Şuanda 375 konuk çevrimiçi
BugünBugün1615
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15583
Bu ayBu ay15583
ToplamToplam10484007
100. Yıl Yazıları (11): Gelecek... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 14 Mayıs 2017 08:59


 

 

Sosyalizmin geleceğiyle ilgili olarak bes ana noktayı açıklamakla yetineceğim. Bunlar reel sosyalizmin 20. yüzyıl deneyinin anlaşılmasında ve geleceğe yönelik uygulanabilir bir perspektife sahip olmakta temel önemdedir.

Birincisi: reel sosyalizm, marksist sosyalizm değildi ve olamazdı da… İkinci maddede marksist sosyalizm teorisinin 20. yüzyılda neden uygulanamadığını açıklayacağım. Bu madde ile sınırlı olarak ise şu söylenebilir: reel sosyalizmi marksist sosyalizm anlayışı temelinde eleştirmek, boşuna uğraşmaktır. Bu anlayıştan bırakın geleceğe yönelik uygulanabilir bir perspektifi, geçmişi yönelik kavrayış bile çıkmaz.

1960’lı yıllarda Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nden (DAC) Fritz Behrens, reel sosyalizm için, “tarihte şimdiye kadar görülmemiş bir toplum tipi” diye söz etmişti. Adı önemli değildir, önemli olan marksist sosyalizm olmadığıdır.

“Marksist sosyalizm olabilmesi için şunlar yapılmalıydı…” gibisinden bir eleştiri temelsizdir, çünkü yapılamazdı.

Ek olarak, sosyalizm marksizmin öngördüğü gibi dünya devrimiyle gerçekleşseydi, uygulanabileceği konusunda da teorik çıkarsamaların ilerisinde herhangi bir temel bulunmuyor. Tarihte hiç hayata geçmemiş bir sosyo-ekonomik sistemin “ne kadar doğru” olduğunu savunmak hiç anlamlı değildir.

Komünist Manifesto’nun yazılmasından (1848) bu yana 169 yıl geçti. Tarih marksist sosyalizm anlayışının teorik çıkarsamaları yönünde değil, başka bir yönde gelişti. Bunu görmek ve nedenlerini anlamaya çalışmak gerekir.

İkincisi: marksist sosyalizm teorisinde sosyalizmin rakibi yoktur ya da sosyalizm güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşamak zorunda değildir. Bu temel önemde bir farklılıktır. Buradan hemen çıkan sonuç, sosyalizmin kendine özgü yasalarının bulunmayacağıdır. Sosyalizmin nasıl gelişeceği, geleceğinin ne olacağı, kapitalizmin durumuna bağlıdır. Sosyalizmin birlikte yaşadığı güçlü kapitalizmin içinde bulunduğu durum sosyalizmi kaçınılmaz olarak etkileyecektir.

Buradan hareketle devletin giderek yok olması, sosyalizmin komünizmin ilk aşaması olması, proletarya diktatörlüğü ve burjuvazinin kalıntılarının yok edilmesi gibi saptamaların geçerli olmadığı ortaya çıkar. Bunlar rakipsiz sosyalizmin iç gelişme yasaları olarak öngörülmüştür ve sosyalizm rakipsiz olmadığı ve bundan sonra da böyle olacakmış gibi görünmediği için geçerli değildirler

Aslında bu saptama 1970 yılında DAC’de Almanya Sosyalist Birlik Partisi’nin Genel Sekreteri Walter Ulbricht tarafından ifade edilmişti. Kendisi, “Komünizmi hedeflemekle birlikte, sosyalizm özgün yasaları olan ayrı bir toplumsal-ekonomik sistemdir” demiş ve marksizmden ayrıldığı suçlamasıyla karşılaşmıştı.

Benzer bir görüşü daha pratik bir çerçevede Fidel Castro da ifade etmiş ve sosyalizmin geleceğinin ancak pratikte belli olacağını belirtmişti. Başka bir deyişle sosyalizmin geleceği, birlikte yaşadığı kapitalizmin durumuyla etkileşim içinde ortaya çıkacaktır.

Konuyu biraz açalım.

Üçüncüsü: sosyalizmin güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşamak zorunda olmasının zorunlu sonuçlarından bir tanesi; sosyalist devrim sonrasındaki toplumda burjuvazinin hiçbir zaman ortadan kalkmayacağı, ortadan kalkmış gibi görünse bile yeniden ortaya çıkma şartlarının –güçlü bir kapitalizm varolduğu sürece- devam edeceğidir.

Güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşandığı sürece devletin sönmesi söz konusu değildir.

Sosyalist devlet farklı bir devlet olacak ama varolacaktır.

Dördüncüsü: Reel sosyalizmin tarihi bu durumu gören teorik saptamalar ve pratik uygulamalarla doludur. Bunların en büyük açmazı, mevcut gerçekliği teoriye uydurmaya çalışmalarıdır. Reel sosyalizm yıllarca marksist sosyalizm teorisine uyarlanmaya çalışıldı, reel sosyalizmi soldan eleştirenler de bu açmazdan çıkamadılar.

Zaman erkendi, yeterli pratik ve teorik bilgi toplanmamıştı da denilebilir. Reel sosyalizmin yıkılışa gittiğini 1960’lı yıllardan beri görenler az değildi ama marksizmden de yararlanan ancak ondan farklı bir sosyalist toplum anlayışı yerine alternatifi o çerçeve içinde aradılar.

Beşincisi: gelecek için projeksiyon yapmak yanlıştır ancak bazı tahminlerde bulunulabilir. 20. yüzyılda marksist teoride, o çerçevede yer alıyormuş gibi görünerek en büyük değişiklikleri yapan Lenin’dir.

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olamaz. İşçiler sosyalist bilince kendiliklerinden ulaşamazlar, bu bilinç dışarıdan iletilmelidir. Kautsky’nin Almanya işçi sınıfı deneyine dayanan bu görüşünü Lenin hemen kabul eder.

Ardından 1905’te işçi sınıfı önderliğinde demokratik devrim teorisi gelir.

Bu teori 1917’de yarı feodal bir ülkede bütün köylülükle birlikte sosyalist devrime kadar gidecektir.

Bunun ardından sosyalizmin zemini olan modern toplumun ya da o zamanın anlayışıyla sanayi toplumunun kapitalist olmayan yoldan kuruluşu gelecektir (sosyalist modernleşme).

Lenin yaşasaydı bu değişimin sürmesi kuvvetle muhtemeldi. Reel sosyalizmin marksist sosyalizmden farklı olduğunu görecek ve teoride de gereken değişikliği yapacaktı diye tahmin ediyorum. Bunu nasıl yapardı, bilinemez ama yapması kuvvetle muhtemeldi.

Ekim Devrimi’nin 100. yılıyla ilgili yazı dizisi burada sona eriyor.

Açıklanması gereken başka noktalar da var, derseniz, haklısınız. Bunların tümünü bu yazı dizisinde yeniden ve yeniden tekrarlamamak için açıklamadım, konuyu açıklayan yazıların bağlantılarını verdim, oradan okuyabilirsiniz.

Ek olarak geçen yılın sonlarına doğru yayınlanan Geleceğe Dönüş kitabına da bakabilirsiniz.

Eksikler daha var tabii ama bu temel noktalar anlaşılmadan o eksiklerin giderilmesi söz konusu olamaz.

Son Güncelleme: Pazar, 14 Mayıs 2017 16:06