Şuanda 367 konuk çevrimiçi
BugünBugün1610
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15578
Bu ayBu ay15578
ToplamToplam10484002
Sömürgecilik mirası PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 14 Nisan 2017 09:11


 

 

Ekim devriminin 100. yılıyla ilgili yazı dizisinin sekizincisini önümüzdeki hafta yazacağım. Neden derseniz, bahane bulmadan söyleyeyim, canım istemiyor. 1960’lı yıllara, reel sosyalizmin geleceğini belirleyen yıllara geldik. Bu yıllarda SSCB’de başlayan ve diğer ülkelere de yayılan “Bu şekilde devam edemeyiz, ne yapmalıyız?” tartışması yaşanıyor. Bu sadece bir tartışma değil farklı taraflar arasındaki açık bir mücadeledir çünkü aralarında birlik olmasa bile paralel görüşlere sahip olan sosyalizmde değişim görüşünü savunanların kazanması durumunda önemli değişiklikler yaşanacaktır. Şimdiye kadar izlenen yolda devam edilmesi görüşünü savunanlar kazanıyor ve diğer kesimi tasfiye ediyorlar. Bu tasfiyenin iki önemli noktasından bir tanesi; 1968’de Çekoslovakya’nın işgaliyle komünist partisi içinde çoğunluğa sahip Dubçek yönetiminin devrilmesiyse, diğeri de 1971’de Demokratik Almanya Cumhuriyeti Sosyalist Birlik Partisi Genel Sekreteri olan Walter Ulbricht’in görevden uzaklaştırılmasıdır. Aynı ülkede Federal İstatistik Dairesi Başkanı Sigfried Behrenz, 1960’lı yılların başlarında “Böyle gidersek 25 yıl sonra çökeriz” diyecek ve bu nedenle de görevini kaybedecekti ama gelecekte de yaklaşık böyle olacaktı.

Bu süreci değişik yerlerde birkaç kere anlattım.

1989-1991’de reel sosyalizmin dağılması birdenbire ortaya çıkmadı. Sosyalizmin tarihi hakkında yeterli bilgiye sahip olunmadığında böyleymiş sanılır ama gerçeklikle ilgisi yoktur. Bazıları yönetici düzeyde bulunan sosyalistler 25 yıl sonra neyin gelmekte olduğunu gördüler, uyardılar, sosyalizmin değişmesi yönünde çabaladılar ama mücadeleyi kaybettiler. Bu süreç incelenmeden 1989-1991’i anlamak mümkün değildir.

Bu süreci geçmişte anlattığımın tekrarı olarak değil de yine özet olarak ama biraz farklı anlatmak istiyorum. İçerik aynı ama daha küresel bir anlatım olacak çünkü reel sosyalizme soldan yönelik eleştiriler ve değişim talebi sadece sosyalist ülkelerle sınırlı değildi. 1968, değişik düzeyde gelişmiş kapitalist ülkelerle sınırlı dünya çapında bir hareket değildi, bunun sosyalist ülkeler bölümü de bulunuyordu. Sosyalist ülkelerdeki 60’lı yıllar daha geniş bir perspektifle anlatılabilir. Yazının bir hafta ertelenmesi bu nedenledir.

Fransa’da kısa süre sonra devlet başkanlığı seçiminin ilk turu yapılacak. Bu ülkedeki seçim sistemine göre, ilk tura herkes katılabiliyor; en fazla oyu alan iki aday ikinci tura kalıyor. Marine Le Pen’in büyük ihtimalle ikinci tura kalması bekleniyor ancak ikinci tura kalsa bile kaybedeceği kesindir. Bu turda Le Pen’e karşı olan herkes diğer adaya oy veriyor ama unutulmaması gerekir ki bu kadar oy alabilmiş bir Le Pen zihniyetinin Fransa’da etkili olmaması mümkün değildir. Seçimi kaybetse bile politikayı her alanda etkilemeyi sürdürecektir.

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçiminin önemli konularından bir tanesi 1962’de sona eren Cezayir savaşıdır. Fransa’nın sömürgesi olan Cezayir ulusal kurtuluş savaşında ağır bedel ödemiş, Fransa bu ülkede yıllarca katliam yapmıştır. 19. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar İngiltere ile birlikte büyük bir sömürgeci güç olan Fransa hala sömürgeci geçmişiyle yüzleşemiyor. Bu yüzleşmede Cezayir önemli yer tutuyor çünkü bu ülke Fransa’nın Afrika’daki uzantısı ya da parçası olarak kabul ediliyordu. Çok sayıda Fransız bu ülkede yerleşip koloni oluşturduğu gibi yerli halk arasındaki destekçileri de az değildi. Bunlar Cezayir’in bağımsızlığından sonra Fransa’ya göç etmek zorunda kalacaklar ve bu topluma uymakta ciddi sorun yaşayacaklardı.

Fransa’da bu konuda yürüyen tartışmalardaki bir görüşe göre, “sömürgeciliğin iyi yanları da vardı”. Bu iyi yan, Cezayir’in dünyaya açılması, sömürgecilerin bu ülkeye “uygarlık götürmesi” olarak da görülebilir. Sömürgeciliğin savunulmasında bilinen bir görüş ama neden kendilerine Friedrich Engels’i de referans almıyorlar, anlamak mümkün değildir. Muhtemelen bu konuda bilgi sahibi değiller.

Engels 20.1.1848’de İngiltere’de yayınlanan Northern Star adlı gazetede “In Defence of the Progressive French Imperialism in Algeria” (Cezayir’de İlerici Fransız Emperyalizminin Savunulması) başlıklı yazıyı yazar. Engels sömürgeciliği eleştirmekte ama ülkedeki eski rejimden daha iyi olduğunu savunmaktadır.

Bu anlayış yıllarca sürecektir. Cezayir’deki kurtuluş savaşının şiddetlendiği günlerde Fransız Komünist Partisi (FKP) ülkeye genel vali atanmasına –sömürge valisi- mecliste onay verir. Gerekçeleri, halkın da böyle istediği yönündedir. Doğrudur, Fransız halkının büyük bölümü böyle istemektedir, Cezayir’in bağımsızlığına da karşıdır. Fransız sömürgesi olan Karayipler’de doğan tanınmış şair Aime Cesaire bu karar üzerine partiden istifa eder ve “Marksizmin Cezayir halkının hizmetinde olmasını dilerdim, tersinin değil” der.

Cezayir’deki kurtuluş savaşının tanınmış isimlerinden olan Frantz Fanon ise “Avrupa marksizmi”nden öz ederek, “Bizim sırtımızdan ayrıcalıklı sosyalizm kuramazsınız” diyecektir. Fransa, İngiltere ile birlikte Afrika’yı soyan ülkelerin başında gelmektedir. Bu ülkelerdeki sanayi devrimi dünya çapındaki sömürgecilik olmadan gerçekleşemezdi.

Yıllar önce Almanya komünistlerinin yayın organı Marxistische Blätter’da II. Enternasyonalin tanınmış isimleriyle ilgili bir makale okumuştum. Burada Bernstein ve diğer isimlerin sömürge halkları hakkındaki belirlemelerine yer veriliyordu. Sömürgecilik bu ülkeleri dünyaya açıyor, tarihin kenarında kalmış bu toplumları tarihe çekiyordu. Dergiyi çıkaranların aynı görüşü Engels’in de savunduğunu bilmemesi, II. Enternasyonal’deki isimlerin de aynı görüşü izlediğini anlamaması mümkün değildir.

Burada Marksistlerin kendilerinin farkında olmamak için her yolu denediği müzmin sorunuyla karşılaşıyoruz: savunulanla yapılan arasındaki farklılık ve yapılanı teoriye uydurma çabası… Bunun için de gerekirse belirli saptamaları görmezlikten gelmek çabası…

Aynı anlayışı 1960’lı yıllarda reel sosyalist ülkelerdeki tartışmalarda da göreceğiz…

Son Güncelleme: Cuma, 14 Nisan 2017 11:15