Şuanda 188 konuk çevrimiçi
BugünBugün2041
DünDün2340
Bu haftaBu hafta6363
Bu ayBu ay6363
ToplamToplam10474787
Esas olan göçtür ve yerleşiklik sürekli değişir PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 04 Haziran 2024 06:59


İnsanlık tarihinde esas olan göçtür (konuyla ilgili yazıma bakınız). Bunun anlamı şudur: tarih boyunca yeni gelenler yerleşikleri ya yerinden etmiş ya da onlarla değişik oranlarda karışık yaşamıştır. O sırada yerleşik olanlar da muhtemelen başkalarını yerlerinden edip yerleşik olmuşlardır.

Bilinen örnekleri tekrarlarsak…

ABD, Avrupa’dan gelen göçmenlerin Kızılderilileri savaşlarla yerlerinden sürmesiyle kurulmuştur.

Güney ve Orta Amerika’da İspanyollar ve Portekizliler yıllarca yerli halklar üzerinde egemenlik kurmuş, çok sayıda İspanyol ve Portekizli bu bölgeye yerleşmiştir. O kadar ki bölgenin dili değişmiş, İspanyolca ve Portekizce olmuştur.

Rusya’nın imparatorluk yıllarındaki yayılması daima Ruslaştırma politikasıyla birlikte ilerlemiştir.

Başka örnekler de verilebilir.

Her çeşit imparatorluk yayılmacıdır. Osmanlı Balkanlar’da yayılırken Anadolu’dan buraya Müslüman kitle taşımış, bu kitle yaklaşık 400-500 yıllık yerleşik hayattan sonra bölgede bağımsız devletlerin kurulmasıyla büyük oranda Anadolu’ya sürülmüştür.

Bu da bir çeşit sürgündür, öyle değil mi?

Bir yere önce gelip yerleşmiş olmak, o yerin sahibi olunduğu anlamına gelmez.

Anadolu’ya gelelim…

Kuzey Kürdistan olarak adlandırılan bölgenin önemli bölümü Batı Ermenistan değil midir?

Van, 20. yüzyılın başlarına kadar önemli bir Ermeni kenti değil midir?

Ermenilerin sürülmesi Türk-Kürt ortaklığıyla yapılmamış mıdır?

Tarihi geriye çevirme çabaları boşunadır.

Geriye gitmenin sonunu bulamazsınız.

Yerleşikliğine son verilmiş “kadim halk”tan mutlaka daha öncesi de vardır.

Yıllar önce bir yerleri almış olmayı kutlamanın anlamı bulunmuyor. Bu işgali kınamanın da anlamı bulunmuyor. Tarihten hiç ama hiç anlamıyorlar. Tarih göçler, savaşlar ve işgallerle doludur. 1071 Malazgirt Savaşı, 1453 İstanbul’un fethi ile övünmek yersizdir, anlamsızdır. Bunları kınamak ise resmen aptalcadır.

Tarihi yüzlerce hatta binlerce yıl geriye götüremezsiniz.

Balkanlardan bir örnek…

Sırbistan’a göre Kosova ABD tarafından bölgeye kondurulmuş yapay bir devlettir.

Sırpların politik ve dini olarak kutsal gördükleri bölgeler Kosova içindedir.

Mesela Sırp Ortodoks Kilisesi için Kosova başkenti Priştina ve çevresi kutsal yerdir.

Osmanlı’nın Sırpları ve müttefiklerini yendiği, Sırp tarihinde sürekli hatırlanan Birinci Kosova Savaşı (Amsfeld), Priştina yakınındadır.

Kosova, ABD desteğiyle yaşamaktadır.

Sırbistan eskiden beri Rusya ile müttefiktir ve Rusya’nın Balkanlar’daki gücünün kırılması için Kosova’nın kurulmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Ülkeyi ilk tanıyanlardan birisi Türkiye’dir.

Arnavutluk başkenti Tiran’da “15 Temmuz Anıtı” görebilirsiniz ek olarak…

Kosova Arnavutları devletleri için mücadele yürüttüler ama kendi güçleriyle sonuca ulaşmaları mümkün değildi.

Kürtlerin kendi güçleriyle Rojava’yı kurması mümkün olmadığı gibi, Arnavutlar da aynısını Kosova için yapamazdı.

ABD bugün Rojava’nın yaşamasını sağlıyorsa bunun önde gelen nedeni kendi çıkarıdır. İran’ın Suriye’yi egemenliği altına almasını engelleme politikasıdır.

ABD iki bölgeden de çekilirse ne Kosova kalır ne de Rojava…

Bolca suçlamalar yaparak kendinizi tatmin edebilirsiniz ama bu çözüm değildir.

Mevcut durumda birlikte yaşamanın yollarını bulmak zorundayız.

Bu da tarafların karşılıklı taviz vermesiyle mümkündür.

Tavizlerin sınırı tartışılabilir.

Taviz vermek istemeyenlere de “gücün varsa al” denir.

“Haklıyız çünkü güçlüyüz.”

Son tahlilde diyelim geçerli anlayış budur.

 

Anlamayana gerekli şekilde anlatanlar çıkacaktır.