Şuanda 157 konuk çevrimiçi
BugünBugün1514
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15482
Bu ayBu ay15482
ToplamToplam10483906
HAŞEMA PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 27 Ağustos 2016 09:15


Fransa polisi Cote D’azur’de plajda haşema ile denize giren bir kadına müdahale etti. Nice ile Cannes arasındaki sahil şeridinde bulunan belediyeler plajlarda haşema yasağı getirmişler. Olaydan birkaç gün sonra bu karar yüksek bir mahkeme tarafından ancak somut şüphe durumunda uygulanabileceği belirtilerek kaldırıldı.

Somut şüpheden kastedilen “canlı bomba” olsa gerek. Nice’deki İslam Devleti eyleminin ardından haşema ile canlı bomba arasında ilişki kuran bir uygulamaya gidilmiş. Akıl var mantık var diyeceğim ama korku akıl ve mantık dinlemez. Haşema giyenin bedeni görünmüyor ama giysinin altında bombalı kemer var mı, şişkinlikten hemen anlaşılır.

Haşema ile canlı bombanın ilgisi yok ama başka şeylerin var.

Kişi haşemayla neden plaja gelir?

Güneşlenmek için olamaz çünkü haşema bedenini kapatıyor. Güneşlenmek için “kadınlar plajı” açmaları gerekecek!

Antalya civarında bir yerde böyle bir plaj varmış ama buradaki kadınlar yine de rahat edemiyormuş. Nedeni ise, yamaç paraşütçülerinin iniş rotasının üzerlerinden geçmesi ve erkekler tarafından dikizlendiklerine hissine kapılmalarıymış!

Böyle yapmamaları için jandarma tarafından uyarılan yamaç paraşütü öğretmenlerinden bir tanesi, “Dikkatimizi işimiz üzerinde toplamalıyız, bir hata ölüm getirir. İşim kalmadı da seni mi dikizleyeceğim!” demişti.

Sonra ne oldu bilmiyorum.

Tipik Müslüman kafası, her yerde cinselliğe çalışıyor!

Erkekler de geri zekalı ya, plajlar çıplak kadınlarla doluyken bir sürü tehlikeyi göze alıp tepeden ve uzak mesafeden dini bütün kadınları dikizleyecekler!

Haşema bedeni kaplayan bir giysi olarak, adına bir çeşit mayo denilse bile, çabuk kirlenir, her çeşit mikrobu taşır. Bir erkek de takım elbise ve gömlekle denize girmeye kalksa aynı oranda toz, pislik ve mikrop taşır.

Halkın denize girdiği plajlarda haşemanın yasaklanması bu nedenle doğrudur.

Haşemayla denize girmek isteyen varsa uygun bir yer bulur, orada girer.

Tesettürlü plaj kurulmasına ses çıkarmayanların, haşemasız plaja ses çıkarması ciddiye alınamaz. Erkekler ve tesettürsüz kadınlar orada nasıl denize giremiyorsa, haşemalı da burada giremez.

“Haşemaya karşı çıkmak ırkçılıktır” diyen geri zekalılarla uğraşmanın gereği bulunmuyor.

Hele de marksistin geri zekalısı hiç çekilmiyor.

Bir bölüm feminist de haşemanın plajlarda yasaklanmasına karşı çıkabilir…

Feminist ama hangisi… O kadar çok çeşidi var ki!

Küçük bir kesim sanki bu kesimin tamamını temsil edermiş gibi ortaya çıkıyor ve bunun gerçeklikle ilişkisi bulunmuyor.

Kaç yıl önceydi hatırlamıyorum, St. Tropez’de tümüyle çıplak denize girmenin yasaklandığını okumuştum.

Normal bir yasak… Denize giren diğer insanlar rahatsız oluyorsa, yapılmaması gerekir. Denize tümüyle çıplak girmek isteyenler için ayrı yerler mutlaka vardır, orada girerler.

Denize çıplak girmek de ayrı bir hayat tarzı ve inançtır. Bu anlayış Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde yaygındı. DAC kökenli Angela Merkel’in gençlik yıllarına ait fotoğraflarında da bu durum görülebilir. Kimse de garip karşılamadı.

Fransa’nın sorunu haşema değil…

Adını hatırlamadığım bir Fransız öğretim üyesinin isabetli olarak belirttiği gibi; “bu ülkedeki cihatçılar dışarıdan gelmediler, burada doğup büyüdüler. İyi Fransızca konuşuyorlar. Bunlar bizim insanlarımız…”

Bu insanların arada birkaç yıl Suriye veya Irak’a gidip Al Nusra veya İslam Devleti saflarında savaşa katılması, askeri eğitim görmesi ve sonra geri dönmesi, bu insanların Fransız toplumuna ait olduklarını dışlamaz.

Her ülkede böyle insanlar var ama Fransa ve Belçika’da özellikle fazladır.

Bu insanlar bu ülkedeki toplumsal yapıdan yetiştiler.

Irkçılığa geldi mi Almanya ön planda imiş gibi görünür ama bu tür insanlar nüfusa oranla Almanya’da azdır.

Neden acaba?

Fransa ve Belçika’daki cihatçılar sadece bugünkü toplumsal yapının değil, iki ülkenin sömürgecilik geçmişinin de sonucudur. O geçmiş daha sonraki toplumsal politikayı doğal olarak etkilemiştir.

Türklerden ve Kürtlerden cihatçı çıkmaz değil, çıkıyor ama Araplara göre epeyce azdır. Almanya’nın bu konudaki görece rahatlığı sadece zayıf sömürgeci geçmişinden, en büyük yabancı grubunun Araplardan oluşmamasından kaynaklanmıyor; uygulanan politikalar da önemlidir.

Bunun için mültecilere karşı alınan tutuma bakmak bile yeterlidir.

Mülteci karşıtlığı tarzına bürünmüş ırkçılık var ve gelişiyor ama bunun karşısındaki hareket de güçlü. Ülkede gönüllü olarak mültecilere yardım için çalışanların kesin sayısı bilinmiyor ama hissedilebilecek kadar varlar ve yapılan bir araştırmaya göre bunların yüzde 75’i kadınlardan oluşuyor.

Basında mülteci yurtlarına yapılan saldırı haberlerinin yanı sıra havuzlarda cankurtaran olarak görev yapan Suriyeliler haberleri de yer alıyor.

Bu yılın ilk aylarında, ülkeye kısa sürede bir milyon mültecinin girdiği aylarda yerleşme ve beslenme sorunu vardı. Mülteci kamplarına çorba tencereleriyle giden kadınlar Almanya’nın yıllardan beri görmediği bir manzaraydı.

Halkın mültecilere karşı bölümü de var ama taraftar olan bölüm de zayıf değil…

Mülteciler arasından ya da yıllardan beri Almanya’da yaşayanlardan cihatçı yine çıkabilir ama ihtimal epeyce azalmaktadır.

Almanya’da cihatçı yetiştirme merkezleri belirli camilerdir ve bu durum bilinen bir şeydir. Bunları denetleyebilirsiniz, yasaklayabilirsiniz ama bunlar sonuç alıcı tedbirler değildir. Sonuç alıcı olan, gettolaşmayı ya da nüfusun belirli kesimlerinin içine kapanmasını önlemektir. Almanya’da gettolaşma eskiden beri var, ama Fransa’dan azdır. Belirttiğim gibi Fransa’nın büyük sömürgeci geçmişi dikkate alınmadan toplumdaki bu ayrışma anlaşılamaz.

Sadece yasaklamakla çözüm olmaz. Haşemanın zeminini zayıflatmazsanız yasak çözüm değildir. Ve bu da yapılabiliyor. Başörtüsüne karışmayacaksın ama ilerisi için engeller koyacaksın. Bunlar ideolojik simgedir. İnsanlar bu simgelerden pek etkilenmezse, simge gösterisi yapmanın değeri azalır.

İslam ideolojik simgeler vasıtasıyla insanları bu dine çağırıyor ama pek aldırış eden olmazsa, ki bu da eğitim ve uygun toplumsal politikayla mümkündür, simge gösterisi de önemini kaybeder.