Şuanda 64 konuk çevrimiçi
BugünBugün2605
DünDün6244
Bu haftaBu hafta16573
Bu ayBu ay16573
ToplamToplam10484997
Herşeyi bilmek ama aslında hiçbir şey bilmemek... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 29 Ağustos 2018 19:15


İkisi birden nasıl oluyor diye sorarsanız, çevrenize bakın, derim. Her konuda internetten ya da gazeteler ve televizyondan edindikleri bilgilerle her konuda konuşan, her konuyu biliyor görünen insanlar fazlasıyla bulunuyor. Her şeyi biliyor görünürler ama bildiklerini sandıkları herhangi bir konuda, konuyu oraya buraya çekiştirmeden 15 dakika konuşamazlar. Günün modası tespitlere, kısa vadeli heyecanlara kapılırlar ama uzun sürmez; bir süre sonra ne savunduklarını da unuturlar.

Avrupa Birliği (AB) değerlendirmesinden örnek vereyim…

15-20 yıl kadar önce AB üyeliği gündemdeydi ve AB hakkında inanılmaz şeyler savunuluyordu. Bunların başında AB’de insan haklarına verilen önem geliyordu. Kopenhag Kriterleri’nden sürekli söz ediliyor ve bu kriterlerin bizde de uygulanması isteniyordu.

Buna denilecek bir şey yoktu, AB insan hakları konusunda o yılların ve şimdinin Türkiye’sinden oldukça ilerideydi ama AB bundan ibaret değildi.

AB’de Maastricht Kriterleri de vardı. Bu kriterler neo liberalizmi AB’nin temel ilkeleri arasında sayıyordu ve AB’yi övme yarışına girenler bundan hiç söz etmiyorlardı.

AB’de ulusal devletlerin ortadan kalktığını ya da yakın gelecekte böyle olacağını savunanlar da bulunuyordu. Bunun da gerçeklikle ilişkisi bulunmuyordu. AB ülkeleri makro politikada bazı yetkilerini AB Merkez Bankası’na devretmişti ama buradan ulusal devletlerin ortadan kalkacağı sonucu çıkmazdı.

15-20 yıl önce de AB devleti yoktu, şimdi de bulunmuyor.

Ardından İngiltere’nin referandumla AB’den ayrılma kararı gündeme geldi. Bretix olarak da bilinen bu ayrılma kararı devrimci harekette çok kişi tarafından “AB’nin sonu olarak” görüldü. AB ülkelerindeki bütün aşırı sağcı ve hatta neo nazi gruplar AB’ye karşıdır. Gerekçeleri de AB’nin ulusal devleti yok etmemesi ama zayıflatmasıdır.

Bretix’i değerlendiren yazımda bu kararın AB’yi zayıflatmak bir yana tersine güçlendireceğini belirtmiştim. Nitekim de böyle oldu ama o zaman yazılanlar kehanet değil bilinenin tekrarlanmasıydı.

AB’nin eksenini Almanya ile Fransa oluşturur. Hollanda, Belçika, Lüksemburg ve Avusturya bu eksenin ayrılmaz parçalarıdır. Bu eksen bozulmadıkça AB’ye bir şey olmaz.

İngiltere yönetimi Bretix konusunda AB ile bir türlü anlaşamıyor. AB yönetimi Bretix’in bir an önce gerçekleşmesini istiyor, İngiltere ise işi uzattıkça uzatıyor. Bretix’in İngiltere’ye getireceği masraf çok büyük ve bunu azaltma yollarını arıyorlar. AB’nin başlıca kurumları ise “bir an önce gidin” havasındalar.

İngiltere, ABD’nin AB içindeki iki büyük müttefikinden bir tanesidir (diğeri Polonya’dır). Bu nedenle bir tanesinin kendi isteğiyle gitmesi AB’yi zayıflatmaktan çok güçlendirir.

Bretix’ten sonra “AB’nin sonu geldi” görüşünü savunanlar acaba şimdi ne diyorlar?

Sormak abes oluyor çünkü o sırada ne savunduklarını unutmuşlardır.

Bekledikleri olmayınca unutmak zorunda kaldılar…

AB’nin özelliklerini, içerdeki güçler dengesi bilmeden Bretix gibi yeni bir gelişmeyi ezbere yorumlamak, her şeyi bilir görünmenin ama aslında hiçbir şey bilmemenin göstergesidir.

İngiltere’de çifte vatandaşlık serbest ve belirli koşullar altında Almanya’da da AB ülkeleri vatandaşları için çifte vatandaşlık bulunuyor. Çok sayıda İngiliz Alman vatandaşlığı için müracaat ediyor. Gerekçeleri, AB’den kopmak istememeleridir.

Londra AB’nin önde gelen finans merkeziydi. Bretix’ten sonra önemli bankalar merkezlerini AB kentlerine taşıyorlar. Özellikle Berlin, Paris ve Frankfurt’a…

İngiltere’de Bretix referandumunun tekrarlanması için gösteriler birbirini izliyor.

Yeniden referandum yapılacağını sanmıyorum ama bu gösteriler önemli bir göstergedir.

 

Bari bundan sonra AB hakkında daha iyi bilgi edinin de yeni bir gelişmede yine boş konuşmak zorunda kalmayın…