Şuanda 99 konuk çevrimiçi
BugünBugün1948
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9672
Bu ayBu ay9672
ToplamToplam10478096
Yüksel Eriş, Öcalan ile görüşmüş müydü? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 15 Ağustos 2010 15:26


Hayır, görüşmemişti. Mihrac Ural bunun aksi yönde, Abdullah Öcalan’ı da şahit göstererek bir yazı yazmış. Yazılanın gerçekle ilgisi yoktur.

Abdullah Öcalan ve sonraki PKK’nin önde gelen kadrolarından bazı kişiler ile konuşan Cahit’tir. Abdullah Öcalan Ankara’da böyle bir görüşmeden söz etmiş, Mihrac da hemen atlayıp “mutlaka Yüksel’di” demiş, Yüksel’i tanımayan Öcalan da yanlış hatırlayarak onaylamış olsa gerektir.

Necati ve ben 1975 yılı sonlarına kadar esas olarak Ankara’da idik. Ben arada İstanbul’a da gidip geliyordum.

Yüksel, okulu bitirdikten sonra Ankara’da nadiren bulunurdu. Bu kentten giderken bildiği her çeşit ilişkiyi, örgütlü veya örgütsüz, görüşme ve hatta tanışma düzeyinde olan bilgilerini, ilişkileri bile bize devretmişti. Ne Abdullah Öcalan’dan ne de Kürtlerden hiç söz etmemişti.

Öcalan, 1974 yılında Ankara Yüksek Öğrenim derneği (AYÖD) çevresindedir. THKP-C ve THKO’da olduğu gibi, ilerde PKK adını alacak örgütün şekillenmesinde de Ankara’nın önemli payı vardır.

Biz de Ankara kökenli bir örgütüz ve bir süre sonra kurulacak UKO’yu (Ulusal Kurtuluş Ordusu) sadece isim olarak bilirdik. Herhangi bir temasımız olmamıştı. Bu örgüt daha sonra PKK oldu.

Bu yalanın amacı nedir?

Soru abes gibi görünebilir.

Mihrac Ural bu, yalan söyler, sen inanmayacaksın.

Yüksel, Öcalan’ı (ki o yıllarda kimsenin bilmediği bir isimdi) tanısa ne olacak tanımasa ne olacak!

Mihrac’ın derdi kendini önemseteceği bir fırsat bulmak…

Apo, Yüksel’i tanırmış, ben ikisini de tanırım…

Yaaaa, gördünüz mü! diyecek…

Soytarı işte, ne yapacaksın…

Pisliklerinin ötesinde hiçbir becerisi, hiçbir özelliği olmayan bir kişi…

Bu tür yöntemlerle kendini önemsetmeye çalışıyor.

Kürtlerin arasında isim olarak beni bilmeyen insan azdır.

Özgür Gündem’de sonra çıkan Özgür Ülke’de yıllarca köşe yazarlığı yaptım. Özgür Politika’da beş yıl yazdım. ROJ TV ve farklı isimlere sahip önceki kanallarda defalarca değişik programlara katıldım. Halen de katılıyorum.

Fırat Haber Ajansı gibi günde 50 bin ziyaretçisi olan bir sitede iki aydır haftada iki kez analiz yazıyorum.

Ama Abdullah Öcalan’ı tanımam…

Öcalan yakalandıktan sonra Özgür Politika’da “Öcalan neden Deniz Gezmiş değildir?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazıda Öcalan’ın neden bu şekilde davrandığını anlatıyordum.

Sonra Öcalan’ın avukat görüşmesi yayınlandı ve internete de konuldu:

“Erkiner benim ne yapmak istediğimi anlamış. Nefsini kurtarmaya girişmedi, diyor.”

Hiç kimse benim bu belirlemeyle övündüğümü gösteremez.

Herkes herkesi biliyor. Bir şey yapmışsan, zaten bilinir. Yapamamışsan, soytarılık yapmakla bir şey olmaz. Kendi reklamını yapmakla hiçbir şey olmaz.

Siz hiç Öcalan’ın “Ben Kürtlerin önderiyim” dediğini duydunuz mu?

Kendisi söylemez, başkaları söyler…

Mihrac Ural ne yapsın, önder olduğunu kendisinden başka söyleyen yok.

Ya da uyduruk isimlerle yazılar yazıyor ve kendi kendisini övüyor.

Allah ıslah etsin!

Böyle bir patolojik vakaya Allah da şifa veremez!

Ben kendimi her zaman bir Türk sosyalisti olarak gördüm ve Kürtlerin özgürlük mücadelesine de her zaman destek oldum.

Mihrac Ural’ın Suriye’de yaptığı gibi 30 yıldır yaşadığım bir ülkede Kürt halkının canına okunmasına karşı sessiz kalmam söz konusu olmadı.

Türkiye sosyalist hareketinde bazı uyanıklar vardır. PKK üzerinden sosyalist hareket içinde prim yapmaya çalışırlar. Üstelik bunlar Mihrac Ural kadar kalitesiz insanlar da değildirler.

Çabalarından sonuç alamadılar.

Bu da normal…

Bu ülkenin sosyalist hareketinde bir şey olacaksan, bir şey yaparak ol, başkalarının sırtına çıkarak olmaya çalışma…

Zaten sırtına çıkmaya çalıştıkların da aptal değiller. Bir süre sonra durumu anlıyorlar ve bu keneyi çamura atıveriyorlar.

Mihrac Ural bu kenelerden bir tanesidir.

“Abdullah Öcalan ile iyi tanışırdık. En sevdiği yemekler bizim evde yapılırdı. Acı biberi severdi” falan filan…

Soytarılığın bu kadarı olur mu derseniz, oluyor işte…

Abdullah Öcalan İtalya’da iken bu sayfada yazan kişilerden bir tanesi oraya gider.

Öcalan sorar:

“Daha önce hangi örgüttendin?”

“Acilcilerden…”

“O puştun örgütünden mi?”

İşte bu kadar!

Mihrac Ural…

Sen herkesi salak mı zannediyorsun?

Etmeye devam et…