Şuanda 64 konuk çevrimiçi
BugünBugün237
DünDün3716
Bu haftaBu hafta17921
Bu ayBu ay17921
ToplamToplam10486345
Örgüt nefreti PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 04 Mayıs 2021 16:28


Neden yenildik sorusu uzun zamandır anlamsız oldu. Dünyada yenilen tek biz değiliz ama çok ülkede sosyalistler ayağa kalkabilirken bizde böyle olmadı. Bunun nedeninin sorulması gerekir.

Önceki bir yazıda ilk neden olarak yenilenememeyi belirtmiştim. İnsanlar teorik olarak aynı şeyleri tekrarlıyorlar ve inandırıcılıkları da bulunmuyor.

Buna önemli bir faktör daha eklenmesi gerekiyor: artan sayıda insan örgütlerden uzak duruyor ve hatta örgüt nefretinden bile söz edilebilir. Şu veya bu örgütten değil, insanlar kendilerini sosyalist bile görseler genel olarak örgütlerden uzak duruyorlar. Bazı örgütlerden özellikle nefret ediliyor ve onlar da bu nefreti artırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bunlara dert anlatmak gerekmez, tartışma yapmak hiç gerekmez, ne halleri varsa görsünler…

“Bağımsızlar” gibi anlamsız bir ad da verilen ve örgütler dışında faaliyet göstermeyi seçen bu sosyalistler üç yıl kadar önce HDK-A(Avrupa) kuruluşunda tanınmak zorunda kalınmıştı. HDK-A örgütler ve bağımsızlardan oluşacaktı ve ikisinin bileşimi olmayacağı gibi bir araya gelen örgütlerden de bir şey olmayacağı kısa sürede ortaya çıktı; oluşum dağıldı.

Dünyayı değiştirmek istiyorsanız bunun için örgütlü olmanız gerekir. Bu fazlasıyla genel bir belirlemedir. Örgüt ama nasıl bir örgüt?

Legal mi, illegal mi, yarı legal mi, gevşek bir örgütlenme mi; nasıl?

Örgüt teorisi gerçekte kendini yeniden üretememenin özel halidir denilebilir. Eskinin teorilerini tekrar edenler aynısını örgüt konusunda da yapıyorlar.

Marksist Leninist örgüt, taban demokrasisi en çok duyulan sözcüklerdir.

Ülkede yıllardan beri uygulanan haliyle ilk örgüt tipinin çıkmaza girdiği rahatça görülebilir. Çok sayıda kişi, örgütlü veya örgütsüz, şu veya bu örgüt merkezinin ne söylediğine inanmıyor. Bol miktarda yalan söyleniyor, durum aşırı abartılıyor, ajitasyon ve süslü lafların sorunlara çare olacağı sanılıyor ve olmuyor.

30 yıl önce bu yöntem en azından bir süre tutabiliyordu. Şimdi tutmuyor çünkü iletişim araçlarının gelişmesi sonucu kim, nerede, ne yapıyor, filanca durum gerçekte nedir; öğrenmek kolaylaşmıştır.

Hiç kimse yüzde 100 gerçeği ifade edemez çünkü gerçeğin ne olduğu ona bakış açınıza da bağlıdır, ama her durumda yüzde 70-80 gerçekten geriye gitmemek gerekir. Gitseniz bile yalanların, abartmaların ortaya çıkması eskisinden çok daha çabuk oluyor. Güven yıkılıyor, insanlar uzaklaşıyor…

Bu insanlar “kaçaklar, korkaklar” vb türünden türlü çeşitli suçlamayla karşılaşabilirler; “o zaten yaramazdı” da denilebilir ama bunların hiç birisi sorulması gereken soruyu ortadan kaldırmıyor: neden gidiyor bu insanlar?

Ayrılanları suçla, tamam da bir de örgüt olarak kendine bakman gerekmez mi?

Gerekmiyor…

İnsanların örgütlerden uzaklaşmalarında sorumlu kişilerden duydukları büyük hayal kırıklığı da küçük rol oynamıyor. Herkes yanlış yapabilir, şu veya bu konuda yetersiz kalabilir; bu durumda eski konumunu bırakır, kapasitesine daha uygun başka bir örgütsel konuma geçebilir.

Lafta böyledir ama pratikte başka türlüdür.

Şu veya bu nedenle merkez komitesine girmiş, hele de parti başkanı ya da genel sekreter olmuş birisini (konumunun adı bu olmayabilir ama buna benzerdir) yerinden oynatmak mümkün değildir.

Seçilir ve bir daha seçilir ve bir daha seçilir… Ya da seçime gerek de yoktur; o yere çıkan ölünceye kadar inmeyecektir.

Sosyalist ülkelerin tarihinde benzer durumla karşılaşırsınız. Ölmeden önce görevini bırakmak zorunda kalan parti genel sekreterleri ya Kızıl Ordu müdahalesiyle devrilmiştir ya da az sayıda örnekte politik büro tarafından görevden alınmıştır. Kruşçev ve DAC’de Ulbricht ikinci kategoriye girerler. Dubçek ve Macaristan’da Nagy ise ilk kategoriye…

Geri kalanlar ise ki büyük çoğunluğu oluştururlar ancak ölünce yerlerini boşaltmışlardır. Bazı insanlar sürekli başarılıdır ve yaşlı olmaları önemli değildir. Burası tamamdır ama herkes mi böyledir?

Hiç kimse ağır hata yapmamış mıdır? Mesela Çavuşesku? Mesela Mao?

Normalde insan hatasını görür ve kendisi çekilir. Kendisine daha uygun bir yer arar.

Lenin, ısrarlarına rağmen Brest-Litovsk Antlaşması merkez komitesi tarafından kabul edilmeyince MK’dan çekileceğini açıklar. Antlaşmaya karşı olan çoğunluk bunun sorumluluğunu kaldıramayağını belirterek antlaşmayı kabul eder.

Herkesten bu düzeyde önderlik beklenmez tabii…

Bu arada bir soruyu da unutmamak gerekir:

Örgütlerinden şikayetçi olanlar, şu veya bu örgüt sorumlusuna veryansın edenler, bu kişinin ya da kişilerin kendilerinin de bir dönemdeki katkısıyla o konumda bulunduğunu hatırlamalıdır.

Şikayetlerinde haklısın da sen bunlara karşı ne yaptın?

Bu konuda imkanlar eskisine göre fazlalaştı çünkü herhangi bir örgüte bağlı olmadan insanlar ister bireysel olarak isterse sivil toplum kategorisine giren örgütlerde çalışarak etkili işler yapıyorlar.

Sosyalist harekette varlık gösterebilmek için şu veya bu örgüte ihtiyacı olmayan insanların sayısı artıyor. Örgütlerin kalitesinin gittikçe düşmesi bu insanları daha da artırıyor.

1970’li yıllardan başlayarak sosyalist örgüt teorisi de değişim geçirdi.

Bu işin başlangıcı parti ve sendika gibi klasik örgütlerden uzak duran ve kendi eylemliliğiyle örgütlerini yaratan 1968 hareketidir.

Başka yazıların konusudur.

Okura 68’den Ne Kaldı? kitabını bulup okumasını öneririm.