Şuanda 62 konuk çevrimiçi
BugünBugün2066
DünDün6244
Bu haftaBu hafta16034
Bu ayBu ay16034
ToplamToplam10484458
Kalp ve beyin PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 02 Aralık 2017 09:35


50 yıl önce, 3 Aralık 1967’de Güney Afrikalı bir cerrah olan Christian Barnard yönetimindeki bir ekip ilk kalp nakli operasyonunu gerçekleştirmişti. Doku uyumsuzluğu nedeniyle kalp takılan hasta fazla yaşamamıştı ama ameliyat tarihinde büyük adım atılmıştı. Kalp takılan hastanın bedeni yeni organı uyumsuzluk nedeniyle reddediyordu ama büyük adım atılmış, bu adımın ardından ortaya çıkan sorunların çözümüyle uğraşılmaya başlanmıştı.

O sırada ODTÜ Hazırlık Okulu’ndaydım. Haber büyük heyecan yaratmış, gazetelerin günlerce manşetlerinden inmemişti.

Irk ayrımcılığının geçerli olduğu Güney Afrika’da sert bir mücadele vardı ama o yıllarda bunu duymuyorduk. Türkiye, NATO’nun ileri karakolu olan kendi dünyasına kapalı bir ülkeydi.

O yıllarda kalp duyuların, beyin ise mantığın organı olarak bilinirdi. Hatta yeni kalp takılan ve evli olan adam acaba karısını sevebilecek mi diye de sorulurdu.

Beyinle ilgili bilgiler arttığı oranda kalbin çok önemli bir organ olmakla birlikte duygularla ilişkisinin bulunmadığı anlaşılacaktı. Gerçi birçok insan hala tersine inanır ama kalbin sevmek, nefret etmek, kızmak vb. ile ilişkisi yoktur. Bu faaliyetlerin tamamı beyinle ilgilidir. Duygular da kalpten değil beyinden kaynaklanır.

Sonraki yıllarda insanın ölümü de beyin üzerinden tanımlanmaya başlandı: ölüm, beyin ölümü demektir. Kalp çalışıyor olabilir ama insan ölmüş demektir.

50 yıldan beri insan beyniyle ilgili bilgiler olağanüstü derecede arttı. Evrenin en karmaşık makinesi olanak tanımlanan beyinin nasıl çalıştığı konusunda oldukça bilgi toplandı.

Beynin hangi bölgesi bedenin hangi faaliyetiyle ilgilidir? Hangi bölge işlemez duruma gelirse beden faaliyetinde nasıl bir eksikliğe yol açar? Beynin kendini üretmesi, faaliyetini genişletmesi nasıl olur? Görme özürlü bir insanda beynin bu bölümü çalışmıyordur ve başka bölümler onun işlevini bir oranda üstlenirler. Mesela kişide dokunma duyusu normal insandan fazla gelişir.

Beynin farklı bölgeleri arasındaki iletişim de artık gelişmiş aletlerle izlenebiliyor. Bu konuda son örneklerden bir tanesi zeki insanlarda uzun vadeli hafıza bölümünün daha fazla gelişmiş olması ve beynin gereksiz bilgiyi filtreleme konusunda etkin olduğudur. Düşüncenin nasıl oluştuğu halen bilinmemekle birlikte bu oluşumun beyindeki fizik ve kimya reaksiyonlarıyla ilişkisinin olduğu biliniyor. Bu ilişki nasıldır, bilinebildiği söylenemez.

Basında “düşünceleri okuyan makine geliştiriliyor” gibisinden fantastik haberler eksik olmuyor ama bunun gerçeklikle ilişkisi yoktur. Düşüncenin oluşum mekanizması anlaşılabilmiş değildir.

Bir insanın beyninde ne var, ne düşünüyor konusu eskiden çok daha gizemliydi. Bunun sadece insanın kendisi tarafından bilenebileceği, başkası tarafından ulaşılamayacağı sanılırdı. 1950’li yıllarda gelişen felsefi bir akım, Funktionalismus bu konuda önemli açıklamalar getirdi. İnsanın eylemiyle düşüncesi arasında doğrudan bağ kuruldu. Diyelim bir insan dindarsa camiye veya kiliseye gider. Burada eylemden hareket ederek beyindeki inanca ulaşmak mümkündür. Benzer ilişki başka konularda da kullanılabilir.

Bu açıklama büyük adım olmakla birlikte yine de tam sayılmaz. İnsanın günlük hayat tarzında dinin yerine bakarak onun dini duygularının çeşidini ve derecesini anlayabilirsiniz ama bu durum yine de dini inancın özelliklerini tam olarak ortaya çıkaramaz. Yine de büyük bir adımdır. Daha önce beyindeki duygu ve düşüncelerin sadece o kişi tarafından bilenebileceği sanılırdı, gerçekte ise böyle değildir.

Mesela zeki bir insanın ancak faaliyetine bakarak onun zeki olduğunu çıkarabilirsiniz. Kitap yazar, ders verir, matematik problemi çözer vb. Zekanın ancak eğitimle olgunlaşacağı da biliniyor. Eğitimsiz zekadan ancak köylü kurnazı olur, başka bir şey olmaz…

Faaliyet –eğitim- ve bu eğitimde gösterilen performans zeka hakkında açık bir fikir verir.

Yapay zeka konusunda daha önce yazmıştım. Geçenlerde İstanbul’a gelen ve bu konuda çalışan tanınmış isimlerden bir tanesi gazeteciler gibi konunun cahili olmadığını yaptığı konuşmada vurguladı: biz insan beynini taklit etmiyoruz, onun daha etkili çalışması için çabalıyoruz.

İkisi birbirinden farklı şeylerdir. Not defterinden hesap makinesine kadar birçok alet veya yardımcı ürün insan beyninin yükünü azaltır, onun başka konularla daha fazla ilgilenmesi için imkan sağlar. Bir başka teoriye göre insan aklı beyinle sınırlı değildir. Yardımcı araçlar kullanarak daha etkin çalışabilir. Ek olarak başka akıllarla işbirliği yapabilir (kolektif akıl).

Bunlar yapay zeka değildir.

Öyle bir bilgi kirliliği var ki, herhangi bir konuda doğru bilgiyi bulabilmeniz ancak konuyu biraz olsun bilmenizle mümkündür.

 

Bu bilgi de genellikle internetten değil kitaplardan edinilir.