Şuanda 131 konuk çevrimiçi
BugünBugün1497
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15465
Bu ayBu ay15465
ToplamToplam10483889
Üç referandum PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 03 Ekim 2016 10:28


Dün iki ülkede halkoylaması yapıldı.

Kolombiya’da halk az bir farkla en büyük gerilla örgütü FARC ile yapılan barış anlaşmasını kabul etmedi.

Macaristan’da ülkeye Avrupa Birliği tarafından öngörülen sayıda mülteci alınıp alınmasının sorulduğu referandum ise, gerekli katılım sağlanamadığı için geçersiz oldu. Seçmenlerin en az yarısının referanduma katılması gerekiyordu, üçte biri katıldı.

Bir başka referandum kısa süre önce İsviçre’de yapılmış ve emekli maaşlarının yüzde on artırılması talebi kabul edilmemişti.

İki numaradan başlayalım…

Macaristan’da sağcı Orban hükümeti ülkeye az sayıda mülteci alınmasıyla ilgili referandumu Avrupa Birliği karşıtlığı temelinde gerçekleştirdi. Bu ülkeye mülteci alınması kararı Macaristan Parlamentosu tarafından değil, AB organları tarafından verildiği için, kararın reddedilmesi isteniyordu. Görünürde mültecilerin aleyhine bir durum yoktu, gerçekte ise vardı. Orban hükümetinin asıl sorunu ülkeye az sayıda da olsa mülteci alınmamasıydı, ama bunun yerine Macaristan’ın bağımsız bir devlet olduğu vurgusunu ön plana çıkardılar.

AB’ye koşar adım girerken işleyişin böyle olduğunu bilmiyor muydunuz?

Aynısı İngiltere için geçerlidir.

Bu ülke Mart ayına kadar ayrılık kararını resmi olarak AB’ye duyuracak ve böylece iki yıl kadar sürecek ayrılık süreci başlayacak. Bu iki yıl içinde İngiltere ile AB’nin ilişkisinin nasıl olacağının pazarlığı yapılacak.

İngiltere’de de hükümet aynı söylemi kullanıyor: İngiltere, AB’den ayrılarak bağımsız oluyor! Artık AB yasaları bu ülkede geçerli olmayacak…

İngiltere, AB’ye –o zamanki adı AET idi- katılmak için ısrarcı olmuş ancak De Gauelle Fransasının vetosu sonucu üye olmaları gecikmişti.

İngiltere’nin ayrılması AB’de kimsenin umurunda değil. Almanya-Fransa ekseni bozulmadıkça AB içinde sarsıntı yaşanması zordur.

Kolombiya konusunda ise fazla şaşırmamak gerekir. Konu sadece barış isteyip istememekle ilgili değildir, nasıl bir barış istenildiğiyle ilgilidir. Hükümetle en büyük gerilla örgütü FARC arasında yapılan anlaşmanın değişik maddelerine yönelik muhalefet bulunuyor.

Barışı herkes ister ama ne olursa olsun istemez.

Bizdeki gibi denilebilir.

AKP de çözümden yanadır ama kendi istediği türden…

Ülkenin en milliyetçisi bile barışa hayır demez…

Devlete teslim olsunlar, cezalarını çeksinler, barış olsun!

Barış ama hangisi, sorun buradadır.

Sorun barışın savunulup savunulmamasında değildir çünkü herkesin kendine göre barış isteği bulunmaktadır.

Kolombiya’da da barış anlaşmasına hayır diyenlerin kesinlikle savaş yanlısı oldukları söylenemez; başka bir barış istiyorlar.

Böyle bir barış ne oranda gerçekleşebilir, ayrı bir sorundur.

Kolombiya’da taraflar arasında yeniden görüşmeler yapılacak gibi görünüyor.

İsviçre sıkça referandum yapılan bir ülke…

Birkaç yıl önce yapılan bir başka referandumda da halk asgari ücretin belirlenmesini kabul etmemişti.

İsviçre örneğinden bazı genel sonuçlar çıkarılabilir.

Halka soralım, denildiğinde, halkın istenildiği gibi karar vereceği sanılıyor ama gerçek her zaman böyle olmayabiliyor. Halk emeklilere yapılan ödemenin artırılmasını ve asgari ücreti kabul etmeyebiliyor.

Bu ülkede referandum konusuyla ilgili propagandada herhangi bir kısıtlama bulunmuyor. Lehte veya aleyhte propaganda yapabiliyorsunuz.

Buradan bizdeki idam konusuna geçeceğim…

Cumhurbaşkanı ve başbakan tarafından “halkın idam cezasının yeniden uygulanmasını istediği” değişik kereler açıklandı.

İdam cezası konusunda bugün referandum yapılsa, en az yüzde 60 evet çıkar. Daha fazla da olabilir…

İdam cezası yeniden yasallaştırılmıyor ise, bunun başlıca nedeni Avrupa Birliği’nin rest çekmesidir: idam yasallaştırılırsa, görüşmeler biter! İdam cezası uygulayan bir ülke hiçbir şekilde AB üyesi olamaz!

Bakmayın bizimkilerin meydanlarda kükrediğine, göze alamıyorlar.

AB ile ilgili bakanlığı kaldır, 53 yıl önce yapılan üyelik başvurusunu da geri çek…

Böyle yapmaman için tutan mı var!

Bakmayın kükreyip durduklarına, göze alamıyorlar…

RTE’nin sürekli yeni gündem yaratmasına karşı ne yapılması gerektiğini AB yetkilileri bile öğrendi ama biz hala öğrenemedik…

“Bazı ülkelerin liderlerinin ne söylediklerinin üzerinde durmamak gerekir.”

Söylenmemiş kabul eder, aldırmazsın!

Onlar konuşabilirler ama yapamazlar!

Bu durumda biz neden gündem yapalım!

Planını yapacaksın ve duruma göre hızlı veya yavaş uygulamaya çalışacaksın, bu arada kimin ne söylediğine de aldırmayacaksın…

Kendini sürekli olarak başka gündemlere göre ayarlarsan, bir süre sonra kendi gündemini unutursun…

Kolombiya, Macaristan ve İsviçre’de yapılan referandumlara bakıldığında iki büyük eksiğe sahip olduğumuzu görürüz.

Birincisi: halk barış ister, halk daha yüksek geliri olsun ister gibi belirlemeler yanlış genellemelerdir. Tersinin pekala olabildiğini görüyoruz.

İkincisi: devletin rolü konusunda büyük eksikliğimiz var.

Devlet toplumun üzerinde, ona yabancı bir güç değildir; onunla içiçedir.

İnsanların kimliklerinin ve şu veya bu konudaki düşüncelerinin oluşmasında devletin ve ülkesine göre değişen oranda onun denetiminde olan medyanın önemli rolü vardır. Devletin önemli bir kimlik oluşturma rolü bulunmaktadır ve bu da esas olarak baskıyla yapılamaz.

Devletin halka göre daha ileri konumda olduğu durumlar da az değildir.

Bir örnek olarak 1970’li yıllar Almanyası gösterilebilir. Nüfusun neredeyse üçte ikisi idam cezasından yanaydı ama böyle bir yasa söz konusu olmadı. Referandum yapılıp halka sorulsaydı, cevap “evet” olurdu. Bugün aynısı yapımsa en az yüzde 80 “hayır” çıkar.

İnsanlar değişiyor ve bu değişimin iyi ya da kötü yönde olmasında devletin önemli payı bulunuyor.

Macaristan’da yapılan onca propagandaya rağmen halkın büyük bölümü ülkenin AB’den bağımsızlığına iyi gözle bakmadı. İnsanların düşüncelerinin oluşmasında sadece devletin ve onun denetimindeki medyanın değil, uluslar arası ortamın da büyük payı bulunuyor. Macaristan AB dışında yaşayamaz, tıpkı Yunanistan gibi…

Kim ne derse desin halk bunu biliyor.

Çipras yönetimini de bu nedenle destekliyor. AB ile yapılan anlaşmaların faturası oldukça ağır ama buna rağmen destekliyor ve AB’den çıkalım çağrılarına kulak asmıyor.

Yunan halkı ne yaptığını bilen bir halk…

Başka bir Avrupa ülkesinde Yunanistan’daki kadar mülteci yığılması olsaydı, büyük olaylar çıkardı.

O ülkede çıkmadı.

Faşist Altın Şafak partisi oylarını artırdı ama çok da fazla değil…

Her durumda Marksist-Leninist Yunanistan Komünist Partisi’nden fazla oy alıyor.

Halklar hakkındaki ezbere beklentileri gözden geçirmekte yarar bulunuyor.

Bu arada devlet konusuna eğilmemiz gerekiyor.

Marksizm bu konuda çok zayıftır, halbuki materyalist (marksist değil) devlet teorisi konusunda sürekli yayınlanan çok sayıda inceleme bulunuyor.

Bu teorinin esasını, devletin ve toplumun karşılıklı etkileşiminin araştırılması ve zaman içindeki değişiminin incelenmesi oluşturur.

Her şeyin devlet tarafından belirlenemediğini son örnek olarak Macaristan’da gördük.

Ek olarak, devletin daha ileri halkın daha geri konumda bulunduğu örnekler de az değildir.

Halk idamdan yana olmasına karşın konunun gündeme getirilmemesi gibi…

Ezbere belirleme yapılamıyor, duruma göre değişiyor…

Ezberi tekrarlamak yerine her durumun özgünlüğünün incelenmesi, istenilen yönde gelişme için neler yapılması gerektiğinin önceden düşünülmesi ve uygulanması gerekiyor.

Yine de başarılı olamayabilirsiniz ama en azından şaşırmazsınız.