Şuanda 94 konuk çevrimiçi
BugünBugün2814
DünDün5224
Bu haftaBu hafta36604
Bu ayBu ay100001
ToplamToplam10443894
Modernizm / Postmodernizm (1) PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 17 Haziran 2024 05:22


Şu konuya girelim bakalım…

İlk olarak belirtmek gerekir: modernizm / postmodernizm meselesi alıntılar yaparak tartışılmaz. Değişik yazarları okursunuz, kendinize göre sentezlersiniz, ardından görüşünüzü ve gerekçelerini ifade edersiniz. Diğeri alıntılar savaşıdır ve genellikle anlaşılmadan aktarılan alıntılarla da ileriye gidilemez.

Bugüne kadar konuyla ilgili görüşlerini belirten değişik yazarlarda görebildiğim ortak özellik şudur: modernizmi bilmiyorlar. Modernizmi bilmeyince de postmodernizmi anlamamaları normal oluyor.

Modernizm sömürgecilik temeli üzerinde yükselir. İngiltere ve Fransa gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde doğan modernizm temelini sömürgecilikten alır. Bunlar aynı zamanda iki büyük sömürge imparatorluğudur.

Modernizm köle emeği üzerinde yükselir.

Afrika’nın soyulması Avrupa’nın değişik alanlarda gelişmesinde önemli rol oynar.

Afrika’nın soyulmasını sadece yer altı kaynaklarının talan edilmesi olarak görmemek gerekir. Kıtadan birkaç milyon olarak tahmin edilen genç nüfusun gemilerle Atlantik üzerinden Amerika kıtasına taşınması ve köle emeği olarak plantasyonlarda kullanılması söz konusudur. ABD’deki, Küba’daki ve Antiller’deki siyahlar Afrika kökenlidir.

ABD aydınlanması ve demokrasisinde de ırk ayrımı ve köleciliğin rolü açık olarak görülebilir.

Bunlar yıllar önce hem de Frantz Fanon gibi tanınmış kişiler tarafından yapılmış saptamalardır. Fanon marksisttir ama Avrupa marksizmini reddeder, Afrika marksizmini savunur. Bu marksizmde sömürgeci ülke ve yerli ortaklarıyla ayrıcalıklı ilişkisi nedeniyle işçiler gerici olarak görülür; anti sömürgeci asıl güç köylülerdir.

2016’da Fransızca yayınlanan ardından Almancaya çevrilen Achille Mbembe’nin adı Düşmanlık Politikası olarak çevrilebilecek kitabı da aynı olguya işaret eder.

Bunu 50 yıldan fazla zaman önce Adorno da belirtmişti: barbarlık uygarlığın öteki yüzüdür.

Modernizm yok, modernizmler vardır.

İlk çeşidi burjuva modernizmidir: üretici güçlerin gelişmesi, nüfusun kentleşmesi, eğitim düzeyinin yükselmesi, kadınların çalışma hayatına girmesi…

İkinci çeşidi; Sovyet modernizmidir. Yukarıdaki amaçlara üretim araçlarının kolektif mülkiyetiyle ulaşılmasıdır.

Üçüncü çeşidi; kapitalizm ve sosyalizmin değişik unsurlarını birleştiren ve pazar sosyalizmi olarak adlandırılan Çin çeşididir. Vietnam ve Küba’daki uygulamalar için de aynı adlandırma kullanılmakla birlikte bunlar Çin’den farklıdır.

Bitmedi; Almanya’da sosyolog Ulrich Beck’in “reflexive Moderne” tezi vardır. Kendine dönen ya da kendini vuran modernizm denilebilir.

Modernizmle sağlanan büyük ilerleme aynı zamanda insanlık için büyük tehlikeleri de getirmiştir. Nükleer enerji en önemlisidir. Bırakalım nükleer silahları, nükleer enerji hem ucuz hem de tehlikeli bir enerjidir. Nükleer santrallerde sürekli küçük kazalar yaşanıyor ve genellikle hemen açıklanmıyor. Çernobil gizlenemeyecek kadar büyük kazaydı.

Almanya ve İsviçre geçiş dönemi yaşayarak nükleer enerjiden çıkmaya ve su, rüzgar, güneş üzerinden yenilenebilir enerjiye geçmeye karar verdiler.

Bir başka büyük kötülük hava kirliliğidir. Bilgisizlik nedeniyle yıllarca çevre tahribatının kapitalizme özgü olduğu sanıldı. Tek örnek vereyim: Bulgaristan’ın sanayi kenti Pilovdi’deki hava kirliliğiyle ilgili rakamlar “devlet sırrı” gerekçesiyle yıllarca açıklanmadı. Rakam açıklanmasına gerek de yoktu aslında, nefes alsanız durumu anlıyordunuz.

Eski sosyalist ülkelerden geçerek Karadeniz’e dökülen Tuna Nehri derseniz akarsu değil akan lağımdı.

Modernizm, Habermas’ın savunduğu gibi tamamlanması değil, geride bırakılması gereken bir anlayıştır, uygulamadır.

Kapitalist modernizmin durumu ortada…

Sosyalist modernite de başarısızlıkla sonuçlandı.

Genelleme olarak konuşulursa bu iki alternatif modernitenin başarısızlıkları olmasaydı bugünkü durum teorik düzeyde de farklı olurdu.

Post modernizmin değişik tanımları bulunuyor.

En önemli özelliği, bence, büyük teorilerin bittiğini savunmasıdır.

Büyük teoriler –bu aynı zamanda büyük genellemeler demektir- bitmiştir.

Gerçek parçalıdır, bütünsel değildir.

Gelecek yazıda bu konu üzerinde duracağım.

Okurlara bir hususu önemle hatırlatırım: konuyu dağıtmayalım. Sosyalist ülkelerin tarihi, büyük çevre kirliliği konusunu yazdım. Bkz. Sosyalizmden Kapitalizme Geçiş – Bulgaristan ve Romanya Örnekleri. Drive’da Engin Erkiner Kitaplar olarak ararsanız karşınıza çıkar. Veya www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com a bakmanız gerekir.

 

Sürecek…