Şuanda 98 konuk çevrimiçi
BugünBugün2090
DünDün6244
Bu haftaBu hafta16058
Bu ayBu ay16058
ToplamToplam10484482
Geçmişine aşık olmak... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 05 Eylül 2017 18:37


Che Guevara ile ilgili kitabı yazarken 1960’lı yıllarda sosyalist ülkelerdeki tartışmaların bir tarafını oluşturanlar için “geçmişine aşık olmak” belirlemesinin uygun düşeceğini düşündüm. Genellikle parti yöneticilerinden oluşan bu kesim de sosyalizmde bazı değişiklikler yapılmasından yanaydı ama bunların küçük çapta olması gerektiği görüşündeydi. Tartışmalarda tıkandıkları zaman sürekli olarak yakın geçmişte sosyalizmin kazandığı büyük başarıları yeniden ve yeniden belirtiyorlardı.

Sosyalizm büyük başarılar kazanmıştı, burası doğruydu. SSCB 20 yıldan az bir zaman içinde yarı feodal bir ülkeden sanayi ülkesine dönüşmüş, Nazileri yenen asıl güç olmuş, sosyalist iktidarları Doğu ve Orta Avrupa’ya kadar yaymış ve savaşın büyük yıkımından da kurtulmuştu. Uzaya ilk uydu gönderilmesi (Sputnik) ve ilk insan (Gagarin) sosyalizmin başarıları arasındaydı.

Bu düşünce tarzına karşı en iyi cevabı Çekoslovakya Komünist Partisi’nin sosyal demokrat görüşlere yakın olan ideologu Ota Şik verir: “Kendinizi geçmişinizle değil yetişmek zorunda olduğunuz rakibinizin durumuyla karşılaştırın…”

Sosyalizm üretici güçlerin geliştirilmesinde kapitalizme yetişmeyi ve onu geçmeyi hedef olarak belirlemişti ve sosyalist ülkelerdeki tartışma da bu konu çerçevesinde şekilleniyordu. Mevcut gelişme çizgisi izlendiği sürece yetişmek mümkün görünmüyordu. Herkes bu belirlemeyi bir yandan kabul ediyor ama bazıları da çıkış bulamayınca geçmiş başarılara sarılıyordu.

1989’a kadar yaşayabilenler gelişmeler karşısında çok şaşıracaklardı…

Geçmişine aşık olmak aynı zamanda o geçmişten işine gelen bölümleri almayı da içerir. Türkiye halkı da geçmişine aşık bir halktır. Büyük bir geçmişi olduğunu düşünür ve bunun için gerektiğinde 1071 Malazgirt Savaşı’na kadar gider, oradan 1453’te İstanbul’un fethine geçer… Osmanlı İmparatorluğu neden yıkılmıştır, düşünmez. Oradan 1923’e atlar ve devam eder…

Bugünkü dünyada ülke hangi durumdadır, düşünmez.

Hayvanlara uygulanan şiddette –tecavüz dahil- dünya birincisi olunmasına, çocukların cinsel istismarında ise ön sıralarda bulunulmasına aldırmaz ya da bilmezlikten gelir.

Sosyalist hareket de içinden çıktığı toplumun özelliklerini bire bir olmasa bile kendisinde yansıtır. Bizim aşkımız da 1965-1980 dönemiyle sınırlıdır. Çoğumuzun hayatı bu dönemi anlatmakla geçmiştir. İnsanlar ölürler ve anılırlarken 35-40 yıl önce ne kadar iyi oldukları anlatılır. 12 Eylül’ün üzerinden 37 yıl geçmiştir ve bu insanlar kuşkusuz boş durmamışlardır ama 37 yılda anlatılmaya değecek bir şey de yapmamışlardır.

İyi bir geçmiş tecrübe ve özgüven demektir; bundan fazlası için dikkatli olmak gerekir. Geçmişin çizgisini sonrası yıllara da uzattığınızda gün gelip de çok şaşırmanız kaçınılmazdır.

Eskilerde kalmış mutlu günleri reddetmemek ama onları mazide bırakmakta yarar vardır.

 

Çok eskiden, 35-40 yıl öncesinde iyi olmak, daha sonra da iyi olmayı gerektirmiyor…