Şuanda 448 konuk çevrimiçi
BugünBugün598
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14566
Bu ayBu ay14566
ToplamToplam10482990
Rusya'nın değişmeyen politikası PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 25 Kasım 2015 05:31


Savaş demek dezinformasyon demektir. Savaşın bütün tarafları yalan ve uydurma haberler üretir. Bunların üretilmesi savaşın önemli parçalarından bir tanesidir. Yeni değildir, savaşın tarihi kadar eskidir.

Bu nedenle savaşta hangi taraftan gelirse gelsin bütün haberlere ihtiyatla yaklaşmak, inanmadan önce başka haberlerle doğrulanmalarını beklemek gerekir.

Rusya ile Türkiye arasındaki savaş uçağının düşürülmesiyle ilgili krize de böyle yaklaşmak gerekir. Soğukkanlı olmak, günlük olayların arkasındaki büyük resmi görmeye çalışmak, medyada her an yenisi üretilen türlü çeşitli haberlere ihtiyatla yaklaşmak gerekir.

Evet, Türkiye bir Rus savaş uçağını düşürdü.

İslam Devleti de Rusya’nın bir yolcu uçağını düşürmüş ve yanlış hatırlamıyorsam 162 kişi ölmüştü.

Rusya birkaç füze atmanın dışında bir şey mi yapmıştı?

ABD örneğinde gördüğümüzü Rusya örneğinde de yaşayacağız.

Büyük bir askeri güçtür ama bazı örneklerde “burnunun sürtülmesini” engelleyemez.

Rusya da bunu öğrenecek, öğreniyor da…

Rusya ile Türkiye arasında tırmanan gerginlik insana Fernand Braudel’in tarih anlayışını hatırlatıyor. Olaylar, insanlar ve hatta rejimler değişir… Bu değişiklik en altta süreklilik gösteren çizgilerin varlığını dikkatten kaçırmamalıdır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük rakibi Çarlık Rusyasıydı. Osmanlı’nın tarihi bu ülkeyle yapılan savaşlarla doludur. 1711 Prut savaşı dışında Rusya’ya karşı girdiği bütün savaşları da kaybetmiştir. Osmanlı, Rusya’ya karşı dönemin en büyük gücü İngiltere’yi kullanmaya önem vermiştir. Nitekim 1878 savaşında Yeşilköy’e kadar gelen Rus ordusu İngiltere’nin çabasıyla İstanbul’a girmeden durmuş, Osmanlı ile ağır bir barış antlaşması imzalanmasının ardından çekilmiştir.

Rusya’nın Osmanlı’ya karşı politikası dini grupları korumak temelinde şekilleniyordu.

Rusya, Osmanlı İmparatorluğu bünyesi içinde yer alan Ortodoksların hamisi durumundaydı. Bunlar arasında Bulgarlar ve Ermeniler ayrı bir yer tutmaktaydı.

Bugüne atlayalım…

Ortodoksların yerini Nusayriler almış durumda…

Rusya, Suriye’de esas olarak İslam Devleti’ni değil, Nusayrilerin yoğun olduğu bölgede bulunan El Nusra’yı hedef alıyor. Arada İD’ye de saldırıyor ama asıl hedef bu örgüt değildir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde en büyük rakip Çarlık Rusyasıydı. Türkiye Cumhuriyeti döneminde yıllarca en büyük düşman SSCB oldu. Şimdi ise en büyük düşman Rusya Federasyonu’dur.

Rejimler, insanlar değişti ama sürekliliği görüyorsunuz.

Türkiye, Osmanlı değil ve olamaz da.

Osmanlı İmparatorluğu esas olarak bir Balkan devletiydi, Ortadoğu değil…

İmparatorluğun öncelikle Balkanlar’da sonra da Kafkasya’da en büyük rakibi Çarlık Rusyasıydı.

Ortadoğu’da açık olarak karşılaşma ilk defa gerçekleşiyor ve burada olanın önemli bir boyutu da büyük bir rövanştır.

Çarlık döneminde Rusya için boğazlar önemli bir meseleydi, çünkü İmparatorluğun elindeki boğazlar, Rusya’nın Akdeniz’e inmesinin önündeki en önemli engeldi.

1960 sonrasında SSCB Akdeniz’e bölgede kurduğu ittifaklarla indi. Bunlar Mısır, Suriye ve Filistin hareketiydi.

Mısır, Nasır döneminin ardından saf değiştirdi.

Filistin hareketi İsrail tarafından desteklenen –daha sonra savaşılan- Hamas aracılığıyla bölündü ve gücünü büyük oranda kaybetti.

Geriye sadece Suriye kaldı.

Rusya’nın müdahaledeki asıl amacı Tartus’taki askeri üssünün, Akdeniz’deki bu önemli varlığının tehlikeye düşmesini engellemektir.

Suriye çözülmüş bir devlet durumundadır.

Büyük göçler, mülteci akınları çözülmüş devletlerden çıkarlar. Savaş ve silah ihracatı yeni değildir, ama yakın döneme kadar Suriye’den büyük göç görülmemişti.

1982’de Esad ordusu Hama’yı yerle bir ederek 40 bin kişiyi öldürmüştü ama göç yaşanmamıştı. O dönem merkezi devlet gücünü koruyordu, şimdi ise bitmiş durumdadır.

Afrika’nın değişik bölgelerinden akın akın göç eden, Avrupa’ya ulaşmaya çalışan insanların yaşadıkları ülkelere bakarsanız, genellikle merkezi otoritesini kaybetmiş, çözülmüş devletler görürsünüz. Bu kıtada savaşlar ve yoğun silahlanma yeni görülmüyor, ama kitlesel göç yenidir.

Irak ve Türkiye nerede bitiyor, Suriye nerede başlıyor; harita üzerinde bellidir, ama fiiliyatta belli değildir. Suriye ordusu İran, Rusya Federasyonu ve Lübnan Hizbullah’ının desteğiyle varmış gibi görünebiliyor. Ülkede altı yıldır çarpışan taraflar arasında hava kuvvetlerine sahip olan tek güç Suriye ordusudur ve buna rağmen ordunun kayıpları muhalif güçlerin verdiğinden daha fazladır. Bunun tek açıklaması olabilir: Suriye ordusu halkını katletmekte uzmanlaşmıştır, savaşmakta değil…

Aksi durumda hava kuvvetlerine sahip olan, bombardıman yapabilen tek güç olarak daha fazla kayıp vermemiş olması gerekirdi.

Bu durum, aynı zamanda Rusya’nın hava saldırılarının sınırlı etkisini de gösteriyor.

Suriye ordusundan kalanların çapı malum, Hizbullah ise esas olarak İsrail’e karşı savunma savaşı içinde gelişti, saldırı savaşı içinde değil… Saldırıda savunmada olduğu kadar başarılı olmadığı görülüyor. Hizbullah da ciddi kayıp veriyor ve bu da İsrail’in sadece hoşuna gidiyor.

Rusya kara savaşına girmeden önemli başarı elde edemez. Kara savaşına girerse de Suriye’den çıkamaz, bunu kendileri de biliyor.

ABD’nin Vietnam sendromu varsa, Rusya’nın da Afganistan sendromu bulunuyor.

Türkiye’nin Rusya’ya karşı sert tutumunda şaşılacak yan bulunmuyor. Başka şeylerin yanı sıra Osmanlı’nın rövanşını da oynuyorlar.

Sol derseniz bir garip…

ABD emperyalizmine karşı Rusya’dan yanalar…

ABD emperyalist de Rusya başka bir şey sanki…

Konuya İslam Devleti, El Nusra, Esad diktatörlüğünün, ABD’nin bölgesel planları ve Kürtlerin ilerisine geçip, “Osmanlının rövanşı” boyutunda da bakabilirsiniz.

Çarlık Rusyası’nın modernleşmesinin başladığı 1700’lü yıllardan bugüne kadar 300 yıl geçti. Bu dönemin büyük bölümünde Osmanlı’nın ardından TC’nin en büyük rakibi Çarlık Rusyası-SSCB-Rusya Federasyonu olarak Rusya olmuştur.

Şimdi şaşırmanın ne gereği var!