Şuanda 163 konuk çevrimiçi
BugünBugün1517
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15485
Bu ayBu ay15485
ToplamToplam10483909
İnönü Alpat ve sosyoloji bilgisi PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 05 Ekim 2016 18:41


 

 

Devrimci hareketin 1974 sonrası geçmişiyle ilgili olarak çok sayıda anı ve araştırma yayınlanıyor. Anılar için söylenebilecek bir şey yok, herkes meşrebine göre yazıyor ama basit ya da karmaşık olsun araştırmalarda durum böyle değildir.

Araştırma nasıl yapılır konusunda bilgi edinmeden araştırma yapmak ve yayınlamak ciddiye alınmayacak sonuçlara yol açıyor.

Söyleşi yapıyorsanız, söyleşi tekniğini öğrenmeniz gerekir.

Söyleşinin de tekniği mi olurmuş, demeyin. Söyleşiyi yapan kişi konuşanı etkilemeyen tarafsız bir varlık değildir. Aynı kişiyle farklı kişiler söyleşi yapsınlar, aynı soruları sorsunlar; birbiriyle tamamen aynı cevaplar alamazlar.

Söyleşiyi yapanla söyleşi yapılan kişi arasında önceden tanışıklık, söyleşiyi yapanın davranış tarzı vb. cevapları etkiler.

Siz söyleşi yaptınız ve önemli bir soruda bir cevap aldınız diyelim. Başka bir kişi aynı soruyu sorarak söyleşi yaptığında tümüyle aynı cevabı almayabilir.

Söyleşilerde standartlaşma nedir, hata payı nedir; bunlar hakkında yazılmış ve örneklere dayanan çok sayıda yapıt bulunuyor.

Bir örgüt ya da örgütler hakkında inceleme yapıyorsanız grup sosyolojisinden biraz anlamanız gerekir. Örgüt de bir çeşit gruptur ve geniş de olabilir. İnsanlar doğrudan doğruya toplum tarafından şekillendirilmez; bu şekillendirme içinde bulunulan grubun prizmasından geçerek kişiye yansır. Bu grup aile, akrabalarla birlikte büyük aile, arkadaş çevresi vb. olabilir.

Teoriyi bilmek gereklidir denilince bizde hemen Marksizm-Leninizm anlaşılır ki, doğru değildir. Söyleşilerle, biyografi yazımıyla, örgüt incelemesiyle ilgili yıllardan beri oluşmuş büyük bir teorik birikim vardır.

Mesela sözlü tarih yapıldığında bunun yöntemi vardır.

Bu teorik birikim öğrenilmeden şu veya bu konuda araştırma yapıldığında ortaya ciddiye alınamayacak sonuçlar çıkması şaşırtıcı olmuyor.

Bunlardan bir tanesinden bir arkadaşın ilgili bilgiyi göndermesi üzerine haberim oldu. İnönü Alpat Hamdullah Erbil ile ilgili olarak aşağıdaki bilgiyi yayınlamış:

“1952 yılında Kahramanmaraş Afşin’de doğdu. Lise yıllarında Maraş’taydı ve devrimci fikirlerle burada tanıştı. Arkadaşları arasında sessizliği, olgunluğuyla tanınırdı. Çalışkan bir öğrenciydi; ODTÜ’ye girmesi kimseyi şaşırtmadı ancak isminin devrimci önderler arasında sayılması, THKP-C kökenli “Acilciler” grubunun önde gelenleri arasında bulunması tanıyanlar için şaşırtıcı oldu. Çünkü sakin, kendi halinde bir kişiliği vardı. 68 kuşağı devrimcilerindendi; 1968-71 yılları arasında gençlik mücadelesinde öne çıktı. 12 Mart sonrası yargılandı, bir süre cezaevinde kaldı. THKP-C kökenli gruplar arasında başlayan tartışmalara bir grup arkadaşıyla kaleme aldığı “Türkiye Devriminin Acil Sorunları” başlıklı broşürle müdahale etti. Broşürün ismi nedeniyle grup “Acilciler” olarak anıldı. Grup içinde başlayan tartışmalar ayrılıkla sonuçlandı. Hamdullah Erbil ve arkadaşları Devrimci Savaş ismiyle faaliyetlerine devam etti. 1977 yılında bir soygun nedeniyle yakalandı ve müebbet hapse mahkûm edildi. Akıl almaz işkencelere tabi tutuldu. Hem yakalandığı günlerde işkencedeki tavrı hem de Mamak Cezaevindeki direngenliğiyle örnek oldu. Cezaevinde lösemi hastalığına yakalandı ve tedavisi için 1989’ta geçici tahliyesine karar verildi. Tahliye edilmesinde devrimci kamuoyunun kampanyası etkili oldu.  Tedavi için gittiği Almanya’da 16 Haziran 1993’te hayata veda etti. Hamdullah Erbil ve arkadaşları Maraş katliamına karşı direnişleriyle, 1970’li yıllardaki eylemleriyle tanınıyor. Alevi-Bektaşi tarihi ile ilgili çalışmaları ve yayınlanmış eserleri bulunuyor.”

Okuyunca, “vay be!” demekten kendinizi alamıyorsunuz.

Başlayalım:

“…THKP-C kökenli “Acilciler” grubunun önde gelenleri arasında bulunması tanıyanlar için şaşırtıcı oldu. Çünkü sakin, kendi halinde bir kişiliği vardı.”

İnönü Alpat iki satırda üç yanlış yapmak becerisini göstermiş.

Öncelikle “bu ne biçim belirleme” diye sormak gerekiyor.

Hamdullah Erbil’in sakin, kendi halinde bir kişiliği varmış, bu nedenle de Acilciler grubunun önde gelenleri arasında bulunması şaşırtıcı olmuş.

Okuyan da Acilciler örgütü kadrolarını çifte tabancayla dolaşan, her an bomba atmaya hazır, yerinde duramayan insanlar zanneder!

Sakin insanın bu örgütte ne işi var!

Her örgütte sakin ve heyecanlı insanlar bulunur. Sanki Devrimci Yol’da bu iki tip insan yok muydu?

Ben sakin bir insan olarak bilinirim ama İlker ve Yüksel ile birlikte üç kurucu arasında en sinirli olan benim. Hasan Basri Temizalp ise heyecanlı bir arkadaştı.

Bunda garip bir yan bulunmuyor, öyle değil mi!

İkinci yanlış: insan bir örgüt hakkında yazmadan önce o örgütün tarihini öğrenmek durumundadır.

Devrimci Savaş ayrılığı 1976 sonunda oldu. Hamdullah Erbil de ayrılanlar arasındaydı.

Diğer kesim Halkın Devrimci Öncüleri adını aldı.

Bu kesim de 1979’da bir ayrılık yaşadı ve Acilciler bir örgüt olarak o zaman ortaya çıktı.

Hamdullah Erbil henüz Acilciler diye bir örgüt kurulmadan bu örgütün önde gelen kadroları arasındaymış!

Gazete haberlerinden teori üretmeye kalkarsanız, olacağı budur!

Bu bile değildir çünkü 1976 sonunda örgütün henüz adı yoktu. İnönü Alpat’ın hatırlaması gerekir: Devrimci Yol bize X Grubu, 184’lükler (Türkiye Devriminin Acil Sorunları ilk basıldığında 184 sayfaydı), Yazıcılar gibi adlarla hitap ederdi.

Acilciler adı 1977’de silahlı eyleme geçildikten sonra Hürriyet gazetesi tarafından takıldı ve sonraki yıllarda ne yapsak bu isimden kurtulamadık. Sonunda da kabul ettik. Herkes öyle biliyor, ne yapalım!

Bir başka yanlış; Hamdullah Erbil henüz ismi bulunmayan örgütün 1976 yılındaki kadroları arasında sadece bölgesel olarak ön plandaydı, genelde böyle bir durumu yoktu.

Kanıtlaması zor değil: 1976 sonunda ayrılık olduğu zaman bizimle tartışan ve daha sonra Devrimci Savaş adlı grubu temsil edecek olan kişi, Hamdullah değildi. Maraşlı da değildi, o ilin bulunduğu bölgeden de değildi. Bu arkadaş daha sonra bölgelerde ulaşabildiği kişilere gidip onları ikna etmeye çalıştı. Doğaldır, tabii ki öyle yapacak… Başarılı olabildiği söylenemez.

Maraş’ın dışında Hamdullah yoktu.

Daha sonra Devrimci Savaş içinde nasıl bir görevlendirme oldu, bilmiyorum. Ancak 1974-1976 döneminde Hamdullah merkezi bir kadro değildi.

Hamdullah Erbil’in TDAS’ın yazılmasıyla da herhangi bir ilgisi bulunmuyor.

İnönü Alpat devrimci hareketin genel özellikleri hakkındaki bilgisizliğini burada da gösteriyor. TDAS için “bir grup arkadaşıyla kaleme aldığı” belirlemesini yapıyor.

Hiçbir örgütün temel belgesi “bir grup kişi” tarafından yazılmamıştır.

Bunları tek kişi yazar. Yazarken doğal olarak çevresindekilerle tartışır, ama tek kişi yazar.

THKO’nun temel belgesi “Türkiye Devriminin Yolu” da böyledir, THKP-C’nin temel belgesi Kesintisiz Devrim II-III de…

İnönü Alpat’ın Hikmet Kıvılcımlı’nın bu konuyla ilgili olarak Mihri Belli’ye eleştirisini bulup okumasını öneririm. 1970 yılında yayınlanmıştı. Mihri Belli “teorinin birlikte kurulacağından” söz ediyordu; Kıvılcımlı ise “bunun tarihe uymadığını, böyle bir şeyin hiçbir zaman olmadığını, teorinin hep kişiler tarafından yapıldığını” örnekleriyle anlatıyordu.

Marx-Engels gibi yıllarda yakın iletişim içinde bulunmuş insanlar için bile durum böyledir. Birlikte yazılmış yapıt azdır. Çoğu yapıtı ayrı ayrı yazmışlardır.

Temel yapıt, Kapital ise Marx’ın eseridir.

İnönü Alpat eğer devrimci hareketin tarihi hakkında araştırma yapmak istiyorsa, çıkan eserleri izlemelidir.

Biz Ankara kökenli bir örgütüz. 1974-75 yılında Ankara’da önemli faaliyet gösteren THKP-C kökenli örgütlenmeler mutlaka bizden söz ederler. Devrimci Yol’un bu konuda sözlü tarihe dayanan dört kitabı yayınlandı, benzerini Kurtuluş da yapıyor; onları okuması gerekir.

Keza aynı dönem ODTÜ’de bulunan ve ayrı bir örgüt olmayı amaçlamayan ilk grup içinde bulunan Hakkı Yazıcı’nın anıları yayınlandı; onu da okumalıdır.

Orada kimler neleri yapmış, okuyabilir.

Hamdullah Erbil ile ilgili bölümü İnönü Alpat’ın kafasından yazdığını düşünmüyorum.

Üstünkörü bir araştırma yapmış, Hamdullah’ı tanıyan birkaç kişiden bazı şeyler duymuş ve bunları da gerçekmiş gibi üstelik kaynak da göstermeden aktarmış!

Bu çalışmalar için büyük çaba harcandığı açık ve bu çabanın ciddiye alınabilecek yapıtlar ortaya koymasını isteriz doğrusu…

Bilgi gerek, özen gerek, baştan savma iş yapmamak gerek…

 

Son Güncelleme: Pazar, 09 Ekim 2016 08:40