Şuanda 353 konuk çevrimiçi
BugünBugün2093
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9817
Bu ayBu ay9817
ToplamToplam10478241
mihrac ural kitap okurmuş! çok komik! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 01 Ekim 2010 06:19


Aslında bugün İbrahim’in “Mihrac Ural’ın kıçındaki ihanet kılıçları” yazısının ikinci bölümü sitede yer alacaktı, ama ne yapayım!

Bu Mihrac Ural insanı güldürüyor!

Erkan Ulaşan’ın yazısını okuyunca, “dünyada bu kadar zavallı bir insan var mı acaba?” diye kendi kendime sordum.

Mihrac Ural’ın iddiasına göre, Nebil okumayı sevmezmiş. Biraz okuyunca uykusu gelirmiş! Pratik yönden gelişmiş olması da aslında bu durumdan kaynaklanıyormuş!!!

Allah Allah! Teorik olarak zayıf olmanın pratik yönden güçlü olmakla dengelendiğini de ilk defa duyuyorum!

Mihrac Ural bu! Soytarılığın her çeşidi bulunur…

Bakın size bir fıkra anlatayım:

Bir profesör pire ile deney yapıyormuş.

Deney malzemeleri: pire ve küçük bir çan.

Profesör çanı çalmış, pire sıçramış, ne kadar sıçradığı ölçülmüş.

Pirenin bir bacağını koparmış profesör. Çanı bir daha çalmış, pire yine sıçramış, ama daha az sıçramış.

Bir bacak daha koparılmış pire daha da az sıçramış…

Pirenin bütün bacakları koparılınca çan yine çalınmış, ama pire yerinden kıpırdamamış.

Profesör deney sonucunu yazmış:

“Bütün bacakları koparılan pire işitme duyusunu kaybediyor!”

Buradaki mantığın Mihrac Ural’ın mantığıyla ne kadar uyumlu olduğunu görüyorsunuz!

Birbiriyle ilgisiz şeyleri birbirine bağlamak!

Benim esas hayret ettiğim konu ise bu değil…

Yazıdan şöyle bir anlam çıkıyor: Nebil okumazmış! Ama Mihrac Ural okurmuş!

Şu adamın okuduğunu bir tek ben göremedim galiba…

Üç ay kadar Isparta Cezaevi’nde birlikte kaldık (İbrahim de vardı). Okuduğunu görmedim.

Yedi ay Konya’da kaldık. Gazeteden başka bir şey okuduğunu görmedim. Bazen eline bir kitap alır, birkaç sayfa karıştırır, bırakırdı.

Benim yazdığım yazıları okurdu. Herhalde en çok okuduğu bu olsa gerektir…

Devam etmeden önce bir noktayı belirtmem gerek:

Hiç kimsenin tahsil durumu hakkında bu güne kadar herhangi bir söz söylemedim. Önemli olan herkesin elinden geleni yapmasıdır. Kiminin tahsili şu kadar olur, kiminin bu kadar…

Ek olarak tahsil de her şeyi çözmez.

1989 ya da 1990 yılında TKEP Genel Sekreteri Merkez Komitesi Plenumunda (bu Plenum’a katılmamıştım) bu görevinden çekilmek istediğini söyler ve yerine de beni önerir. Neyse ki MK çekilmesini kabul etmemiş. Kabul etseydi, bu kez de ben bu görevi kabul etmezdim.

Tahsil düzeyim çok daha iyi, bir dünya dilini de biliyorum üstelik… Alanımda da oldukça başarılıyım ama bunlar parti sekreteri olmak için yetmezdi. Bu nedenle ben de istemezdim.

Kayda değer bilgisi ve kültürel düzeyi bulunmadığı, doğru dürüst bir eğitimi olmadığı halde, bunları varmış gibi gösterenlere ve hele de bunlarla hava atmaya kalkanlara ise kızarım.

Bu tipleri aşağılamak gerektiğine inanırım.

Sen kendin nesin ki de başkasının okumasıyla, eğitimiyle uğraşıyorsun!

Şimdi devam edeyim…

Mihrac Ural okumayı severmiş, okurmuş!

A be aslanım, sen üniversiteye giriş sınavlarına ne zaman katıldın?

1977’de değil mi!

Kaç yaşındaydın o zaman?

21!

Okumayı sevene bak! Kazık kadar adam olmuş, daha liseyi yeni bitirmiş!

Ben 22 yaşında beş yıllık ODTÜ’yü bitirmiştim…

Ya sonrası…

30 yıldır Suriye’desin…

Dünya çapında geçerli dört dil var: Başta İngilizce, sonra Fransızca, İspanyolca ve Almanca…

Hangisini bilirsin?

Hiç birini…

Suriye’de örgütten yürüttüğün paraları istifleyerek büyük bir servet yaptın.

Şam’da lüks bir evin var. Şu otoyolun yakınındaki ev…

Para sorunun yok yani…

30 yılda Şam Üniversitesi’nde bir bölümü bitiremedin mi?

Sen okusan okusan Kuran okursun…

Günahların, katlettiğin devrimciler her gece rüyana girmesin, kabuslar görmeyesin diye Kuran okursun…

Onun da yeterli olduğunu sanmıyorum…

Çetleşmelerinde yazıyordun ya, geceleri uyuyamıyormuşsun…

Devam edelim…

Efendim, Mihrac Ural yazı yazarmış!

Yazarmış da ne yazarmış?

Doğru dürüst bir şey okumayan ne yazabilir ki!

İş yazmakla olsaydı, Kemalettin Tuğcu ve Kerime Nadir büyük romancılar olurlardı.

Sen ise onlar kadar bile yazamazsın…

Kağıt ya da ekran doldurmayı yazmak mı sanıyorsun!

Kaç kitabın var efendi?

Sıfır!

Kimin umurunda senin yazdığın bilmem ne broşürleri…

Kendin yazar kendin okursun, o kadar!

Bak sana, o yüce yapıtlarını geleceğe bırakabilmen için bir tavsiyede bulunayım:

Yazılarını kaliteli ve ince pelür kağıtlarına bas…

Sonra her yazılı kağıdın altına iki kağıt daha ekle, üç kat olsun…

Yazılarının arasına öküzün trene baktığı gibi baktığın fotoğrafların var ya, onlardan yerleştir…

İstersen, Acilciler blogundaki “haramiler sofrası” fotoğrafını da koyabilirsin…

Sonra bu kağıtları rulo haline getir…

İnsanlar tuvalet kağıdı olarak kullanırlar ve belki de sana dua ederler…

Nebil okur muydu, okumaz mıydı?

Sen onu bırak da kendine bak düdük!