Şuanda 34 konuk çevrimiçi
BugünBugün2293
DünDün2340
Bu haftaBu hafta6615
Bu ayBu ay6615
ToplamToplam10475039
Gece, gündüz ve yine gece gelir... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 14 Şubat 2024 09:50


Bazı belirlemeleri ciddiyetsiz bulurum. Mesela en karanlık gecenin de sabahı vardır gibi…

Hayat bitmiyor ki, biraz bekle, gece yeniden geliyor, sonra sabah, sonra yeniden gece…

Hayatı bir yerde kesen böyle belirlemeler doğru değildir.

Gündüz iyi gece kötüdür de denilemez.

Gece, gündüze benzemez.

Gecenin farklı insanları, hayatın farklı akışı vardır.

Gündüze alışan geceyi yapamaz ya da tersi…

1973-1976 arasında Hacettepe Hastanesi Çocuk Biyokimya’da kimyager olarak gece çalıştım.

Birkaç ay işe alışmanın ardından akşam 17.30’da giriyordunuz, sabah 8.30’a kadar, aralıksız…

Cumartesi-Pazar 24 saat iştesiniz.

Ardından üç gün üç gece boşsunuz, dördüncü gün akşam işe gidiyorsunuz.

Bu zaman içinde işyerine uğramak zorunda değilsiniz, Ankara’da bile bulunmayabilirsiniz…

Sağlı personeli olarak iyi para kazanıyordum.

Bu yıl daha sonra genel adıyla Acilciler olarak tanınacak örgütün 50. yılıdır.

Bu iş olmasaydı, bu örgüt biraz zor kurulurdu.

İlk teksir makinesini, ilk silahları maaşımla almıştık.

Aradaki üç gün boşlukta İstanbul’a, başka yerlere gider gelirdim.

Dahası, Türkiye Devriminin Acil Sorunları’nın ilk halini gece laboratuarda nöbetçiyken yazdım. Gündüz ekleme çıkarma yapardım.

Gece yarısından sonra çok az insan gelir. Bazı günler acil işler dolar ama bunlar istisnadır.

Unutmadığım bir yüz vardır.

Gece yarısından sonra bir albay, yüzünde çaresiz bir ifade ve elinde iki kan tüpüyle geldi.

Çabuk olsun diye kendisi getirmiş…

Çocuğu yeni doğmuş, kan uyuşmazlığı var, bilirübin tahlili…

Adama çay verdim, sakinleştirdim, tahlil 20 dakika kadar sürer, çıkan sonucu ilgili servise telefon açıp bildirdim. “Servise gitmenize gerek yok,” dedim. Adam bir şey söylemeden gitti ama öyle bir bakışı vardı ki, bu kadar minnettarlık dolu bakışı bir daha görmedim.

Zaman değişir, ortam değişir, gecenin hayatı da değişir.

Gece gündüzden daha iyi ya da kötü değildir.

Gece bana birkaç işi birlikte yapmayı öğretti diyebilirim.

Bu öğrenme daha sonra gündüze de geçti.

O yılların Ankara’sında gecenin en pis yanı sabah kentin kömür dumanıyla sisli havasında eve gitmekti. Hacettepe Hastanesi’nden Kızılay’a kadar yürüyor, oradan Yenimahalle otobüsüne biniyordum.

Kömür dumanı o kadar yoğundu ki bazen boğazım yanıyordu.

O dumanı çok soluyan insanlar daha sonra ciğerlerinden rahatsızlandılar.

Yenimahalle’nin havası iyiydi ve gündüz mecbur kalmadıkça kent merkezine gitmezdim.

Yüksek lisansı çalışırken yaptım ve ODTÜ o yıllarda kentin dışındaydı.

50 yıl önce yanlış hatırlamıyorsam Mayıs’ta yüksek lisans bitti, sınavına girdim ve bid daha da ODTÜ’ye gitmeye fırsat bulamadım.

Zaten 1976 Mayıs’ında Ankara’dan taşınacaktım.

Beylerderesi’nden sonra çevremdeki çember daralıyordu.

Polis kuşkulanıyordu ama ne olduğumu çıkaramamıştı.

Üniversite bitirmiş, yüksek lisans yapmış, dört aylık kısa askerliğe bile gitmiş, devlet memuru olarak çalışan kişiden kuşkulanmak kolay değil tabii…

Artık bu kentten gitmem gerekiyordu ve gittim.

Ankara benim için sadece gündüzlerin değil gecelerin de kentidir.

Ankara mı İstanbul mu diye sorarsanız, Ankara derim.