Şuanda 209 konuk çevrimiçi
BugünBugün1536
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15504
Bu ayBu ay15504
ToplamToplam10483928
Gençler neden az? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 06 Şubat 2017 22:08


Hemen her toplantıda klasik şikayet konusudur: gençler yok aramızda ya da çok azlar.

Çare nedir, bilinmiyor.

Aslında gençlik konusunda görece daha ileri olanlar yok değil, var ama nasıl var?

PKK’nin gençlik tabanı var. Bu tabanın ciddi sorunları bulunuyor ama var.

Önemli bir kesiminin eğitim durumu oldukça kötü. Yirmi yıl kadar önce Türk çocuklarının eğitim durumu çok kötüydü, şimdi biraz düzeldi; onların yerini Kürt çocukları aldı. Burada gençlik var ama durumu da hiç iyi değil. Doğru dürüst hiçbir eğitim yoksa bu gençler ne olacak? Gelecek hiç iyi görünmüyor.

Partizan ve DİDİF’in içinde de gençler bulunuyor. Bu gençlerin önemli bir bölümü akrabalık ilişkileri üzerinden kazanılmışlar. Bir çeşit biyolojik çoğalma yani… Eh bu da bir şeydir!

Bunun dışında gençler önemli oranda sol örgütlerden uzak duruyorlar.

Bu durum bize özgü değil, aynı sorun Alman sol örgütlerinde de görülüyor. Başka ülkelerde de durumun pek farklı olduğunu sanmıyorum.

Sol düşüncenin 25-30 yıl öncesine göre önemli oranda gerilediği, SSCB’nin dağılmasının yanı sıra solun son çeyrek yüzyılda pek az başarı kazanabildiği günümüz dünyasında gençlerin sola ve onun örgütlerine ilgi göstermemesi normaldir.

PKK çevresindeki gençlerin daha fazla olması bu hareketin uzak bir alanda da olsa başarısından kaynaklanıyor. Benzer bir başarıyı diğer sol örgütler de gösterseydi, gençlerin onlara yönelik ilgisi de az olmazdı.

Gençlerin azlığının esas temeli bence budur.

“Gençleri yetiştiremedik” gibi belirlemeler bu nedenle açıklayıcı değildir. İnsanların sola ilgisi yoksa ve bu yokoluşun önemli nedenleri varsa, bu işi zorlamayla çözemezsiniz. Dahası ilgi yoksa, yetiştirmeyle bu iş olmaz. 1968 kuşağını kim yetiştirmişti? Hiç kimse! İnsanlar akın akın geliyordu ve geldikten sonra şu veya bu görüşün çerçevesinde yer alıyordu, ama önce geliyorlardı.

Bir süreden beri bu durum bulunmuyor.

Konuyu biraz daraltarak daha ilginç bir soru sorulabilir?

12 Eylül sonrasında binlerce devrimci Avrupa ülkelerine gelmek zorunda kaldı. Bunların bir bölümü evliydi, çocukları vardı ya da sonradan oldu.

Bu insanlar en azından lise mezunuydu hatta üniversiteye de devam etmişlerdi. Ya da işçi göçüyle gelen kitleye göre çok daha eğitimliydiler. Buna rağmen bu insanların çocuklarının eğitimdeki başarısıyla işçi çocuklarının düşük başarısı arasında fazla fark yoktur. Aradan iyi örnekler de çıktı ama bunların sayısı azdır.

Bırakalım bu çocukların devrimci olmasını, eğitimde de başarılı olamadılar. Hiç eğitim görmediler denilemez ama çok daha iyi olmaları gerekirdi.

İşçiler için bu durumu anlamak mümkündür.

Birincisi: önemli olan paraydı ve bu nedenle de çocuklara yatırım yapmadılar. Çok sayıda çocuk anaokuluna gönderilmedi çünkü okul paralıydı. Almanca anlamayan çocuk ilkokula gittiğinde başarılı olması mümkün değildi ve o zamanki öğretmenlerin de konudan anlamaması nedeniyle Sonderschule’ye yollandılar. Türkler arasında “geri zekalılar okulu” olarak da bilinen bu okula gidenin gelecek hayatı biter denilebilir.

Çocuğun sorunu zihinsel değildi, Almanca anlamıyordu.

Anne babalar tarafından öğretmenlere yönelik yapılan “ırkçılık” suçlaması pek yerinde değildi. Evet, konudan anlamıyorlar ve kolay karar veriyorlardı ama yedi yaşına gelen çocuğun Almanca öğrenmemesinin sorumlusu kimdi acaba?

İkincisi: çocuk okula devam etti diyelim ama sorunlar bitmiyordu. Almanya okullarında Elternabend denilen uygulama vardır. Belirli aralıklarla anne-babalar okula çocuğun ders durumunu öğrenmeye çağrılır ve Türkler bu toplantılara gitmezlerdi. Gitmemeleri normal çünkü ne anlatıldığını anlayacak Almancaları yoktu, ek olarak çocuğun okuldaki durumuyla ilgili düzenli toplantı yapılması bizde pek rastlanan bir durum değildi (en azından o yıllarda). Böylece eğitimiyle ilgilenilmeyen çocuğun başarılı olması tesadüflere kalmıştı.

Devrimcilerin çocuklarının da farklı bir uygulama yaşadıkları söylenemez. Anne babanın kültür düzeyi daha iyi olduğu için çocukla mutlaka daha fazla ilgilenmişlerdir ama Almanya’daki eğitim sistemi Türkiye’dekinden çok fraklıydı ve bu farkın zamanında anlaşılması gerekiyordu.

Bizde öğrencinin gelecekte ne yapacağı konusunda lise ikiye ya da onuncu sınıfa kadar zamanı vardır. Almanya’da ise ilkokul bitince hangi okula gidileceği kapsamında gelecek önemli oranda belirlenir. Lise (Gymnasium) değil de Realschule denilen ortaokula giderseniz, gelecekte alacağınız eğitimin düzeyi de belli olmuş demektir. Çok sayıda Türk çocuğu buna bile gidemedi. Realschule’den liseye geçiş yapmak mümkün ama bunun için esaslı bir başarı gösterilmesi gerekiyor.

Kültür düzeyi işçi göçüyle gelmiş olanlara göre daha ileri olan insanların çocukları da gerek anne babanın ilgisizliğinden gerekse de farklı eğitim sistemini zamanında anlayamamaları nedeniyle eğitimde başarılı olamadılar.

Üçüncü kuşaktan itibaren başarı oranı yükseldi.

Türkiyeli politik göçmenler Avrupa ülkelerinde resmen facia yaşadılar denilebilir. Bambaşka bir toplum, uyum sorunları, bir türlü dil öğrenememek, Türkiye’deki örgütün bitmek tükenmez taleplerinden nefes alamamak, çocuğa yönelik ilgisizlik hatta ailede şiddet kullanımına kadar giden örnekler; ardından gelen başarısızlık duygusu ve daha da büyük sorunlar…

Böyle bir sürecin ardından sol örgütlerde gençlerin az olması normal değil midir?

Birkaç yıl önce Brüksel’de ABDEM (Avrupa Barış ve Demokrasi Meclisi) toplantısı yapılmıştı. Bu toplantının sonlarına doğru katılanlardan birisi gençlerin sorunlarının da gündeme alınması gerektiğini belirtmişti. Gündeme alındı ama konuşmalara katılanların sorunlardan pek de haberdar olmadıkları anlaşılıyordu. Sonuç çıkmadı, öyle kaldı.

Büyük iddiayla kurulan ABDEM ne oldu derseniz, bilmiyorum. HDK-A nedeniyle gündemden düştü ama faaliyetine son verdiği de açıklanmadı.