Şuanda 190 konuk çevrimiçi
BugünBugün2442
DünDün2340
Bu haftaBu hafta6764
Bu ayBu ay6764
ToplamToplam10475188
Esas olan başarısızlıktır! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 13 Ocak 2024 02:33


Fransızların güzel bir sözü vardır: asıl olan hatadır ve doğru, hatanın yanıldığı yerde başlar.

Bu belirlemeyi doğru yorumlamak gerekir.

Hiçbir zaman yüzde yüz doğru yoktur. Hangi konuda olursa olsun yüzde 80’e kadar çıkabiliyorsanız, epeyce iyisiniz demektir.

Yüzde yüz hata da yoktur; her hatanın içinde doğrular da vardır. Sorun, bunların neler olduğunu bulup çıkarabilmektedir.

İnsanın yeteneklerinin sınırını anlayabilmesi ancak yetersizlikle karşılaştığında, belirlediği sınırı aşamadığında ortaya çıkar. Sınırınızı anlamak ancak başarısızlıkla mümkündür. Yapmaya çalıştığınız ama olmadı, demek ki buraya kadardır.

Burada başarısızlığın olumlu tarafını görmek gerekir. Belirli bir sınıra kadar gelebildiniz, bu başarıdır; ama aşamadınız, başarısızlık burada başlar. Başarısızlıktan hemen morali bozulan, başarısızlık içindeki başarılı tarafı göremeyen ve bunu geliştirmeye yoğunlaşmayan kişiler kaçınılmaz olarak yolda kalırlar.

Sürekli olarak negatiflik yayan insanlar sıkıntı verir. Başkalarından şikayet ediyorlar, nasıl haksızlıklara uğradıklarını anlatıyorlar da anlatıyorlar. İçlerini döküyorlar ve buradan bir şey çıkmaz.

Düşmanlarından şikayet etme, onların hakkından gel!

Şikayet ederek çeneni yoracağına kafanı yor ve hakkından gelmenin yolunu bul.

Hangi alanda olursa olsun sürekli ileriye gidebilmenin yolu kimseyi rakip görmemekten, onun düzeyini kıstas almamaktan geçer.

Bu nedenle olsa gerek, varlıklarından şikayetçi olmadığım düşmanlarım az değildir. Kimseyi rakip görmedim, benden iyi olanı kolayca kabul ettim ve ondan öğrendim. Çok kişi aynı şeyi yapmıyor. Türkiye insanının temel özelliklerinden birisi kifayetsiz muhterisliktir. Başka bir deyişle büyük ihtirasları vardır ama bunları gerçekleştirecek çap yoktur. Çapını büyütmeye çalışmak yerine, bir türlü düzeyine ulaşamadıklarına düşman olur. Buradaki tipik davranış şekli de düzeyine bir türlü ulaşamadığını küçültmeye çalışmaktır.

Büyüklük göreli bir kavramdır, neye göre büyük?

Karşı tarafı küçültünce siz büyümezsiniz ama aranızdaki fark azalır.

Ne diyelim, bu da bir çeşit büyümektir! Sonuçta varılan yer –gerçekten küçültebiliyorsanız eğer- iki küçüktür ve bu da marifet değildir.

Bu nedenle yerini bilmek önemlidir, kendini başkalarıyla karşılaştırmamak önemlidir.

Bazen kendini bir şey sanan ama herhangi bir özelliği bulunmayanlara da gerçek yerlerini gösterebilmek önemli olur.

Küçüğe küçük demek onu küçük görmek değildir.

Bu tür insanların çabuk hakkından gelmeyi öğrendim.

Başarı inandırıcı bir güçtür ama dikkat edin ve başarınızdan sarhoş olmayın.

Mütevazi olun, demiyorum, gerçekçi olun.

Mütevazilik de gerçeği tahrip eder. Neyse, odur; kendinizi ne abartın ne de küçümseyin.

Yüzde yüz objektiflik olmaz ama yüzde 70-80’e ulaşabiliyorsanız, iyidir.

Başarısızlıklarla büyümenin nasıl mümkün olduğuna örnek istiyorsanız Che Guevara’nın hayatına bakın.

Küba devriminin önde gelen kadrolarından birisi olmak dışında Che’nin başarısı yoktur.

Küba’da sanayi bakanı iken “sosyalizmin yeni insanı” konusunda denediği yol başarısız olmuştur.

Devrimi yaymak için Kongo’ya gider ve orada geçirdiği zaman, kendi ifadesiyle, başarısızlığın tarihidir.

Bolivya’ya gider ve orada da başarılı olamaz.

Che efsanesinin doğması, peşpeşe gelen başarısızlıklara rağmen dönemi çok iyi değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır.

Fidel Castro’nun ölümünün ardından sözleriyle; “tarihte bir insanın bu kadar kısa zamanda bu kadar çok insan tarafından sahiplenilmesinin başka örneği yoktur.”

Neden, derseniz; 1968 dönemidir.

Bu dönem simge bir tarih olan 1968’de değil, 1960’lı yılların başında başlar.

O yılların kendine özgü psikolojisi vardır.

20. yüzyılın ikinci yarısında dünya çapındaki hareketin simge ismi olduğunuzda ölümsüzleşmişsiniz demektir.

Bu büyük başarı ard arda gelen başarısızlıklar üzerinde yükselir.

Che’yi Che yapan amaçlarını her şeyin üzerinde tutması ve bağlarından kurtulmasını bilmesidir.

İkinci eşi Aleida’dan ilk kızı babasının annesine “istersen hoşuna giden erkeğe kahve ikram edebilirsin” dediğini, annesinin de buna tepki gösterdiğini yazar.

Gideceğim ve dönmeyeceğim! Anlatılan budur.

John Lee Anderson’un Türkçe’de de yayınlanan Che biyografisi yaklaşık şu sözlerle başlar:

Bir devrimin önde gelen isimlerinden olan, dünya çapında tanınan, sanayi bakanı, dört çocuğu bulunan bir insanı Bolivya dağlarına götürenin ne olduğunu merak ettim.

Çocuk sayısı beştir aslında. Şilili politik mülteci olan önceki eşinden de, benim küçük Mao’m, dediği bir kızı vardır.

Kız gerçekten Mao’ya benzemektedir.

Demek ki başarısızlıkların da büyük getirisi olabiliyormuş…

Dönemine göre tabii…

Che Guevara –Kısa Uzun Bir Hayat kitabını E-Kitap olarak bulabilirsiniz.