Şuanda 411 konuk çevrimiçi
BugünBugün1642
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15610
Bu ayBu ay15610
ToplamToplam10484034
İslam kullanılmaya uygun bir dindir! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 04 Ocak 2017 21:30


 

 

Kaç yıl oldu hatırlamıyorum ama epeyce önce sosyalistlerin islamı öğrenmesi gerektiğini yazdığımda aldığım ilk tepki, “dua mı öğrenelim?” olmuştu. Bu anlayışla öğrenilmesi mümkün değil tabii…

O zaman kabaca islamı öğrenmekten” ne kastettiğimi şöyle anlatmaya çalışmıştım: İslam parçalı bir dindir. Bize uzak ve bize yakın parçaları vardır. Bunları ve başlıca görüşlerini öğrenmeliyiz. Bundan sonra bize daha yakın olanların güçlenmesi için neler yapabileceğimizi somut olarak düşünebiliriz.

Burada savunulan İslam içindeki parçalılığın nasıl büyütülebileceği konusuydu.

Rakibe karşı savaş kendi gücünü artırmaya bağlı olduğu kadar karşındakini zayıflatmaya da bağlıdır.

İslam parçası bol bir dindir. Buradan hemen çıkan sonuç, bu parçalar arasındaki bitmez tükenmez savaşlardır. İslam’ın bu özelliğini bilmeden İslam ile mücadelenin başarı şansı yoktur.

Ek olarak, islamcı örgütler ile sosyalistler arasındaki bütün mücadeleleri sosyalistlerin kaybettiğini ve bunun nedenlerinin irdelenmesi gerektiğini yazmıştım.

İran’da Humeyniciler İran Komünist Partisi (TUDEH) ve Halkın Mücahitleri’ne karşı başarılı oldular.

Irak’ta bir zamanların güçlü örgütü Irak Komünist Partisi yokoldu.

Suriye’deki komünist partileri zaten baba ve oğul Esadların kuklası durumundaydı.

Bu iki ülkede de dinci örgütler ön plandadır.

İslamcı örgütler Kürtler arasında da yaygındır. PKK kendisini komünist olarak tanımlamayan bir örgüttür. Kürtler içinde komünistler ise yok denilebilecek kadar azdır.

Lübnan’da Lübnan Komünist Partisi Hizbullah ile birlikte çalışmaktadır. Bu ittifakın ana gücü Hizbullah’tır.

Mısır’da ise Mısır komünist Partisi yıllarca Müslüman Kardeşler örgütüyle birlikte çalışmıştır.

Büyük bir Müslüman nüfusa sahip Endonezya’da 1965-66’daki büyük komünist katliamına Müslümanlar da katılmış ve yaklaşık 500.000 kişi öldürülmüştür. Katliam ABD’nin desteğinde ve devlet güçlerinin desteğiyle yapılmış olmakla birlikte Müslüman kitle de katliama katılmıştır.

Sosyalistler Müslüman dincilerle kapıştıkları her yerde kaybettiler. Son örnek ise bizdedir. AKP geçmişte sosyalistlerin kalesi olan varoşları onların yöntemlerini kullanarak ele geçirmiş, sendikaları etkisizleştirmiş, baskının çeşitli biçimlerini uygulamıştır ve bunu sürdürmektedir.

“Nedir bu, ne diyorsunuz?” diye sorulduğunda cevap sınıf analizi değildir.

Sınıflar vardır, sınıf analizi de gereklidir ama bundan ötesi de vardır.

İşçilerin ve çalışanların önemli bölümünün AKP’ye oy vermesini ve bunu yıllardan beri sürdürmesini sınıf analiziyle açıklayamazsınız.

Batı ülkelerinde işçilerin ırkçı partileri seçmesini sınıf analiziyle açıklayamayacağınız gibi…

Her şeyi emperyalizme, komplo teorilerine bağlamak, kendi yetmezliğine açıklama bulmak çabasından başka şey değildir.

İslam kullanılmaya, bölünüp birbirine düşürülmeye uygun bir dindir belirlemesini açarsak:

İslam, Hıristiyanlığın aksine kurumlaşması zayıf olan bir dindir. Şimdi bile devletten görece bağımsız olan, kendi iç işleyişi bulunan kilise gibi kurumları yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığı vardır ama Diyanet Başkanı sonuçta devlet memurudur. Papa gibi, kardinaller ve papazlar gibi devletten özerkliği yoktur.

İslamın örgütlenmesinin merkezi yanının zayıf olması, şu veya bu parçanın güçlenerek kendini merkez ilan etmesinin, başka parçaları “gerçek İslam” olarak görmemesinin ve hatta onların “katlinin vacip” olduğunu ilan etmesinin yolunu açar. Fazlasıyla parçalı bir yapı bulunduğu için islamın şu veya bu kolunun güçlendirilmesi ve diğerlerine saldırmaya yönlendirilmesi zor değildir.

Halifelik döneminde de islamda merkezi örgütlenme zayıftı. Bunu halifenin gücünün büyük oranda kağıt üzerinde kalmasında görebiliriz. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı padişahı ve halifesi İngiltere’ye karşı cihat ilan etmiş ve Müslümanları bu cihata katılmaya çağırmıştı ama Müslüman Araplar Osmanlı sömürgeciliğine karşı İngiltere sömürgeciliğiyle birlik yapmıştı.

Eğer halifelik gerçekten biraz gücü olan bir kurum olsaydı, Mustafa Kemal onu ortadan kaldırmak yerine kullanmayı tercih ederdi. Mustafa Kemal bu işleri iyi bilir ama derdi faydasından daha fazla olan bir kurumu muhafaza edip de ne yapacaksınız?

İslam Birliği olarak adlandırılan hedef laftan ibarettir. O birliğin herkesin tanıyacağı bir otoritesi hiçbir zaman olmayacak ve iç kavga sürüp gidecektir.

İslam Devleti (İD) ile El Kaide arasındaki ayrılık nedir? Bunu anlamak için epeyce okumak gerekiyor. Sadece metinleri değil, o metinlerin arkasını da okursak, İslam’da herkesin birbirinin ayağını kaydırmak için çalıştığını da görebiliriz. İD halifelik ilan etti ama kendisinden başka ciddiye alan bulunuyor mu? Ya da Mekke ve Medine gibi İslam’da kutsal sayılan kentlerin topraklarında bulunduğu Suudi Arabistan’ı ve onun anlayışı Selefiliği Müslümanların önemli bölümü kabul ediyor mu?

Ortadoğu’nun üç büyük İslam devleti olan Türkiye, İran ve Suudi Arabistan arasındaki güç mücadelesi sürekli yenilenerek sürmüyor mu?

Alevilerin önemli bölümü kendilerini İslam içinde görüyor ve onlar arasında ayrışma da az değildir. Çoğunluğu CHP’lidir ama AKP’lisi, MHP’lisi ve bir miktar da HDP’lisi vardır.

Bu kadar parçalı ve bitmez tükenmez iç kavgaları olan bir dine dışarıdan müdahale eden de doğal olarak çok olur. ABD, Rusya Federasyonu ve Ortadoğu’da söz sahibi olmak isteyen bütün devletler kendilerine islamın uygun bir örgütünü bulup, onu diğerlerine karşı savunurlar. İslam müthiş işbirlikçidir. İslamcı örgütlerin tipik güçlenme yolu; önce rakiple yakın işbirliği içinde yükselmek, güçlenince de onunla savaşa girmektir.

Afganistan’a Taliban bunu yaptı, aynısını Filistin’de Hamas da yaptı. Önce İsrail ile işbirliği yapar, güçlenir, ardından İsrail’e savaş ilan eder. Bu işbirliğinden Hamas da İsrail de kazanacak, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve içindeki en büyük örgüt El Fetih kaybedecektir. Filistin Komünist Partisi derseniz, adı var kendisi yoktur.

Karl Korsch’un yaklaşık 70 yıl önce belirttiği gibi, sosyalistlerin karşı devrim teorisi yoktur. Marksist-Leninistler sürekli olarak kendilerine bakarlar, tarihsel olarak çok haklı olduklarına inanırlar ve bazan da çok fena yanılırlar. Hitler’in SBKP’den sonra o yılların en güçlü partisi olan Almanya Komünist Partisi’ni sandıkta ve sokakta yenerek iktidara gelmesi gibi… 30.7.2014’te yazdığım Politik Psikoloji başlıklı yazıda bunun nasıl olduğunu anlatmıştım. Sitede sağ üst köşeye “politik psikoloji” yazıp ararsanız yazıyı bulabilirsiniz. (Tırnak içinde yazmayı unutmayın).

İslam konusunda da farklı bir durum bulunmuyor. Sosyalistler islamın özelliklerini öğrenmek yerine bol miktarda sınıf analiziyle, emperyalizm söylemiyle neden islama karşı sürekli kaybettiklerini anlayabileceklerini sanıyorlar. Aslında sürekli kaybettiklerinin farkında bile değiller.

İslam parçalanmaya, parçaları da birbirine karşı kullanılmaya uygun bir dindir.

İslam öncelikle politika demektir. Bunu anlamayan –Humeyni’nin dediği gibi- islamdan bir şey anlamamıştır.

İslamcı örgütlerin gelişme sürecinde kullanmak ve kullanılmak sürekli olgulardır.

Kullanma eylemi iki taraflıdır. Bir gücü kullanmak, onun tarafından kullanılmayı da kabul etmek demektir. Dikkat edilmesi gereken, kullanmayla kullanılma arasındaki dengedir. AKP’nin barış sürecinde yaptığı gibi, işlerin aleyhinize gelişmeye başladığını görünce süreci bitirirsiniz.

İsrail Hamas’ı kullandı ve onun tarafından kullanıldı. İsrail bu süreçten zararlı çıkmadı. Hamas güçlendi ama FKÖ de zayıfladı ve genel olarak Filistin mücadelesi güçten düştü.

Suriye ve Irak’ta bazen dinci örgütler arasında çatışmalar yaşandığını okuyoruz. Aralarındaki “dini ayrılık” nedir, bilmek zordur. Gerçekte böyle bir ayrılık bulunmayabilir de… Birisine biraz destek olursun, diğerini “katli vacip” olarak ilan eder! İslam’ın yapısı buna uygundur.

Burada sadece emperyalizmi görüp İslam’ın uygun yapısını görmemek, Marksistlere özgü bir darkafalılık olsa gerektir.

İslam kullanılmaya uygun bir dindir ama kullanmasını bilene, bunu becerebilene...

 

NOT: Politik Psikoloji yazısını sitedeki arama bölümüne vererek bulamıyorsanız, Engin Erkiner başlığı altındaki diğer yazıları bölümünde 403 numaralı yazıdır. Bu numara bu yazı için geçerlidir. Bu yazının ardından bana ait başka yazılar gelirse numara artacaktır.

Son Güncelleme: Perşembe, 05 Ocak 2017 14:18