Şuanda 260 konuk çevrimiçi
BugünBugün1557
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15525
Bu ayBu ay15525
ToplamToplam10483949
Bundan sonra ne olur? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 15 Kasım 2016 08:11


12 Kasım Cumartesi mitinginin ardından gösterilen karşılıklı tepkiler biraz sakinleşti. Bu zaten Kürt ya da Türk fark etmiyor, ulusal karakterimiz. Önce şiddetli tepki gösterilir, sonra sakinleşilir. O tepki aynı zamanda insanlardaki zihniyet dünyasını da açığa çıkarır. Daha sonra değişmek zorunda kalınsa bile gerçek zihniyet kendisini ortaya koymuştur ve bu da unutulmaz.

Ne kadar Kürt milliyetçisi hatta ırkçısı varmış!

1970’li yıllarda MHP’nin bir sloganı vardı: Her şey Türke göre Türk için Türk tarafından!

Türk yerine Kürt koyduğunuzda aynı anlayışı görebilmek mümkün.

Kürt halkının bir bölümü ağır bedel ödediğine göre her şeyi yapmak hakkına sahipler, kendilerini öyle görüyorlar.

Kürt halkının bir bölümü diyorum, “makul Kürtler” de var.

Altı ay kadar önce bunu anlatmak zordu.

Hatırlayacaksınız, bazı Kürt yerleşim birimleri yıkılırken, “Türkler nerede?” diye soranlar vardı.

Bu insanlar ülkenin en büyük Kürt kentinin Diyarbakır değil İstanbul olduğunu, Kürtlerin yarıdan fazlasının ülkenin batı ve güneyindeki büyük kentlerde ve çevresinde yaşadıklarını unutuveriyorlardı. AKP’nin saldırı ve yıkım politikasının amaçlarından bir tanesi de Kürtler arasındaki ayrışmayı derinleştirmekti ve bunda da epeyce yol aldılar. AKP’nin hedefinde olan genel olarak Kürt halkı değil, bu halkın bir bölümüdür.

Daha sonra değerlendirmeler normalleşti. Geziciler nerede diye soranlar, Kürt halkının en az yarısı nerede sorusuna cevap veremeyince değerlendirmeler biraz normalleşti.

Ulusal karakter kendini her olayda gösteriyor. Sadece bizde değil, sadece CHP’de de değil, MHP’de de, AKP’de de gösteriyor.

Önce durumla ilgisi bulunmayan aşırı değerlendirmeler yapmak, bağırıp çağırmak, herkesi suçlamak; sonra pabucun pahalı olduğunu görünce çark etmek…

Rus uçağı düşürüldüğünde de böyle olmamış mıydı? Önce “düşürülmesi için ben emir verdim” dersiniz, sonra baktınız pabuç pahalı, özür diler tazminat ödersiniz.

Konumuza gelelim…

En azından Avrupa ülkelerindeki Alevilerin ve özellikle de Almanya’dakilerin sağcılaşmasından söz ediliyor. Alevi kitlesinin kozmopolit özelliklere sahip olduğunu, içinde Kemalistlerin ve CHP’lilerin önemli sayıda bulunduğunu, sosyalistlere yakın olanların daha az olduğunu biliyoruz. Bu kitle daha da sağa kayabilir.

Kürt hareketi böyle bir örgütle, kitlesel bir örgütle, eylem birliği yapmak istiyor.

Bir örgütle eylem birliği yapmak demek, onun hassasiyetlerini dikkate almak demektir.

Bu hassasiyetler size uymayabilir ama dikkate almak zorundasınız.

Herkesin bilebileceği basit bir kural!

O örgütün hassasiyetlerinden hoşlanmıyorsanız, eylem birliği de yapmazsınız.

Alevi kitlesi içinde Öcalan’dan ve PKK’den hiç hoşlanmayanlar var.

Alevi kitlesiyle işbirliği yapmak isteyenler de bunu mutlaka biliyordur.

Bu durumda nasıl işbirliği yapılır?

O kitle içinde size yakın olanları güçlendirecek, size karşı olanları zayıflatacak bir çizgi izlenir.

Geçtiğimiz Cumartesi günkü mitingde yapılan ise bunun tersidir.

Aleviler daha sağa kayarlarsa bunun önde gelen sorumlusu sadece kendileri değil aynı zamanda Kürtler olacaktır. Davranışlarınızla Alevi kitlesi içinde size karşı olanların güçlenmesini sağlıyorsunuz. Büyük bir kitlenin daha da sağa kaymasına katkıda bulunup bu nedenle onu suçlamakla yetinmek, kendi sorumluluğunu görmemek politik mücadele olmasa gerektir.

Devlete ve AKP’ye karşı mücadelede en ağır bedeli Kürt halkı ödüyor. (Kürt halkı derken, Mehmet Metiner’in  “makul Kürtler” dediği kesimi kastetmiyorum. Metiner iyi ki de Kürt, Türk olsaydı artık ne değerlendirmeler duyardık!)

Almanya’daki sorun eylem birliğini güçlendirmenin epeyce ötesindedir.

Çok kalabalık mitingler, yürüyüşler yapmakla pek bir şey olmadığı yeterince görüldü. Eylemlilik içinde kendinizi kaybediyorsanız bunu görmeyebilirsiniz ama durum ortadadır. Almanya’daki eylemliliği Türkiye ölçütlerine göre değerlendirmemek gerekir. Orada sık aralarla büyük gösteriler yaparsanız bir şeyler olabilir, Almanya’da olmaz. Bu ülkede politika başka türlü yapılıyor. Yapıldığını anlamak için yürüyüşlerin ve mitinglerin somut etkisine bakmak yeterlidir. Daha büyüklerini yapsanız bile şimdikine göre fazla değişiklik olmayacak.

Almanya’da politika kurumlar üzerinden yapılıyor ve sokak da sadece bu politikanın yansımalarından birisi oluyor. Özgürlüğü sokakta arayanlar bu değerlendirmelerini Türkiye’deki politikaya göre yapıyorlar. Hem “Burada politika Türkiye’dekinin uzantısı olmamalıdır” denilir, hem de aynısı yapılır.

Sokak önemli ama buradaki önemi Türkiye’deki önemi gibi değildir.

Genel grev gibi…

Yunanistan ve İspanya’da peşpeşe genel grevler olunca “devrim olduğunu” zanneden arkadaşlar vardı.

Bunlar Türkiye’de olsaydı, gerçekten de önemli değişikliklere yol açabilirdi ama bu ülkelerde genel grev yıllardan beri normaldir. Fransa’da peşpeşe grevler ve polisle çatışmalar olunca büyük şeyler bekleyenler, şimdi o zaman yaptıkları değerlendirmeleri unutmuş görünüyorlar.

Bu ülkelerde politika, sosyalist politika da dahil, başka türlü yürüyor.

Bu nedenle burada olanı Türkiye ölçülerine göre değerlendirmemek gerekir.

Batı Avrupa ülkelerindeki muhalif Türk ve Kürtlerin sorunu farklı alan ve politikayı halen anlamamış olmalarıdır. Bunu anlamak ancak o ülkenin politik kurumlarında çalışarak gerçekleşebiliyor. Anlamanın yolu pratiktir, teori arkasından gelir. Ben de beş yıl PDS’in Frankfurt il yönetiminde bulunmasaydım, bunu anlamayabilirdim.

On binlerce insan sürekli sokağa çıkıyor ama PKK Almanya’nın politik gündemine halen giremiyor. “Türkiye böyle istiyor da ondan” belirlemesi cevap değildir. Bu cevap kendi yetersizliğinin sorumluluğunu başkasının isteklerine yüklemekten başka bir şey değildir.

Almanya’da partileri ve bu partilerin yakın ilişki içinde bulunduğu toplumsal kurumları seçimden seçime hatırladığınızda başarılı olamazsınız.

İnsanlar biraz sakinleşti. Aklı başında insan sayısı da az değilmiş açıkçası…

Uygulanan politika ve yapılan politik yanlışlar hakkında daha soğukkanlı değerlendirme yapılabilir artık…

Buradan hareketle her şeyin düzeleceğini söylemek mümkün değildir ama daha iyi olacaktır.