Şuanda 406 konuk çevrimiçi
BugünBugün1636
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15604
Bu ayBu ay15604
ToplamToplam10484028
Sorun onda değil sizde ya da öğrenme özürlü olmak... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 23 Aralık 2016 21:04


Hepimizin bilmediği çok şey bulunmakla birlikte insan öğrenebilir ya da ben hep öğrenilebileceğini düşünmüşümdür. Bu görüşümü iki nedenle biraz değiştirmek zorundayım.

Birincisi: korkan insana bir şey anlatamazsın ve o bir şey öğrenemez. Sadece korkar. İkincisi: gerçeklikle ilişkisi bulunmayan umutları olan insanlara bir şey anlatamazsın. O gerçek dışılıkta yaşamak zorundadır, gerçeği kabul ederse yanlış bildiğinin yerine doğrusunu koyamaz ve çöker.

Bu insanlar öğrenme özürlüdür.

Bunların dışında bir kategori daha var ama onun nasıl tanımlanabileceğini bilemiyorum. Yukarda sayılan iki faktörün karışımından oluşur da denilebilir.

Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili yapılan değerlendirmeler iyi örnektir.

Adam kendisini fazlasıyla anlattı ve söylediklerini eylemiyle de somutlaştırdı. Hala anlamıyorsanız ve hayret ediyorsanız, sorun onda değil sizdedir.

Kılıçdaroğlu ülkücüyüm dedi, Suriye’ye askeri harekat için tezkereye olumlu oy verdi ve partisine de verdirdi. Aynısını HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda da yaptı. Adamı hala anlamıyorsanız, hala hayret ediyorsanız, hala kendisine doğru yola dönmesi konusunda çağrılar yapıyorsanız ve hele de ittifak filan da kurmak istiyorsanız; sorun onda değil sizdedir.

Adam kendisini ve partisinin çizgisini fazlasıyla anlattı, anlatmakla da kalmadı pratikte de uyguladı. Hala anlamıyorsanız, sorun onda değil sizde demektir.

Benzer bir durumu Suriye’de ölen askerlerle ilgili olarak da saptamak mümkündür.

Halkın büyük çoğunluğu ordunun Suriye’ye girmesini, oradaki askeri varlığın kalıcı olmasını destekliyor. TBMM’deki çoğunlukla halkın çoğunluğu bire bir aynı olmayabilir ama AKP+CHP+MHP ordunun Suriye’ye girmesi konusunda hemfikir ise, bire bir olmasa bile benzeri bir çoğunluk halkın içinde de vardır.

Bu durumda Suriye’deki çatışmalarda askerlerin ölmesine tepki gösterilmesini beklemek anlamsızdır. Orada savaşa gidildiğini, savaşılanın da İslam Devleti (İD) gibi tecrübeli bir askeri güç olduğunu herkes biliyor.

ABD bombardımanı olmasaydı İD, Kobane’ye girmişti. Aynı İD, Rusya hava kuvvetleriyle İran ve Hizbullah’ın askerleri sayesinde ayakta durabilen Suriye ordusunu perişan etmişti. Saddam ordusunun subaylarının komuta ettiği bir askeri güç kolay yutulur lokma değildir.

Buradan hareketle sınır ötesinde savaş isteyenlerin kayıplara tepki göstermesini beklemek doğru değildir. Savaşa giriyorsanız kayıp da vereceksiniz.

Savaştaki tüm taraflar kayıpları konusunda yanlış bilgi verirler. Karşı tarafın kaybını abartır, kendilerininkini küçültürler. Bu nedenle Fırat Kalkanı harekatında verilen kaybın 37’nin epeyce üzerinde olduğu söylenebilir.

Tepki bekliyorsanız, boşuna beklersiniz.

Dün göklere çıkarılan bir düşmanla bugün savaşmak da dünya tarihinde ilk kez görülmüyor. Tarihte önce saldırmazlık paktı imzalayıp ardından savaşa giren ülkeler az değildir. Sadece Nazi Almanyası ile SSCB arasında savaştan önce imzalanmış saldırmazlık paktını hatırlamak yeterli olur.

Türkiye Cumhuriyeti devleti yayılmak istiyor. Bu yayılma isteğinde Türklerin büyük bölümünün ve Kürtlerin de yarıdan fazlasının desteğine sahip durumdadır. Irak ve Suriye dışında yayılabileceği alan da bulunmuyor.

İran ile sınır 1639’dan beri aynıdır.

Rusya’ya karşı hiçbir şey yapamaz.

Aynı durum Balkanlar için de geçerlidir. Gerçi Kılıçdaroğlu Ege’deki bazı minik adaların hakları olmadığı halde Yunanistan’ın egemenliği altında olduğunu söyleyip, hükümeti milliyetçi olmamakla suçladı ama batı sınırına yönelik bir şey yapılamaz.

Geriye Irak ve Suriye kalıyor, başka yer bulunmuyor.

Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını değiştirmeye çalışıyor.

Birinci ve İkinci Balkan savaşları sırasında Balkanlar’da kalan topraklarını büyük oranda kaybeden Osmanlı İmparatorluğu savaşta asıl toprak kaybını güneyde yaşamıştı.

Enver Paşa beceriksiz bir çılgın olabilir ama Rusya ile Türkiye arasındaki mevcut askeri güç farkı o kadar büyük ki, çılgınlığı düşünmeye bile izin vermiyor.

Geriye Suriye ve Irak kalıyor.

Gerçeği değiştirmek istiyorsanız önce onu kabul edeceksiniz.

Kabul etmezseniz yanlış yerden başlarsınız ve başarı şansınız da kalmaz.

Önce halkın mevcut durumunu kabul etmek gerekiyor.

Bu durumda “Suriye’de askerler vahşi şekilde öldürülüyor ama halk neden tepki göstermiyor” diye sormazsınız.