vadeli hangi bölümünün uzun vadeli hatırlamayı sağladığı, bunlardaki tahribatın nasıl giderilebileceği konusunda önemli ilerlemeler sağlanmış durumda.

            Bu gelişmeler, “insan beyin demektir ve beyin de sonuçta fiziksel ve kimyasal reaksiyonlarla açıklanabilir (mi?)” konusunda yeni tartışmalara yol açıyor.

            Beyin evrendeki en karmaşık organizma olarak biliniyor ve beyin araştırmacıları daha alınması gereken çok yol olduğu konusunda görüş birliği içindeler. Beyinde belirli işlevleri olan belirli merkezler bulunmakla birlikte, “şu bölüm şu işi yapar” gibisinden kesin belirlemelerde bulunmak zor, çünkü beyin bir bütün olarak çalışıyor. Bazı durumlarda parçalar birbirini tamamlıyor. Görme yetisini kaybeden bir insanda dokunma duyusunun güçlenmesi gibi boşalan bir yer belirli oranda başkası tarafından dolduruluyor. Bu mekanizmanın nasıl çalıştığı şimdilik bilinmiyor.

            Beyin araştırmalarının gösterdiği açık bir gerçek bulunuyor: düşünce, duygu, inanç gibi ruhla ilgili olduğu düşünülenlerin tümü maddeyle ilgilidir. Beyinde ne oluyorsa bu olan mutlaka sinir hücreleri arasındaki fiziksel ve kimyasal reaksiyonlarla ilişki içindedir. Almanya’da beyin araştırmalarının tanınmış isimlerinden bir tanesi olan Gerhard Roth’un son kitabının adının “Beyin ruhu nasıl üretir?” olması bu nedenledir.

            Maddeden ayrı, onunla ilişkisi olmayan herhangi bir zihinsel faaliyet olamaz. Burada maddeden kastedilen beyin ve beyindeki sinir hücreleri arasındaki fiziksel ve kimyasal reaksiyonlardır.

            Materyalizmle ilgili bilginiz Anti Dühring, Doğanın Diyalektiği ve Materyalizm ve Ampiriokritisizm ile sınırlıysa; 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başından bu yana bu alanda neler olduğunu izlememişseniz, beyin araştırmalarından hemen materyalizmin zaferi sonucunu çıkarabilirsiniz. Gerçekte ise durum böyle değildir.

            Materyalizm denildiğinde, hangisi, diye sormak gerekiyor. Materyalizm eskiden olduğu gibi mekanik materyalizm ve diyalektik materyalizm olmak üzere ikiye ayrılmıyor. İndirgemeci olan ve olmayan materyalizm gibi farklı materyalizmler de bulunuyor.

            Bu konuda Thomas Nagel’ın İngilizcesinden kısa süre sonra Almancası da yayınlanan “Geist und Kosmos” (Zihin ve Evren, burada evren genel düzen olarak da yorumlanabilir) kitabını kısaca değerlendirmek gereklidir. (1)

 

İNDİRGEMECİ MATERYALİZM

 

            Nagel, idealizm ve materyalizm dışında farklı bir yol bulmak iddiasındadır. Kendisini doğacı (naturalist) olarak tanımlıyor ve Tanrı düşüncesini de doğanın dışındaki bir faktör olduğu için kabul etmiyor. Tanrı, varsa eğer, doğaya dışarıdan karışır ve bu karışması da herhangi bir kurala bağlı değildir.

            Nagel kitabında Darwin’in evrim kuramının ve materyalist gelişmenin bilincin oluşmasını açıklayamamasını çıkış noktası olarak alır. Bilinç, rastlantı sonucu oluşmuştur görüşünü Nagel inandırıcı bulmaz.

            Nagel cansız maddeden canlıya geçişin de açıklanmaya ihtiyaç duyduğunu söylemekle birlikte, belirli koşullarda cansız maddeden basit canlıların oluşması mümkündür. Ne ki, basit canlıların evrimleşerek gelişmesi sürecinde bilincin ortaya çıkması, ardından aklın oluşması başka faktörlerin de devreye girdiğini göstermektedir.

            Nagel’a göre, bilincin ve aklın oluşmasının maddedeki değişime indirgenmesi yanlıştır. Çözüm olarak Nagel, yeni kavramların bulunmasına ihtiyaç olduğunu belirtmesine karşın, çözümü Aristoteles’in teleolojik gelişme kavramında bulur. Belirli bir amaca yönelik gelişme maddenin kendi özelliğidir, doğa dışındaki bir güç tarafından kendisine atfedilmemiştir.

            Burada sorun, Nagel’ın teleolojik gelişmeyi cansız maddeyi de içerecek ölçüde genişletmesidir. Canlılarda teleolojik gelişme, belirli bir amaca yönelik gelişmenin o canlının gelişmesine içkin olduğu genellikle kabul edilir. (2) Canlının hayatta kalma mücadelesi ve buna uygun evrim göstermesi teleolojiyi de içerir. Canlının kendi yapısıyla birlikte olan bir amacı vardır: yaşama mücadelesi ve hayatta kalmak… Aynı anlayışı cansız madde için de geçerli saymak sorunludur.

            Nagel bunu maddenin kendini yeniden düzenleme özelliğiyle ilişkilendirmektedir ki, bu konuda gösterebildiği herhangi bir kanıt yoktur.

            Burada doğa felsefecilerinin genellikle karşısına çıkan bir sorunla karşılaşıyoruz: doğa bilimleri hakkında pek az bilgi sahibi olarak onların felsefesini yapmaya çalışmak…

            Bazı durumlarda maddenin kendini yeniden düzenleme özelliği vardır. Mesela bazı organik moleküllerin kendilerini yeniden düzenleyerek daha düşük enerji seviyelerine geçmeleri gibi… Keza dengeli olmayan (instabile) bazı elementlerin parçalanmaları ve daha küçük elementlere dönüşmeleri de bu bağlamda ele alınabilir. Keza maddenin denge durumuna ulaşmak gibi genel bir değişme eğilimi olduğu, değişmesinin ya da hareketinin normal şartlarda bu yönde olduğu da söylenebilir. Ne ki, bu örneklerden genel bir yasa çıkarmak mümkün değildir. Nagel da doğadaki teleolojik yasalar konusunda genel söylem düzeyinde kalmayı tercih etmektedir.

            Nagel 17. yüzyıldan başlayarak doğa bilimlerinde indirgemeciliğin başarılı olduğunu kabul ediyor. İndirgemecilik genelleştirme ve basitleştirme için gereklidir. Örneklemek gerekirse, bir gazın sıcaklığı gaz moleküllerinin hareketine indirgenir, ki burada hem basitleştirme hem de genelleme söz konusudur. Gazın çeşidine göre bu belirleme değişmez, sadece idealleştirme söz konusudur.

            Keza teoriler arasındaki indirgeme de önemlidir. Bir teori başka bir teorinin özel hali olabilir (termodinamiğin istatistik mekaniğin özel hali olması gibi).

            Bir dönem ağır basan bilim dalının yöntemleri benzeri bir özellik gösterir. 20. yüzyılın uzun bir bölümünde en etkin bilim olan fizik (yüzyıl başında yaşadığı görelilik teorisi ve parçacık mekaniği gibi iki büyük devrim nedeniyle) indirgemeciliği diğer bilim dallarına da ihraç eder. Biyoloji ve hatta psikoloji bile bir dönem fizik temelinde yorumlanmaya çalışıldı ve hangi bilimde olursa olsun sonuçta fizik ve kimya reaksiyonlarına dayanılacağına inanıldı. Bu yönde atılan adımlar, Nagel’ın önemle üzerinde durduğu bilincin ortaya çıkması gibi, bir süre sonra açıklayıcı olmamaya başladılar.

            Benzeri bir gelişme beyin araştırmalarında yaşandı. Beyindeki değişmelerin fizik ve kimya ile ilişkisi olmakla birlikte, bu ilişki doğrudan değil… İnsan davranışları ve bunların gerisinde bulunan inançlar sonuçta kültürel temele indirgenebilir, ama bu reaksiyonlara değil… Bu alanın önemli isimlerinden birisi olan Wolf Singer’in belirlemesiyle; kültürün anlaşılabilmesi için insan beyninin tek tek değil, grup halinde değerlendirilmesi gerekir. İnsanların kendilerine en fazla benzeyen şempanzeden en büyük farklarının bireysel amaçlarının yanı sıra kültürel temele dayanan kolektif amaçları da bulunur. Grup halinde bulunmak insan aklının gelişmesini büyük oranda etkilemektedir. (3) Kültürel gelişme tekil insanda değil topluma kadar genişleyebilen grup yaşamında gerçekleşir ve bu gelişmeyi de fizik ve kimya denklemlerine indirgemek mümkün değildir.

            Nagel’ın matematik konusundaki değerlendirmesi ilginçtir. Nagel doğa bilimlerinin –özellikle fiziğin- matematikleşmesini indirgemeciliğin gelişmesinin önemli nedenlerinden biri olarak görürken; Materyalizm ve Ampiriokritisizm’de matematikleşme idealizmin gelişmesinin itici gücü olarak değerlendirilir. Doğa bilimleri dışından bunları değerlendirmenin garip bir sonuca yol açtığı görülüyor. Matematikleşme doğa bilimlerinin, özsellikle de fiziğin olmazsa olmazı durumundadır. Matematik vasıtasıyla yapılan genelleştirmeleri ve gelecek araştırmalara yol göstermeyi bir yana bıraksak bile; fizik, matematik olmadan kendisini ifade edemez.

            Fiziğin geçtiğimiz yüzyılda yaşadığı iki büyük devrimde matematik büyük rol oynadı. Görelilik kuramı ve parçacık mekaniği, fiziğin önceki teorileri gibi günlük kavramlarla anlatılamaz. Işık hızına yaklaşıldığında zamanın uzaması ve uzunluk biriminin kısalması günlük kavramlarla anlatılamayacağı gibi, bu kavramlarla sınırlı düşünen insan aklına da aykırıdır, ama defalarca kanıtlandığı gibi gerçektir. Başka bir deyişle, fiziğin bu iki alanındaki “durum”u gözünüzde canlandıramazsınız. “Durum”u kavramak için zihinde canlandırma ancak günlük kavramlar eşliğinde gerçekleşebilir ama burada bu kavramlar kullanışsızdır ve matematikten başka ifade yolu yoktur. Her matematik formülünün fiziksel karşılığını zihninizde canlandıramazsınız.

            Doğa bilimlerinde matematikleşmenin ulaştığı düzeyden hareket ederek, matematik olmadan bu bilimler bugünkü düzeyinde olamazdı denilebilir.

            Doğa bilimlerinde matematikleşmenin eleştirilmesi ancak dışarıdan ya da bu bilimlerin esasları hakkında temel bilgiye sahip olmamakla mümkündür.

           

            SONUÇ OLARAK…

 

            Eski idealizm-materyalizm ikileminin büyük oranda aşıldığı söylenebilir. İdealizm bitmedi ama maddenin insanın dışında ve ondan bağımsız olarak var olduğu genel olarak kabul ediliyor. Ne ki, buradan eski materyalist anlayışın zaferini çıkarmak mümkün görünmüyor.

            Madde özellikleriyle tanımlanır. Özellikleri bulunmayan madde yoktur ya da özelliklerini sildiğinizde maddeyi de ortadan kaldırmış olursunuz. Madde özellikleriyle tanımlanıyorsa, bunların tamamının insanın dışında var oldukları söylenemez. Maddenin bazı özellikleri insanın ona atfettiği özelliklerdir. Renk bunlardan bir tanesidir. Renk yoktur, farklı dalga boyları vardır. Işığın insanın yaptığı deneye göre dalga ya da parçacık özelliği göstermesi başka bir örnektir.

            Madde insanın dışında ondan bağımsız olarak vardır, ancak maddenin tanımlanması ya da özelliklerinin sıralanmasında insan faktörü de söz konusudur. Buradaki materyalizm, eskiden bilinen ve maddenin her özelliğinin insandan bağımsız olarak var olduğunu savunan materyalizmden farklıdır. 

            Materyalizm değil materyalizmler var ve kendisini materyalist olarak tanımlayana “hangisi” diye sorulması gerekiyor. Eskiden mekanik ve diyalektik olmak üzere iki çeşit materyalizm vardı, ama o eskidendi. Diyalektik materyalist olmak, indirgemeci olmayı engellemiyor. İndirgemeci materyalizmin ise insanı ve evreni yeterince açıklayabildiği söylenemez.

           

 

KAYNAKLAR

 

(1)   Thomas Nagel: Geist und Kosmos, Suhrkamp, 2013.

(2)   Ulrich Krohs – Georg Toepfer (Derleyenler): Philosophie der Biologie, Suhrkamp, 2005.

(3)   Michael Tomasello: Eine Naturgeschichte des menschlichen Denkens, Suhrkamp, 2014.

           

           

DÜŞÜNBİL 47. sayıda yayımlanmıştır.

           

           

Son Güncelleme: Cumartesi, 23 Mayıs 2015 09:03