Şuanda 304 konuk çevrimiçi
BugünBugün1893
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15861
Bu ayBu ay15861
ToplamToplam10484285
Elit bir köle olarak Spartaküs PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 08 Ağustos 2017 18:33


Önceki yazının devamı olarak burada elit köleleri anlatacağım. Üzerinde yoğun tartışma yürütülen bir konu olduğu için örnek vererek başlamanın uygun olacağını düşündüm.

Nasıl kölelik yere ve zamana göre farklılık gösteriyorsa, elit köleler için de benzeri geçerlidir. Elit köle; köle statüsünde bulunmasına rağmen devlette önemli görevlere gelen veya orduda asker olan, eylemleri ve kararlarıyla özgür insan statüsünde bulunan çok kişinin hayatını etkileyebilen kişilere denilmektedir.

Belirttiğim gibi dönemine göre bu özellikte değişiklikler olabiliyor.

Spartaküs elit kölenin iki önemli özelliğine sahiptir: devlete aittir (o dönemde Roma İmparatorluğu) ve eğitim görmüştür.

Köleler genel olarak ikiye ayrılabilir: sıradan köleler ve eğitim görmüş köleler.

Dönemine göre özgür insan statüsünde bulunan herkes bir veya birkaç köleye sahip olabilir. Elit kölelere sahip olmak ise devlete özgüdür. Kişiler elit kölelik için gerekli eğitimi (askeri ve/veya idari eğitim) verebilecek imkanlara sahip değildir.

Spartaküs ve onunla birlikte isyan edenler gladyatördü, esaslı bir askeri eğitim almışlardı. Bu askeri eğitim kişisel dövüş teknikleri düzeyindeydi ama bu kadarı bile iyi birer savaşçı olmalarını sağlıyordu.

Ek olarak, toplu yaşadıkları için –ailelere bölünmüş diğer köleler bu durumda değildir- iletişimleri gelişmiştir ve toplu hareket edebilmek özellikleri vardır.

Elit köleler daha kolay isyan edebilir çünkü isyan etmeyi bir hak olarak görebilirler. Ait oldukları devlete önemli hizmetler yaparken aynı zamanda tehlikeli bir güç durumundadırlar.

Elit köleliğin tarihi eskidir ve az araştırılan bir konu olduğu için bilinmeyen yönleri de fazladır. İlkçağda Çin’de de bulunduğu ileri sürülmektedir, İslam devletlerindeki yeri ise bilinmektedir (mesela Abbasiler’deki köle Türk askerler).

Benzer durum Afrika’da da bulunmaktaydı. Fazla insana sahip olmayı güçlenmek olarak gören zamanın Afrika devletleri, önceki yazıda açıklandığı gibi sürekli olarak köle satın almanın ya da insanları kaçırarak köleleştirmenin yanı sıra elit köle yetiştirilmesine de önem vermiştir.

Askeri eğitim görenler orduda yer alırlar. Bu kişiler toplumda önemli prestij sahibidir. Atlantik üzerinden köle ticaretinde ülke içlerinden genç erkekleri toplayarak kıyıda sömürgecilere satanların bir bölümü devlet adına çalışan elit kölelerdir. Zamanın devleti de paylarını tabii ki vermektedir.

Mısır’daki varlıklarına 1517’de Yavuz Sultan Selim tarafından son verilen Memlükler’de benzeri durum vardır. Köle olarak satın alınan ya da köleleştirilen çocuklar önce Müslüman yapılır, ardından sıkı bir eğitime girerler. Yeni bir din, dil, gelenek ve görenekler öğrenirler. 5 ile 8 yıl kadar süren bu eğitimin ardından kendilerine rütbe ve kılıç verilir. Asker ve prestijli bir kişi olarak orduya katılırlar. İyi de maaşları vardır.

Elit kölelik konusunda örnek olarak Yeniçeriler ve Osmanlı’daki vezirler de gösterilmektedir.

Bunlar çocuk yaşta (10-14 yaş) Hıristiyan ailelerinden koparılarak alınırlar. Osmanlı’nın bu çocukların toplanmasında Sırpları daha çok tercih ettiği belirtilir, ama bununla sınırlı değildir; Yunanlılar, Bulgarlar ve o bölgede yaşayan Müslüman olmayan bütün halklardan her yıl belirli bir sayıda erkek çocuk toplanır.

Bu çocuklar önce sünnet edilir ve Müslüman yapılır, ardından sıkı bir eğitim gelir. Bu eğitim gerçekte çocuğun yeni bir sosyalizasyonudur. Kafasındaki eski silinir ya da çok geriye itilir. Eğitimin sonucunda çocuk yeni bir insan olur, yeni bir kimlik edinir.

Yetenekli olanları ayrılır ve devlet adamı olarak yetiştirilmek üzere eğitimlerine devam edilir. Bunlar daha sonra Saray’ın hizmetine verilecek, bazıları zamanla yükselip vezir olacaktır. Diğerleri Osmanlı ordusunun vurucu gücünü oluşturan Yeniçerilere katılır.

Burada itiraz olarak şöyle denilebilir: bu insanlar başlangıçta köledirler ama daha sonra şu veya bu şekilde azat edilmişlerdir. Dolayısıyla köle statüsündeki birisinin zamanın özgür insanı üzerinde etkili olmasını savunmak mümkün değildir.

Biliyorsunuz, Osmanlı’da devlet işlerini yürütenler vezirlerdi; kararlarıyla çok sayıda özgür sayılan insanın hayatını etkileyebilirlerdi.

Bu itiraza şu gerekçeyle karşı çıkılır: elit köle özgür değildir, efendisine –Osmanlı’da padişah- bağımlıdır. Onun nerede yaşayacağı (kışlada), nasıl yaşayacağı (evlenemez ve ticaretle uğraşamaz) belirlenmiştir. Bir emirle öldürülebilir ya da uzak bir yere sürülebilir.

Bu insanlar kendilerini “kul” olarak tarif ederler ki, köle demektir.

Belirttiğim gibi kölelik ve elit kölelik yere ve zamana göre değişen özellikler gösterir. Elit kölenin en önemli özelliklerinden iki tanesi; devlete ait olması ve eğitim görmüş olmasıdır. Bu durum elit köleyi sahipleri için tehlikeli duruma da getirir.

Osmanlı’yı örnek olarak alırsak; Yeniçeri saraya yakındır ve büyük bir askeri güçtür. Toplu hareket edebilir ve isyan ettiğinde durdurulması zordur. Bu nedenle padişahlar Yeniçerilerin parasını eksik etmemeye, gönlünü hoş tutmaya çalışır. Yeniçeriler ayaklandıklarında sorumlu olarak başveziri gösterip öldürülmesine ses çıkarmazlar. Buna rağmen Yeniçeriler Genç Osman gibi bir padişahı öldürmüş, bazılarının tahtını tehdit edebilecek derecede büyük ayaklanma (kazan kaldırmak denilir) düzenlemiştir.

Yeniçeriler olmadan Osmanlı’nın askeri başarıları cılız kalır, üç kıtaya yayılan imparatorluk gerçekleşmezdi.

Yeniçeri ayaklanmaları özellikle alternatif ordu (Nizamı Cedit) kurulmaya çalışıldığında yoğunlaşmış (normal, askeri üstünlük elden gidiyordu) ve sonunda II. Mahmut’un yeterli askeri güç toplanmasıyla 1826’da yapılan büyük Yeniçeri katliamıyla son bulmuştur.

Katliamla ilgili olarak Boğaziçi’nde suyun cesetten görünmediği yazılmıştır.

Burada şu sorulabilir: neden İslam devletlerinde elit kölelik yaygındır?

Buna şöyle bir cevap verilmektedir: islamın yayılma ve giderek bütün dünyayı Müslüman yapmak gibi bir amacı vardır. Bu amaca kendi gücüyle ulaşması mümkün olmadığı için çocuk yaşta köle olarak aldığı erkek çocuklarını asimile edip kendisine kazandırarak güçlenmeyi hedeflemiştir.

Bu konuda özellikle Osmanlı’nın büyük adımlar attığı açıktır. Yeniçerilerin yanı sıra imparatorluğa büyük hizmetlerde bulunmuş vezirlerin büyük bölümü de köle kökenlidir.

Burada insanları annelerinin milliyetine göre belirlemenin ne kadar yanlış olduğu noktasına geliyoruz. Osmanlı ile ilgili tartışmalarda savunulan bir görüşe göre, padişahların çoğunun annesi yabancıdır.

Buradan ne çıkar ki?

İnsanları doğumlarıyla sınıflandıranlar daha sonra yaşanması mümkün olan sosyalizasyonu hiç dikkate almıyorlar. Yeniçerilerin tamamı Hıristiyan ailelerin çocuklarıdır ama bu durum onların Osmanlı’nın dünya gücü olmasına büyük katkı yapmalarına engel olmadı. Aynı belirleme vezirler için de geçerlidir.

Şu veya bu milliyetten anneden doğabilirsiniz ama ardından sarayda yıllar süren yoğun bir eğitim görüyorsunuz.

O dönemin belirleyici unsuru dini inançtır. Müslüman olmaktır, Yavuz Selim’den sonra aynı zamanda Sünni olmaktır… Kökenin ne olduğu önemli değildir. Daha sonra yaşanılacak sosyalizasyonla geçmiş silinebilir ve çocuk yaşta eğitimine başlanan kişiye yeni bir kimlik kazandırılabilir.

Bazı yeniçerilerin çocukken yaşadıkları köyleri emir üzerine bastıklarında geçmişi hatırlayıp intihar ettikleri yazılmıştır. Kuvvetle muhtemeldir ama bu durum azınlık için geçerlidir.

 

Müslümanlaştırmayı ve imparatorluğun ileriki dönemlerinde Türkleştirmeyi, bu amaçla başvurulan asimilasyonu, yeni kimlik oluşumunu anlamazsanız; tarihimizden bir şey anlamanız doğrusu zordur. Sonraki yılların Türkleştirme ve Sünnileştirilmesi yüzyılların geleneğinin devamıdır.