Şuanda 215 konuk çevrimiçi
BugünBugün2147
DünDün6244
Bu haftaBu hafta16115
Bu ayBu ay16115
ToplamToplam10484539
Kapitalizm 4.0 PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 06 Kasım 2017 19:23


Hafta sonu Düsseldorf’taki yürüyüşteydim. Bu tür yürüyüşler birbirinden uzak yerlerde kalanlar için görüşme imkanı anlamına da geliyor. Değişik arkadaşlarla karşılaştım. Fabrikaları tanıyan bir tanesiyle kapitalizmdeki son teknolojik gelişmeler üzerinde konuştuk. “Sosyalistlerin bir şeyden haberleri yok, ilgilenmiyorlar bile” dedi.

Haklı! Konuyla ilgili sorular sordu ama çok ilgilendiğim bir konu olmadığını belirttim. Aşağıda yazacaklarım da bu çerçevede düşünülmelidir. Üzerinde özel olarak çalıştığım bir konu değil. Hiç bilgim yok diyemem ama üzerinde çalışılınca doğal olarak insan bu konuda daha yetkin olur.

Kapitalizm 4.0 ile kastedilen kapitalizmde üretici güçlerde 4. devrimdir. Buna bazen “4. sanayi devrimi” de deniliyor.

Birinci devrim mekanikleşme olarak adlandırılır.

İkincisine sanayileşme deniliyor. Başka isim de mümkündür. 19. yüzyıl sonuyla 20. yüzyıl başındaki devrimdir. Özellikle elektriğin üretimde yoğun olarak kullanılması ve yeni üretim örgütlenmesiyle (Fordizm) karakterize olur.

Fordizmin diğer adı akar-bant sistemidir. Montaj işi olabildiğince küçük parçalara bölünür, işçi sürekli hareket eden bir bandın kenarında önlerine gelen tamamlanmamış ürüne tek parçayı monte eder; sonraki bir başkasını monte eder.

Fordizmin fabrika örgütlenme tarzına ise Taylorizm adı verilir. Merkeziyetçi, işçiye hiçbir hak tanımayan bir örgütlenme tarzıdır. Fordizm ve Taylorizmle birlikte üretimde verim yükselir.

Lenin’in Taylorizm hayranı olmasını bu konuda yeterli bilgi sahibi olmamasına bağlamak mümkündür. Fordist üretim ve Taylorist örgütlenmede işçi demokrasisi olmaz.

Bunun ardından 1970’lerde başlayan ama özellikle 1980’li yıllarda üretimde hakim olan bilgisayarlaşma gelir. Bilgisayarlaşma sadece fabrikalarda değil bürolarda da geçerlidir. Düz işçilik bitmektedir ve bilgisayar kullanmasını bilmeyen ne işçi ne de büro çalışanı olabilir.

Son aşama için bazen digitalleşme bazen da robotlaşma adı kullanılıyor.

Üretimde canlı emeğin yerini artan oranda robotlar alıyor. Bunlar 1980’li yıllardan başlayarak özellikle otomobil üretiminde kullanılıyorlardı. Şimdi başka alanlara da yayıldıkları gibi gittikçe daha gelişmeleri sonucu yakın gelecekte bazı fabrikalarda robotları ayarlayan ve denetleyen teknisyenler dışında kimseyi görmek mümkün olmayacak.

Üretim sürecinde canlı emek ortadan kalkmadı ama payı gittikçe azalmaktadır ve gelişme yönü daha da azalmasıdır.

Bazı üretim alanlarında işsizliği iyice artırmamak için robotlar kullanılmıyor. Mesela tekstil ürünleri elle hazırlanır. Aslında bu alanda da otomasyon kullanılabilir ama hem siparişe göre dikim yapıldığından hem de bu alanda çok sayıda kişiye iş sağlandığından kullanılmıyor.

Tekrar edeyim: üretimde canlı emek kaybolmadı ama payı giderek azalmaktadır. Üretim alanları arasında bu konuda fark bulunuyor. Robot kullanımı özellikle otomobil üretiminde oldukça gelişmiştir, giderek her üretim alanında gelişmektedir.

1990’lı yıllardan sonra büyük işyerleri büyük oranda yerlerini üretim kapasitesi yüksek orta büyüklükteki işletmelere bıraktılar. Eskisi gibi 10-20 bin kişinin çalıştığı fabrikaların sayısı çok azaldı, bazı ülkelerde hiç kalmadı.

İşçilerin eskiden olduğu gibi büyük sayılar halinde bir arada bulunması ve böylece de kolayca kitlesel eyleme yönelebilmesi imkanı oldukça azaldı. Eski işçi mahalleleri büyük oranda dağıldı.

Kapitalizm 4.0 ile ilgili önemli tartışma şöyledir: 4.0 kapitalizmin bitişi anlamına mı gelir?

Canlı emeğin üretimdeki rolü gittikçe azalıyor, yerini ölü emek ya da robotlar alıyor. Uzun sürmeyecek bir gelecekte robotlar canlı emeği üretimden tümüyle dışlarsa, bu durum artı-değer üretiminin sona ermesi demektir; deniliyor.

Artı-değer üretimi bitince kapitalizm de biter, denilerek sonuca varılıyor.

Önce artı-değer nedir sorusunu sormak gerekir.

Basitleştirerek anlatayım:

Bir ürünün yapımında hammaddeler kullanılır. Bunların değeri ürünün fiyatına yansır.

Yapımda keza ara maddeler kullanılır. Kullanılan enerjinin fiyatı da ürünün değerine yansır.

Ürünü –makinelerin yardımıyla- işçi üretir.

Makineler üretimde yıpranır. Bu yıpranmanın değeri amortisman payı olarak ürünün fiyatına yansır.

İşçinin ücreti vardır ve bu da son ürünün fiyatına yansıyacaktır.

Kolaylık olması için tamamlanmış ürün için ulaşım giderleri vb.ni dikkate almıyorum.

Tamamlanmış ürünün fiyatı; kullanılan hammaddeler+ara maddeler+amortisman payı+işçi ücretinden daha fazladır.

Bu aradaki farka artı-değer diyebilirsiniz. İşçi ürüne değer katmıştır. Ürünün son değeri bileşenlerinin değerlerinin toplanmasından fazladır.

İşçi kendisi için kapitalistin harcadığı miktarı çıkardıktan sonra da çalışmayı sürdürür ve artı-değeri bu burada üretir.

Şimdi ürüne bu değeri robotlar katacaktır.

Robotlar da eskidiklerinde değiştirilecekler, tamir edilecekler; kısacası onlara da masraf yapılacaktır. Bunu işçiye yapılan masraf gibi düşünebilirsiniz.

Sonuçta ortaya çıkan ürünün fiyatı, bileşenlerinin fiyatlarının toplamından fazla olacaktır. Artı-değeri canlı emek değil robot üretmiştir.

Robotların bakımı ve ayarıyla ilgilenen sayıları az olan teknisyenlerin masrafını da tabii üretim fiyatına eklemek gerekecektir.

Burada söz konusu olan farklı bir kapitalizmdir.

Otomobil örneğinden devam edersek, konu üretimle bitmiyor.

VW firması Doğu Almanya’da büyük üretim tesisleri kurdu. Bunun başta gelen nedeni Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde Trabi marka otomobil üretimi nedeniyle bu üretimde tecrübeli işçilerin bulunmasıydı.

Şimdi fabrikadaki her işçiye karşılık dışarıda otomobille ilgili iş yapan dört kişi bulunuyor.

Otomobil satışı (galeriler), otomobil tamiri, sigorta işleri, teknik muayene kurumları vd.

Fabrikada canlı emek tümüyle kalksa bile –henüz böyle bir durum söz konusu değil ama canlı emeğin payı azalıyor) dışarıda daha fazla canlı emek gerekiyor.

Kapitalizmi sürekli gelişen modern üretici güçler temelinde oluşan büyük eşitsizlik çerçevesinde görmek gerekir. Türkçede de yayınlanan Thomas Piketty’nin 21. Yüzyılda Kapital kitabında bu yönde bir yaklaşım bulunur. Kitapta büyük oranda gelişmiş kapitalist ülkeler incelemiştir ama oralarda bile durum böyledir.

Konu önemli ama üzerinde özel olarak çalışma fırsatım olmadı.