Şuanda 239 konuk çevrimiçi
BugünBugün1550
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15518
Bu ayBu ay15518
ToplamToplam10483942
RAPOR PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 17 Ocak 2017 21:18


Üniversitede yarıyılın bitmesine yaklaşık üç hafta var ama aldığım iki dersten de geçtiğim belli oldu. Etnoloji yan bölümüm olduğu için ve önceki yarıyılda iki dersin de bulunduğu gruplardan zaten yazılılara girip de geçtiğim için, bunlardan ek olarak yazılıya girmem gerekmiyor. Ödevlerin yapılmış olması, her derse hazırlanılıp gelinmesi ve ilgili metinlerin okunmuş olması yetiyor.

İlgili metinler de metin yani, özellikle Orta ve Güney Asya Etnolojisine Giriş dersiyle ilgili olanlar… En azı 40 sayfa ve İngilizce… İngilizce okumak sorun değil de her hafta en az 40 sayfa okuyup buradan soru çıkarmak biraz dert oluyor, hele de bu kadar işiniz varsa…

Kırgızistan’ı epeyce öğrendim. Sözlü anlatıları Manas’tan tutun din anlayışlarına (Sünni ve Hanefiler yani aynı Türkler gibi) ve kültürlerine kadar… 60 sayfalık Kırgızistan’da Kız Kaçırma Kültürü’nü okuması zevkliydi ama çok uzundu. Bizdeki kırsal alan kültürünün değişik bir şekli… Başlık parası, ailelerin evlilikte belirleyici olmaları, Hintlilerde de bulunan “önce evlen, sonra seversin” anlayışı, gelinin rızasıyla evlenmesine rağmen ailesinin evinden ayrılırken –gelenek icabı- ortalığı birbirine katması, evlenmeyi istemiyormuş gibi davranması (İslam’daki numaracılık her alana yansıyor)…

Uzun metinde en hoşuma giden pasaj şöyleydi: bir genç kentten bir kızla evlenmek istiyor ama ailesi kentli kız istemiyor (eve gelip işlerimize yardım etmez diye)… Ailesi gence bir kız buluyor ve kısaca görüşmeleri ayarlanıyor. Kırgızistan’da evlenecek olanların birbirlerini ilk kez nikahta görmeleri az rastlanan bir durum değil. Genç ile kız kısaca görüşüyorlar ve bir ortak noktaları olduğunu görüyorlar: ikisi de başkasını seviyor. Sonuçta aileler böyle istiyor diye evleniyorlar, iki çocukları oluyor.

Bir başka kadın kaçırılması üzerine evlenmeye mecbur kalmış. Bir kadının kaçırılıp erkek tarafının evine götürülmesi genellikle evlenmeyle sonuçlanır. Her iki tarafın ailesi de böyle ister. Kız evlenmeyebilir ama bundan sonra da kısmeti biraz zor çıkar.

Kadına aradan yıllar geçtikten sonra soruyorlar: “Eşini seviyor musun?”

Kadın, “Beş çocuğumuz var, başka nasıl olabilir ki” diyor.

Evlenip ayrılmış kadınların da yeniden evlenmesi çok zor. Erkekler için böyle bir sorun bulunmuyor.

Evliliğin amacı çocuk yapmak ve büyütmek olarak görülür. Kadının başlıca işi de budur anlayışı özellikle kırsal alanda hakim durumdadır.

Bu ülkenin 74 yıl SSCB bünyesinde bulunduğunu, büyük özel mülkiyetin kaldırılmış olduğunu, kız kaçırma geleneğinin yasaklandığını –şimdi de yasak- ama yine de yapıldığını belirtmek gerekir.

Bir yasalar vardır ve bir de yazılı olmayan yasalar…

Türkiye toplumunu da bu yöne çekmeye çalışıyorlar, derseniz, bunun kendi icatları olmadığını, Kırgızistan ve değişik oranda Özbekistan’da uygulandığını belirtmek gerek. Özbekistan’da kız kaçırma yok ama aileler evlilikte belirleyici.

Kazakistan, Tacikistan, Azerbaycan’daki durum nedir, bilmiyorum.

Yine de Arap islamına göre ileri sayılırlar, dört kadına kadar evlenme söz konusu değil… “Laik” olduğu sanılan Suriye’de bile dört kadına kadar evlilik yasaldır.

Gelecek yarıyılın dersleri de yayınlandı –her aşamada çok sayıda ders bulunuyor, hangi konuyu istiyorsanız onu seçebiliyorsunuz- ve fark ettim ki, hızlanmam gerekiyor. Üniversiteyi belirli bir sürede bitirmek zorunlu ve ben de sınıra yaklaşıyorum. Gerçi yan ve ana bölüm birlikte dört ders –bir de bitirme tezi var- ve önümde de üç yarıyıl var ama işi son dakikaya bırakmayı sevmem. Bu nedenle gelecek yarıyıl üç ders alacağım. İkisi felsefeden birisi etnolojiden…

Ateizm felsefesi var ki, tam benlik ders…

Sosyalist olmadan önce ateist olduğum için kendimi hakiki ateist sayarım. Liberalizm-anarşizm-sosyalizm çizgimde baştan beri ateisttim. Gelişme çizgisinden anlaşılacağı gibi bireye büyük değer veririm.

Anarşizm deyince bunu oraya buraya saldırmak olarak anlamayın, anarşizm önemli bir öğretidir ve bu konuda teorik bilgim de iyidir.

Bir diğer ders yine benim alanım; zihin felsefesiyle ilgili…

Etnolojiden de büyüler ve cadılığın sosyal fonksiyonlarını inceleyen dersi aldım mı, tamamdır.

Dersini alacağım kadın alanında çok iyi… Daha önce Latin Amerika Etnolojisine Giriş’i, bu dönem de Din Etnolojisine Giriş’i aynı kişiden aldım. Sömürge ülkelerdeki din temelli ayaklanmalar iki gün sonraki dersin konusu…

Hartum adlı bir film vardı, belki görmüşsünüzdür. İngiliz sömürgesi olan Sudan’da kendini mehdi ilan etmiş birinin önderliğindeki ayaklanmayı anlatıyordu.

Sömürgecilik yerel kültürü tahrip eder ve din eksenli ayaklanmaların amacı da bu tahribatı ortadan kaldırmaktır. Bunlar emperyalizme karşı dinci ayaklanmalardır, ilerici olmaları gerekmez ama emperyalizm karşıtıdırlar.

Sömürgeciliğe karşı din eksenli ayaklanmalar konusunda yazılmış çok sayıda yazı bulunuyor. Tahmin edebileceğiniz gibi büyük çoğunluğu İngilizcedir.

Etnografi yıllarca sömürgecilik temelinde gelişmiş. Sömürge ülke yöneticileri baskı altındaki halkların kültürlerini, hayat tarzlarını, birbirleriyle ilişkilerini vb. öğrenmeye yönelmişler. Sömürgeciliğin önemli kültürel yanı da bulunuyor. Çok sayıda insanı denetim altında tutmak istiyorsan, onları tanıman, kültürlerini öğrenmen gerekir. Etnografi böyle başlıyor ve büyük sömürgelere sahip iki ülkenin, İngiltere ve Fransa’nın bu alanda öncü olması rastlantı değildir.

Çarlık Rusyası bile Orta Asya halklarının özelliklerini öğrenmek için bu alana araştırmacılar gönderiyor. Rus etnografların dikkate değer çalışmaları bulunuyor.

Osmanlı’nın böyle bir sorunu olmamış, aklı ermemiş herhalde… Her şeyi kılıç zoruyla halletmek istemiş ama bunun da sınırı bulunuyor. Bu konuda Lawrence iyi bir örnektir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapları Osmanlı’ya karşı ayaklandırır. Anadili gibi Arapça bilmesinin yanı sıra kültürü ve kabilelerin birbirleriyle ilişkisini de iyi biliyor. İstanbul’da halife varmış, İngiltere’ye karşı cihat ilan etmişmiş; kimin umurunda! Araplar isyan edip, Osmanlı’dan kurtulup, İngiltere’nin sömürgesi olurlar.

Birikim Dergisi’nin yıllarca “demokrat Müslüman” diye lanse ettiği Abdurrahman Dilipak, başkanlık rejimi gelince halifelik kurulacağını söylüyormuş…

Kurun bakalım, sizin halifenizi kim takacak!

 

Dünyadaki Müslümanların çoğu takmayacak…