Şuanda 153 konuk çevrimiçi
BugünBugün2120
DünDün6244
Bu haftaBu hafta16088
Bu ayBu ay16088
ToplamToplam10484512
50 yıl önce Ekim PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 01 Ekim 2017 16:28


50 yıl önce, tatil günü değilse 1 Ekim 1967’de veya sonraki günde ODTÜ’ye başlamıştım. Hayatımda önemli dönüm noktasıdır. ODTÜ öncesini hatırlamasam da olur, ama sonrası önemlidir.

Bu durum ODTÜ’lülerde çok rastlanılan “okula bağlılık” ile ilgili değildir.

Ülkenin en iyi üniversitesiydi, güzel bir yerdi; klasik üniversitelere ve hele de Ankara’daki DTCF ya da SBF’ye benzemezdi. Bu nedenle üniversite eğitimi yıllar öncesinde bile kalmış olsa oraya bağlılıkta şaşılacak yan bulunmuyor.

1947-1951 doğumlular ilk devrimci eğitimlerini bu üniversitede aldılar. İnsanlar başka yerde okusalardı yine devrimci olabilirlerdi ama ODTÜ başkaydı.

Lisans ve yüksek lisans diplomalarını dert etmiyorum, kazanılan başka önemli şeyler vardı.

En başta, İngilizceyi iyi öğrenmek geliyor. Hayatım boyunca bu bilgi çok işime yaradı. Yıllardır az kullanmaktan neredeyse yarısını unutmuş bile olsam, kalanı bile hala yeterli olabiliyor.

Bunu sadece ODTÜ sağlamadı, ben de hayli gayret gösterdim ama bu imkan olmasaydı İngilizce gibi nereye giderseniz gidin geçerli olan bir dili iyi öğrenemezdim.

Son derece dengesiz bir gelişme yaşayarak sosyalist harekette çok şey öğrendim.

1970 yılı Mayıs ayında üniversitedeki Sosyalist Fikir Kulübü’ne üye oldum. Daha önce de yürüyüşlere, mitinglere katılırdım ama herhangi bir yerde örgütlü değildim.

Altı ay içinde Kimya Bölümü Öğrenci Derneği Yönetim Kurulu üyesi, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu’nun (TDGF) yayın organı İleri’nin 6. ve son sayısının yazı işleri sorumlusuydum. Arkasından THKP-C’nin gayrı resmi yayın organı işlevini yürüten Kurtuluş Gazetesi’ni yayınlayan üç kişiden birisi oldum. Bu arada TDGF’nin propaganda sorumlusu olmam istenince bende şafak attı; ben kimim ki böyle bir göreve geleceğim? Zaten “hayır” demem de gerekmedi, o hay huy içinde unutulup gitti. Birkaç ay sonra da 12 Mart darbesi gelecekti.

Kızıldere’de hayatını kaybeden ya da halen yaşayan o dönemin bilinen isimlerini bu süreçte tanıdım.

Hazırlık sınıfı dahil beş yıllık okulu kayıpsız bitirmem biraz da şansım sayesinde oldu. 1970-1971 yarı yılında organik kimyadan kalmıştım. Üç ders peşpeşe alınıyordu ve ilkinden geçemeyen diğerlerini alamıyordu. Üniversite böylece bir dönem uzamış oluyordu, ne yapalım artık… Sonraki yıl organik kimyanın ilk bölümünü aldım, geçtim. İkinci yarı yılda ikinci bölümü aldığım zaman üçüncü bölüm kalktı, yerine başka ders geldi. Bu dersi almak için öncekilerden geçmek zorunluluğu da yoktu, hepsini birden alıp bitirdim.

O dönemde aklımda kalan olaylardan birisi, Mahirlerin hapisten kaçmasının ardından üniversitede bağış toplamamızdı. Yüklü bir para toplamıştık. Hiç ummadığımız asistanlar haber yollayıp “neden gelmiyorsunuz?” diye soruyorlardı.

1972 yılı sonbaharında THKP’nin görüşlerini savunan bir grup oluştu, aramızda işbölümü yaptık. Amacımız hapishaneden çıkacak olanları beklemek ve bu arada da örgütlenme yapmaktı. 1974 affıyla tahliye olanlarla anlaşamadık. Grup ayrıştı ve bir bölümü daha sonra başka örgüte dönüşecekti.

Bu ismi taşımıyor olmasına rağmen sürekli olarak Acilciler diye anılacak olan bu grup da THKP-C ve THKO gibi ağırlıkla Ankara örgütüydü. THKO zaten ODTÜ örgütü sayılabilirdi. Kaynağı büyük oranda bu üniversiteydi.

İşe girdim, yüksek lisans yapıyorum, bu arada Rus Devriminden Çıkan Dersler’i yazdım. Tabii illegal olarak çoğaltıldı, ilk broşürümüzdü, ardından açık bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldım. Yüksek lisans bitiyordu. Doktoraya başlamaya hevesliydim ama kafamda adı henüz belli olmamış (Türkiye Devriminin Acil Sorunları olacaktı) kitap gibi bir broşürü yazmak düşüncesi vardı. ODTÜ zordu ama bitirmiştim, yüksek lisans da bitmek üzereydi; okumayı seviyordum ama buraya kadardı. Doktora öğrencileri seçilmiş insanlardı. Hem çalışıp para kazan, hem oraya buraya gidip örgütlenmeyle uğraş, hem kitap hazırla, hem de doktora yap; olmazdı.

İnsanın kendini zorlaması iyidir ama çapının sınırını da görmesi gerekir. İkinci diplomayı aldım, üniversiteyi bırakmaya karar verdim.

İlk diplomayı aldığımdaki olay bu sefer olmadı.

Temmuz 1972’de 12 Mart terörünün estiği günlerde üniversitede mezuniyet töreni düzenlenmişti. ODTÜ öğrencisinde de her ortama uyum sağlayanlar az değildir. Az sayıda kişi törene katılmadık. Bir müddet sonra rektörlüğe gidip diplomalarımızı aldık. İlgili memur diplomaları verirken ağlıyordu. Çok sayıda öğrenci hapisteydi, bir bölümü öldürülmüştü ve az sayıda kişi döneme uygun töreni protesto etmiştik. Adam geçmişi hatırlamıştı herhalde…

Bu tür memurlar çoktan bitmiştir.

Yazacağım kitapla ilgili olarak üniversite kütüphanesinden de istediğim kitapları alıp okuduktan sonra bir daha ODTÜ’ye gitmedim, özlemedim de.

Bir dönem bitmişti, dönüp o günleri anmanın ya da sürekli hatırlamanın anlamı yoktu.

Yıllar sonra iki somut olay temelinde böyle yapmamış olduğuma sevinecektim.

Almanya’da ODTÜ Mezunları yemeği vardı, katıldım ve bambaşka dünyaların insanları olduğumuz gördüm.

Normali de buydu aslında, şaşıracak bir şey yoktu.

Sonra SFK üyelerinin haberleşmesi için bir portal kurulunca burada da yer aldım ve o yılların hızlı devrimcilerinden bir bölümünün keskin ulusalcı olduklarını gördüm.

Neydi sizi birleştiren? Yıllar öncesinin SFK üyeliği ama artık birleştirmese de olurdu.

Bu da normaldi, insanların 40 yıl boyunca değişmeyeceklerini düşünmek saçma olurdu.

ODTÜ hayatımı büyük oranda etkileyen, 1970 sonrasındaki gelişme çizgimi neredeyse belirleyen benim için önemli bir üniversiteydi.

O günleri geçtik, bitti. Hep oraya bakıyorsanız daha sonra da önemli güzellikler yaşamamışsınız demektir. Yaşamış iseniz, ODTÜ uzak geçmişte kalmıştır.