Şuanda 101 konuk çevrimiçi
BugünBugün1270
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8994
Bu ayBu ay8994
ToplamToplam10477418
CHP kurultayı PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 24 Mayıs 2010 07:58


Kemal Kılıçdaroğlu yeni CHP Başkanı seçildi. Kendisinin bundan sonraki icraatı nasıl olursa olsun, Türkiye siyasetinin Deniz Baykal’dan kurtulmuş olması bile yeterince sevindirici bir gelişmedir.

Bu yazıda Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kurultay’da yaptığı uzun konuşmanın ortaya koydukları üzerinde durmaya çalışacağım. Kendisi her ne kadar yeterince tecrübeye sahip olmadığını söylüyorsa da, konuşması, kendisinin ve danışmanlarının ileri bir tecrübe birikimine sahip olduklarını gösteriyor.

Kılıçdaroğlu konuşmasında sol bir imaj çizmeye çalıştı, ama bunu yaparken de –birkaç konu dışında- somut bir söylem yerine, genel terimlerle ve hitap ettiği kesimlerde herkes tarafından kabul görebilecek şekilde konuşmayı tercih etti.

Örneğin Kürtler konusunda somut hiçbir şey söylemedi. Bütün kimlikleri kabul ettiklerini söyledi, ki bunu herkes kabul ediyor. Örneğin Türk üst kimliği kabul edildikten sonra kişinin kendisini Kürt olarak tanımlaması artık MHP’ye bile ters gelmiyor.

Kılıçdaroğlu, bunun dışında, bölgenin ekonomik geriliğinden ve halkın yoksulluğundan söz etti. Bu saptama yıllardan beri yapılıyor: Halk yoksul, bölgeye yeterince yatırım yapılmıyor ve Kürtler de bu nedenle dağa çıkıyorlar. Bölge ekonomik olarak kalkınırsa sorun çözülecektir!

Kılıçdaroğlu’nun ilk konuşmasında kritik konularda genel geçer bir söylem kullanması kendisi açısından normaldir. Yeni CHP, çok sayıda küskünü partiye yeniden kazanmaya çalışıyor. Geniş bir çevreyi toparlamaya çalışmanın böyle bir riski de vardır: kritik konularda herkesin kabul edebileceği ortalama ifadeler bulmak zorunda kalırsınız.

Kılıçdaroğlu, CHP’den giden Kürt oylarını da kazanmak istiyor. Bu nedenle de “terör”e özel bir vurgu yapmadı. Hükümeti “terör ile mücadelede zayıf kalmak”la eleştirmedi. Kürtlere antipatik gelen bir söylemle onlara yaklaşamazsınız…

Kılıçdaroğlu özelleştirmeler konusunda da bir şey söylemedi. Bunun yerine işsizlikten söz etti ki, bunu da herkes kabul edebilir ya da zaten herkesin bildiği bir saptamadır.

Bu durumda sol görünüm, “faşizme geçit yok” ve CHP’yi “sol bir parti” olarak tanımlamanın ötesine gidemeyecektir.

Bunun dışında AKP iktidarının görünür başka zayıf noktaları var. Bunların başında yolsuzluklar geliyor. Her düzeydeki AKP yöneticisinin nasıl zenginleştiği, çocuklarının ve akrabalarının büyük bir hızla nasıl milyoner olduklarını yıllardan beri toplumun gözü önündedir. Kılıçdaroğlu, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasından yana olduklarını açıklayarak, bu dokunulmazlık arkasına gizlenilerek yürütülen hırsızlık ve yolsuzluğun TBMM’ne kadar uzandığını, herkesçe bilinen bu gerçeği bir kere daha vurguladı.

Kılıçdaroğlu konuşmasının önemli bir bölümünü hırsızlık ve yolsuzluk üzerine kurdu.

Önemle üzerinde durduğu ikinci nokta ise, parti içi demokrasinin geliştirilmesiydi. Burjuva siyasetinde bile bu konuda büyük bir rahatsızlık var. Bütün partiler lider partisi durumunda… Bu konuda AKP ve MHP de CHP’den pek farklı durumda değildir. Kılıçdaroğlu ve ekibi parti içi demokrasiyi nasıl geliştirecek, bu konuda somut bir şey söylenmediği için henüz bilinmiyor. Yapılması gereken öncelikli işin, Siyasi Partiler Yasası’nın değiştirilmesi olduğu ise ortadadır.

Kılıçdaroğlu, buna bağlı olarak, seçim barajının indirilmesinden söz etti.

Bunların gerçekleştirilmesi için ne oranda somut adımlar atılacağını göreceğiz.

Eğer milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yolsuzlukların üzerine gidilmesi, seçim barajının düşürülmesi ve parti içi demokrasinin geliştirilmesi için ilgili yasanın değiştirilmesi konularında somut bazı adımlar atılırsa, sadece bunlar yapıldığında bile, CHP belirli bir yükselişe geçecektir.

Peki o zaman sosyalist sol ne yapacak?

Bir bölümünün CHP’ye katılacağını şimdiden söylemek mümkündür. Hatta değişik sosyalist partiler içindeki bazı kişilerin şimdiden bunun hazırlığını yaptıklarını belirtmek de mümkündür.

Bir başka kesim, CHP ile yakınlaşma, değişik konularda ittifak yapma olanaklarını aramaya yönelecektir. Kılıçdaroğlu, Ecevit değil, ama partinin yükselişe geçmesi durumunda, 1970’li yıllara göre çok daha zayıf durumda olan sosyalistlerin bundan daha fazla etkileneceklerini görmek zor olmasa gerektir.

Sosyalistlerin bir başka kesimi ise, CHP ile açık mücadeleye yönelecek ve bu parti ile herhangi bir uzlaşmayı reddedecektir. Yapılması gereken de bu olmakla birlikte, istemekle yapmanın arasındaki önemli ayrımı gözden kaçırmamak gerekiyor. Ne istediğinizi biliyorsanız ama onu nasıl yapabileceğinizi aşağı yukarı da olsa bilmiyorsanız, ne istediğinizin de fazla önemi yoktur. Sosyalist sol, bugünkü görünümüyle, CHP ile mücadelede hiç de umut verici bir görünüm çizmiyor. Zayıf olan varlığının bir bölümünü CHP’ye kaybetmesi bile söz konusudur.

Şimdiki durumda CHP’deki değişimin tek “hayırlı” sonucu, Deniz Baykal ve ekibinin önemli bir bölümünün dışlanmış, gitmiş olmasıdır.