Şuanda 450 konuk çevrimiçi
BugünBugün2152
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9876
Bu ayBu ay9876
ToplamToplam10478300
diyalektik materyalizm mi dediniz? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 21 Kasım 2010 20:28


Başka bir konuda yayınlanmış bir yazımı buraya da aktarıyorum. Kafanız birazcık dağılsın... Hep Mihrac Ural da olmaz, değil mi ama!

Hemen herkes marksizmi öğrenmeye diyalektik materyalist felsefeyi öğrenerek başlamıştır. Bunun için de neredeyse aynı kitaplar okunur: Politzer’in Felsefeye Başlangıç İlkeleri, ardından yine aynı yazarın Felsefenin Temel İlkeleri…

Çok kişi diyalektik materyalizmin öğrenilmesini burada bırakır. Daha fazla okuyanlar ise öncelikle Engels’in Doğanın Diyalektiğini de bitirirler. Az sayıda Lenin’in Materyalizm ve Ampiriokritisizm’ini de okuyan vardır.

Konular neredeyse yüz yıldır bellidir ve aynıdır: diyalektiğin dört yasası vardır, materyalist felsefe ve idealist felsefenin temel tezleri nelerdir, idealizm nasıl çürütülür?...

Diyalektik materyalizm sanıldığından çok daha az işe yarar saptamasıyla işe başlayacağım.

Birincisi: İddia edilenin aksine, materyalizm ve diyalektik materyalizm sosyalistlere özgü bir yöntem, felsefi görüş değildir. Bu yöntem yıllardan beri burjuvazi tarafından da kullanılmaktadır. Burjuvazi, hiç de iddia edildiği gibi idealist değildir, tersine güçlü bir materyalist yanı bulunur. Dahası, değişik konularda da diyalektik materyalizmi kullanır.

Oligopol fiyat teorisini ele alalım: oligopol, birden fazla tekelin piyasayı paylaşması demektir. Diyelim ki iki tekel belirli bir malın üretiminde piyasaya hakim durumda… Söz konusu malın fiyatı matematik bir formülle ifade edilebilir. Bu formül talebi, hammaddeyi, işçi ücretlerini, ara mal fiyatlarını vd. içerir.

Malın fiyatı, bir tekelin fiyat formülünün içine öteki tekelin fiyat formülü monte edilerek bulunur. Ya da birisinin fiyat formülü, ötekinin fiyat fonksiyonu da dahil edilerek belirlenir.

Her şey değişir, her şey birbirini etkiler, zıtların birliği gibi diyalektik materyalizmdeki yasaları bu örnekte bile görebilmek mümkündür.

Diyalektik materyalizm yaygın bir kullanım alanına sahiptir, kullanımı sosyalistlere özgü değildir.

Dahası, sosyalistlerin geçmişte diyalektik materyalizmle ciddi sorunları oldu.

Bazı bilimsel gelişmeleri bir türlü kabul edemediler. Nedeni, o güne kadar yazılmış tanınmış diyalektik materyalizm metinlerine ters olmaları, onları yalanlamalarıydı.

Türkçeye çevrilmemiş bir kitaptan söz edeceğim: Robert Havemann – Dialektik ohne Dogma.

Dogmasız Diyalektik olarak da çevrilebilir.

Robert Havemann, fiziksel kimya profesörü. Genç yaştan beri sosyalist. Naziler tarafından gözaltına alınır ama alanında o kadar iyidir ki, öldürülmez, sadece denetim altında tutulur.

Havemann, savaşın bitiminden sonra Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DAC) yaşamayı tercih eder. Üniversitelerde öğretim üyeliği ve yöneticilik yapar.

Dialektik ohne Dogma kitabında önemli bir soru sorar: diyalektik materyalizm sosyalist ülkelerdeki bilim insanları tarafından neden ciddiye alınmıyor?

Bilim insanlarından kasıt, özellikle doğa bilimleri alanında (özellikle fizik) çalışanlardır.

Öncelikle de DAC dikkate alınmıştır.

Havemann’a göre DAC’deki fizikçiler, diyalektik materyalizmi ciddiye almıyorlardı.

Neden?

SSCB Bilimler Akademisi’nde bulunan değişik filozoflar tarafından 20. yüzyılda büyük ilerleme göstermiş olan fiziğin diyalektik materyalist yönden yorumlanması amacıyla değişik kitaplar yazılmış ve bunlar da Almancaya çevrilmişlerdi.

Havemann’a göre bu kitaplar tek kelimeyle rezaletti.

Nedenini açıklamadan önce, 1980’li yılların başlarında Cumhuriyet gazetesinin Bilim ve Teknik ekinde okuduğum bir okur mektubunu ve ona verilen cevabı aktarmalıyım:

Okur, hapishanede… Teorik fizikle ilgileniyor; parçacık-dalga düalizmi konusunda değişik sorular soruyor.

Konudan pek anlamadığı sorduğu sorulardan belli oluyor.

Bir öğretim üyesi cevap veriyor ve yaklaşık şöyle diyordu: “İçinde yaşadığınız zor koşullarda bu konularla ilgilenmeniz çok güzel… Ancak siz, konunun kendisini öğrenmeden felsefesini yapmaya çalışıyorsunuz. Böyle bir şey yapılamaz!”

Sovyet felsefecilerinin de yaptığı bundan farklı değildi. Teorik fizikteki gelişmeleri yorumluyorlar, ama teorik fizik bilgileri oldukça zayıf…

Bu fiziği kendi kendilerine öğrenebileceklerini sanıyorlar. 19. yüzyılda böyle olabilirdi, ama 20. yüzyılın başından itibaren bu mümkün değildir. Teorik fiziğin diyalektik materyalist olarak yorumunu yapmak isteyen, önce ciddi bir fizik ve matematik eğitimi görmüş olmalıdır.

Aksi durumda saçmalamak neredeyse kaçınılmaz olmaktadır.

Lenin, Materalizm ve Ampiriokritisizm kitabında modern fizikteki gelişmeleri yorumlar ve Mach’a cevap verirken, en az beş yıl önce yayınlanmış Einstein’ın Özel Görelilik Kuramı’na değinmemeye dikkat etmiştir.

Bu kuram iyi bir fizik eğitimi görmeden anlaşılamaz.

Konuyu bilmeden konuyu felsefi olarak yorumlamaya kalkan felsefeciler, doğal olarak bilim insanları tarafından ciddiye alınmazlar.

Havemann’ın başka bir konuda daha şikayeti vardı: sosyalistlerin Engels’e olan bağlılıkları ve bu bağlılık temelinde bilimdeki bazı yeni gelişmeleri reddetmeleri…

Evrenin büyüklüğünün sabit olmadığı, evrenin genişlediği bulunmuştu. Evrendeki galaksiler sürekli olarak birbirlerinden uzaklaşıyorlar yada evren genişliyor.

Bu ne demektir?

Filmi geriye doğru sarın, evrenin gittikçe daha küçük olduğu dönemlere, giderek evrenin başlangıcına ulaşacaksınız.

Engels, Doğanın Diyalektiği’nde “evren hep var olmuştur, başlangıcı ve sonu yoktur” der.

Bu teori ise, evrenin başlangıcı olduğunu savunuyor. Dahası, birbirinden hızla uzaklaşan parçalar, evrenin büyük bir patlamayla başladığını da akla getiriyor.

1960’lı yıllardan başlayarak sosyalistler bu görüşü bir türlü kabul edemediler.

Başlangıçta kabul etmemek daha kolaydı, ama gittikçe zorlaştı.

Evrenin genişlediği çok sayıda gözlem ve kanıtla destekleniyordu. Dahası, evrenin derinliklerinde büyük patlamanın sesinden kalanları bulmak bile mümkün oldu.

Astronomi kesin ölçümle yapabilen bir bilim dalı haline geldikçe, genişleme ve büyük patlama teorisini reddetmek de iyice zorlaştı.

Katolik Kilisesi hemen bu teorinin üzerine atlar. Papa VI. Jean Paul, yanlış hatırlamıyorsam 1988’de Vatikan’da konuyla ilgili büyük bir sempozyum düzenler. Buraya Stephan Hawking dahil zamanın tanınmış evrenbilimcileri çağrılırlar.

Kilise’nin iddiası şudur: Büyük Patlama Tanrı’nın işidir, bir yaradılış eylemidir. Evrenin daha sonraki gelişmesi fizik yasaları tarafından belirlenmiştir.

Papa evrenbilimcilerden şu ricada bulunur: “Büyük patlama öncesini araştırmayın.”

Kısa süre sonra Hubble teleskopu uzaya fırlatılacak ve büyük gözlem gücüyle evrenin oluşumu teorisini doğrulayacaktır: evren, büyük patlamayla oluşmuştur.

Sosyalistler bu görüşü kabul edemezler. Aralarından “Hubble’ın burjuvazi tarafından gerçekleri çarpıtmak amacıyla fırlatıldığını” savunanlar bile çıkacaktı.

Havemann açık konuşur: Diyalektik materyalizmin görevi, bilimlere nasıl bir gelişme göstermeleri gerektiğini öğretmek değil, kendini o gelişmeye uydurmaktır.”

Havemann bu görüşleri nedeniyle görevinden alınır.

Felsefeciler çok kızmış olmalıdır!

İçinde yaşadığımız evrenin başlangıcının olduğu ve bu başlangıcın da büyük patlamayla oluştuğu bugün genel olarak kabul görüyor, ama araştırma durmuyor: büyük patlamadan önce ne vardı, ne oluyordu?

Bu konuda değişik teoriler var, böyle diyorum çünkü henüz hiç birisi kanıtlanmış değildir.

Bu alandaki yaygın teorilerden bir tanesi, Multiuniversum teorisidir. Tek evren bizim içinde yaşadığımız değil, başka evrenler de var.

Ve soru: evrenimizdeki fizik yasaları öteki evrenlerde de geçerli midir?

Diyalektik materyalizm bu konularda genel geçer saptamaların ötesinde ne söyleyebilir?

Her şey değişir, her şey birbiriyle ilgilidir, zıtların birliği, niceliğin niteliğe dönüşmesi…

Bunlar fazlasıyla genel saptamalardır ve bu saptamalar temelinde de ancak çok genel analizler yapılabilir.

Böyle bir analiz bilimin gelişmesinde ne işe yarar derseniz, bilmiyorum.