Şuanda 378 konuk çevrimiçi
BugünBugün1617
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15585
Bu ayBu ay15585
ToplamToplam10484009
Diaspora mı dediniz? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 18 Şubat 2017 20:06


Başbakan Binali Yıldırım bugün Almanya’nın Oberhausen kentinde yaptığı konuşmada, “Türk Diasporası Araştırma Enstitüleri” kurulacağından söz etti. Başta şeyler de söyledi ama bunların üzerinde durulması gerekmiyor. Mesela “Almancayı Almanlardan iyi öğrenin” dedi. Bunu söyleyen bir başbakanın Türkiye’de üniversite mezunlarının çoğunun iyi Türkçe bilmediğini dikkate alması gerekir; nerede o anlayış, deyip geçelim…

Diaspora belirlemesine karşıyım ve nedenini birazdan açıklayacağım. Yine de şunun belirtilmesi gerekir: TC devleti çoğunlukla Almanya’da ve ardından hemen bütün Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye’den gelmiş insanlara yönelik olarak sosyalistlerden daha ileride bir belirleme yaptı. Göçmenlikten değil diasporadan söz etti.

Bu durum ilk kez de görülmüyor. Sosyalistlerin büyük çoğunluğu Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayanların burada kalıcı olduklarını yıllarca kabul etmediler. Bu konuda zamanın TC hükümetleriyle aynı düşünüyorlardı; gün gelecek bu insanlar geri dönecekti. Dönenler de oldu ama büyük çoğunluk yaşadığı ülkede kaldı.

1990’lı yılların başlarında, Özal döneminde Türkiye’nin Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde yaşayan ve o yıllarda büyük çoğunluğu TC vatandaşı olanlara karşı tutumu değişti. Bu insanların kalıcı olduklarını kabul ettiler ve bu temelde politikalarını ve Avrupa ülkelerindeki kadrolarını değiştirdiler. Almanya’da bu bağlamda Büyükelçi Onur Öymen’in adı anılmalıdır. Öymen 1990’lı yıllarda sık sık değişik derneklerle toplantı yapardı. “Bugüne kadar yanlış yaptık ve politikamızı MHP’liler üzerinden kurduk. Gerçekte ise bize gerekli olan iyi Almanca bilen ve bu ülkede sosyal çevresi olan insanlardır” demişti. Kimdir bunlar, tabii ki solcular…

Bu yıllarda soldan saf değiştirenler olmuştu.

Bu politika değişikliğinin ardından sosyalistler de Avrupa ülkelerinde yaşayan kitlenin kalıcılığını kabul ettiler. O zamana kadar sık kullanılan “gurbetçilik” belirlemesi ortadan kalktı. Aradan yıllar geçtikten sonra bile bazı gazetelerde bu belirlemeye rastlanabiliyor ama bunu da Türk gazeteciler arasında sayıca az olmayan cahillere bağlamak gerekir.

Avrupa’daki Türkiyeli sosyalistler artık ve nihayet göçmenlik kavramına ve “hem ülkeyi hem de yaşanılan Avrupa ülkesini dikkate alan iki yanlı çalışma” anlayışına ulaşmış durumdalar. Her zamanki gibi oldukça geç kalındı. 20-25 yıl önce böyle bir anlayış ileri bir kavrayış sayılabilirdi ama artık geride kalmıştır. Almanya’da dördüncü başka ülkelerde üçüncü kuşak var. Göçmenlik sona eriyor ve sosyalistler de bunu herhalde 20-25 yıl sonra kavrayacaklardır.

O kadar garip bir anlayış var ki; göçmenlerin dil sorunundan söz ediliyor.

Göçmen dediğinizde genel bir kavram kullanıyorsunuz, hangi göçmen?

Birinci kuşakta bu sorun var; bir bölümü öldü, bir bölümü döndü ama az sayıda kalanlarda bu sorun var.

İkinci kuşakta dil sorunu bir oranda halen var.

Üçüncü kuşaktan itibaren böyle bir sorun büyük oranda yoktur. Ya da bugünkü ve gelecekteki kuşakların dil sorunu yoktur, olmayacaktır.

Politik mültecilerin de otuz yıldır yaşadıkları ülkelerde dil sorunları bulunuyor ama onlar geleceği temsil etmiyorlar. Otuz yıldır bulunduğu ülkenin dilinde gazete ve kitap okumasını, politik bir insan olmasına rağmen politik dili konuşmasını öğrenememiş olanlar, başkalarına akıl vermeden önce kendi durumlarına bakmalıdırlar.

Bazıları göçmenlerin dil sorununun çözümü için “dil kursu” öneriyorlar ki, olacak şey değil!

Dil, kursta öğrenilmez. Kursta dilin grameri ve bazı konuşma formları öğrenilir. Bunun ilerisinde dil sosyal hayat içinde ya da eğitimde öğrenilir. Orada dili kullanırsınız ve öğrenirsiniz.

Gelelim diaspora konusuna…

Diaspora dönüş kavramına bağlıdır. Bir ülkeden başkasına göç etmiş veya göç etmek zorunda kalmış insanlar, aradan kuşaklar geçmiş olsa bile gelmiş oldukları ülkeye dönmeyi düşünüyorlarsa, bu kitleye diaspora denilir.

Tipik örnek Ermeni diasporasıdır.

Son yıllarda değişik diaspora grupları arasında yapılan araştırmalar, diasporadaki dönüş düşüncesinin pek de etkin olmadığı sonucuna ulaştı. En az beş kuşaktır başka bir ülkede yaşayan bu insanlar arasında hala dönüş söylemi bir oranda da olsa vardı ama kimsenin gerçekte dönmek gibi düşüncesi bulunmuyordu. Zaten isteseler de dönemezlerdi. O çok özlediklerini söyledikleri ülkede uyumsuz bir yabancı olarak kalacaklardı.

Denilebilir ki; başka ülkelerde yıllardan beri yaşayan insanların –mesela Türkler ve Kürtler- gelmiş oldukları ülkeyle yakın bağları bulunuyor. Doğru ama buradan diaspora sonucu çıkmaz.

1990’lı yıllardan başlayarak gelişen iletişim ve ulaşım teknolojisi sonucu insanlar bir ülkede başka bir ülkeyi yaşamak durumunda olabilirler. Uydu televizyonları, cep telefonları, internet bunu sağlıyor. Gitmek istediğiniz zaman da atla uçağa, birkaç saatte oradasın.

Diyarbakır’da ne olduğunu İzmir’deki ne zaman öğreniyorsa Köln’deki de aynı anda öğrenebiliyor.

Eskiden dört kuşaktır bir ülkede yaşayan insanların asimile olmasından söz edilirdi. Asimilasyonun en önemli şartı, gelinmiş olan ülkeyle bağın kesilmesi ya da aza inmesidir. 1990’lı yıllardan beri böyle bir durum bulunmuyor. Bu nedenle eski asimilasyon artık kalmadığı gibi önceki yıllarda bulunmayan yeni kavramlar ortaya çıkıyor: Deutsch mit Migrationshintergrund (Göçmen kökenli Alman) gibi…

Bu bize özgü bir durum değildir.

20. yüzyılın başlarında çok sayıda İrlandalı ekonomik koşulların kötü olması sonucu ABD’ye göç etmek zorunda kaldı. Bu insanlar aradan birkaç kuşak geçtikten sonra İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun en önemli ülke dışı destekçisi oldular. İngiltere hükümeti kaç kez ABD’ye başvurarak bu desteğin önlenmesini istedi ama çoktan ABD vatandaşı olmuş, bu ülkeye yerleşmiş İrlanda kökenlileri engellemek mümkün değildi. Bu insanlar yıllardan beri ABD’liydi, İrlanda’ya dönmeyi düşünmüyorlardı ama ülkelerindeki bir örgüte de büyük destek veriyorlardı.

Bu özellik şimdi daha da gelişmiştir. Avrupa ülkelerindeki Kürtlerin bir bölümünün PKK’yi desteklemesi gibi… Afrika ülkelerinden gelen görece yeni göçmenlerin ülkelerine gönderdikleri para havalelerinin ülkelerinin ihracatından fazla olması gibi…

Benzer bir durum 1980’li yılların başlarında Türkiye için de söz konusuydu. Almanya’dan Türkiye’ye yapılan para havaleleri ülkenin yıllık ihracatına nereyse eşitti.

Bunun ne kadar önemli olduğunu anlamak zor olmasa gerektir.

Filipinler hükümetleri yıllardan beri dünyanın değişik ülkelerine ev işlerinde çalışacak kadınlar gönderiyor. Bu kadınlar kazandıklarının önemli bölümünü ailelerine gönderiyorlar. Toplam miktarı araştırmadım ama büyük miktar olduğuna şüphe bulunmuyor.

Almanya’daki Türkiye kökenli insanlar bu aşamayı çoktan geride bıraktılar. 1990’lı yıllardan başlayarak Türkiye’ye gönderilen para miktarı azaldı. Genellikle orada değil de Almanya’da gayrımenkul edinmeye başladılar. Yerleşiklik de zaten böyle olmayı gerektirir.

Türkiye yönetimleri 1990’lı yıllardan başlayarak ülke dışında yaşayanlara artan oranda önem vermeye başladılar. Ülke dışındakilerin seçimlerde oy kullanabilmesi kaç kere TBMM’ye geldi ama yasallaşmadı, AKP zamanında yasallaşabildi.

Başbakan Yıldırım referandum nedeniyle önemli bir vaatte daha bulunmuş: Almanya mahkemelerinin verdikleri kararlar Türkiye’de tanınacakmış!

Gerçekleşir mi bilinmez ama önemli bir vaat, Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde çok kişiyi ilgilendiren bir vaat.

Borçlar, emlak anlaşmazlığı gibi konuların yanında aile konuları da var ki, yıllardır çok kişi bu konuda dertli durumda…

Almanya’da boşanmış (ikisi de Türkiye kökenli diyelim) ama Türkiye bu kararı tanımıyor. Tanınması için orada ayrıca mahkeme açılması gerekiyor ki, bu da en az 500-1000 Avro demek…

Bu nedenle bazı insanlar Türkiye’de birisiyle evli Almanya’da ise başkasıyla evli gibi görünebiliyor.

Almanya’da boşanıyor ama Türkiye tanımıyor. Tanıması için masraf yapılması gerek. Tanımazsa tanımasın… Alman vatandaşıysa –çifte vatandaş da olabilir- Almanya’da yeniden evleniyor (Alman yasalarına uygun), Türkiye’nin haberi bile bulunmuyor.

Referandumda “hayır” diyecekler fazla görünüyor, bu nedenle de yılların kangren olmuş sorunu ancak şimdi gündeme getiriliyor.

Bağlarsak; Almanya’da Türk diasporasından söz edilemez. Bu insanlar buradalar, yeni doğanlar zaten otomatikman çifte vatandaş oluyorlar, kalanlar artan oranda Alman vatandaşı oluyor ve göçmenlik de giderek sona eriyor.

Büyük çoğunluğun gelecekte dönmek düşüncesi de bulunmuyor.

Göçmen kökenlilik var ama bu neyi ifade eder ki!

Dördüncü kuşak iki kuşak önce göçmenmiş, ama artık değil ve gelecekte de olmayacak…