Şuanda 328 konuk çevrimiçi
BugünBugün1592
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15560
Bu ayBu ay15560
ToplamToplam10483984
Devrimciler ve alkol PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 24 Aralık 2016 13:28


Sanırım hepiniz farkındasınızdır; devrimci harekette alkol tüketimi yıllardan beri azalmadan sürüyor. Alkol artık günlük hayatın parçası olmuş durumda. Bu durumu sadece Avrupa ülkelerine gelip gidenlerde değil, Facebook’ta yayınlanan ve mutlaka rakı bardağının bulunduğu fotoğraflarda, ülkeye gidip gelenlerin anlattıklarında da görmek mümkündür. Devrimciler acayip içiyorlar.

“İçiyorsam sebebi var” diye eski bir şarkı vardı.

Alkolün günlük hayatın parçası durumuna gelmesinin de mutlaka sebebi vardır.

Kendisini devrimci olarak kabul edenler –buna uygun faaliyet yürütmüyor da olabilirler- arasında sürekli yemekli ve mutlaka içkili toplantı yapıldığını duyuyoruz. Hemen her örgütten eskiler periyodik olarak bir araya gelip sohbet ediyorlar, eski günleri konuşuyorlar, bol miktarda dedikodu yapıyorlar.

İhtiyaç duyuyorlar ki, yapıyorlar. Ama bu ihtiyaç büyük bir boşluk, hayal kırıklığı ve umutsuzluğun göstergesidir.

Büyük umutlarla yola çıkıldı, mücadele edildi. Sonra ağır baskı koşulları geldi; işkenceleri uzun hapislik yılları izledi. Yaklaşık on yıllık hapishane hayatının ardından tahliye olanların büyük bölümü köşesine çekildi. Aslında bu insanlar çekilmeye içerdeyken karar vermişlerdi ama içerde yapılabilecek başka şey bulunmadığı için beklediler, namuslarıyla tahliye oldular ve ortalıktan çekildiler.

Tarihte ağır yenilgi yaşamış tek devrimci hareket biz değiliz; böylesi yenilgiler bizden önce de yaşanmıştır ve bizimki de sonuncu olmamıştır. Böyle dönemlerde bırakanlar hatta karşı safa geçenler fazlasıyla görülür. İlk defa biz yaşamıyoruz.

Karşımızdaki soru artık “neden yenildik?” ya da “neden böyle oldu?” değildir. 12 Eylül’den bu yana 36 yıl geçti, bu soruların çoktan sorulmuş ve cevaplandırılmış olması gerekir.

Karşımızdaki soru şudur: değişik nedenler ve yetmezlikler nedeniyle düştük, ağır yenilgi yaşadık, ama bir türlü ayağa kalkamıyoruz, toparlanamıyoruz; neden?

İnsanlar, örgütler ve hatta bütün bir politik hareket ağır yenilgi yaşayabilir, felaket denilebilecek bir durumla karşılaşabilir… Olmasa iyi olurdu ama olmuştur ve bundan sonra ne yapılacaktır? Sürekli geçmişi konuşup ve genellikle görüldüğü üzere kendisi dışında herkesi suçlamakla bir şey olmaz. Bunlar ayağa kalkmaya hizmet etmez. Sürekli umutsuzluk çürümeyi, çürüme de yokoluşu getirir.

Ondan sonra gelsin rakılar!

Yıllardan beri bu kadar konuşmak, dertlenmek yerine kendinizi biraz olsun yeniden üretmeye çalışsaydınız daha iyi olurdu.

Konuşulur, bu ilk aşamadır ama sürekli olarak bu aşamada durmak, kendini tekrarlamak kaçınılmaz olarak çürümeye götürür.

Gelecek için plan yaparken bu plana onu gerçekleştirmenin araçlarını da dahil etmeniz gerekir.

Ne istediğinizi biliyorsanız ama ona ulaşmak için uygulanabilir bir planınız yoksa, ne istediğinizin de pek önemi yoktur. Bu plan uygulamaya geçildikten sonra değişebilir. Burası önemli değildir, önemli olan planın hayata geçmeye başlamasıdır.

Planınızda yanlışlar bulunabilir ve bunları da ancak pratikte görebilirsiniz.

Sadece konuşursanız bunları hiçbir zaman göremezsiniz.

Hedefleriniz küçük gibi görünebilir ve bu önemli değildir.

Bir işi yapmamanın bilinen tipik yolu, o işi yapılamayacak kadar büyütmektir.

Bir bölüm insan sürekli büyük planlar yapınca kendini tatmin olmuş sayıyor.

Bunun yerine uygulama araçlarıyla birlikte daha küçük görünen planlar yapmak ama bunları hayata geçirmek gerekir.

Hiçbir plan tümüyle hayata geçmez ama en az yüzde 70 oranını tutturmaya çalışmak gerekir.

Büyük planlar yapıp sürekli bunları tekrarlamak ama yapamamak yerine, yapılabilecek olanı yapıp, bu küçük gibi görünenden edinilen tecrübeyle daha büyüklere yönelmek gerekir.

Yıllardan beri şu veya bu ilerici örgütün toplantısına gitmiyorum. Mümkün olduğu kadar uzak duruyorum. Büyük planlar ve tartışmalar var. Saatlerce konuşuluyor ve biliyorsunuz ki bir yıl sonra yeniden toplantı yapıldığında bu planların en az yüzde 80’i yapılmamış olacak ve yine aynı şeyler konuşulacaktır.

Bu durumda bırakın tartışmayı, dinlemek bile zaman kaybıdır.

Yazıyı bir Karadenizli fıkrasıyla bitireyim:

Bir grup kişi günlerdir tekneyle denizdeymiş. Döndüklerinde hepsinin yüzü şişmiş, kavga ettikleri belli oluyormuş.

Sormuşlar:

Ne oldu?

Defineyi paylaşamadık, kavga ettik.

Peki define nerede?

Define yok, mesela bulursak dedik…

Durumumuz da buna benziyor. Bol miktarda konuşma ve tartışma var, ama pratik neredeyse yok gibi…

O zaman aynı sözleri tekrara devam ve gelsin rakılar…

Bu şekilde hiçbir yere gidilmez.

Az olabilirsiniz, yaptığınız işler küçük gibi görünebilir ama sonuçta yapıyorsunuz, önemli olan budur.

Bir Kızılderili sözüyle:

Yaşayan köpek ölü aslandan iyidir!