Şuanda 159 konuk çevrimiçi
BugünBugün1987
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9711
Bu ayBu ay9711
ToplamToplam10478135
Kırmızı telefon PDF Yazdır e-Posta
Haydar Yılmaz tarafından yazıldı   
Cumartesi, 01 Ocak 2011 19:39


Giriş için: Bir biçim deneyeceğim. Elbette bir masadım var. Yoksa durup dururken, alışılmışın dışına çıkıp seni nereye çekeceği bilinmez bir, denemeyi denemenin alemi yok. Her edim bir maksat ve faydayı icinde taşır. tümcesinden, Makyevelist bir sonuç çıkartmak mümkün ise de; her 'fayda' sözcügünün geçtiği yerde makyevelizim aramak gerçek feylesofların ve siyaset bilimcilerinin burun kıvıracağı avam'i bir ugraş olarak kalmaya mahkumdur.Zira makyevelizm; her yol mübah anlayışına indirgenemez ve salt faydacılık, Makyevelizmi anlatmaya yetmez.

Her edim(fiil), bir güç kullanımını ve özne tarafindan bir nesneye yönelik şiddet içeriyor olmasi itibariyle, otoriteryan içkinliği bünyesinde taşır.
Tepeden inmeci ve merkeziyetcidir. Ol babta bolsevik anlayışı, yani leninizmi, ve dahi sınıf vurgusuyla Marksizmi makyevelist, faydacı addetmek mümkündür.Yani makyevelizm sadece Tuu kaka değildir ve ben ve sizin, bu anlamda dün, sorunlara makyavelist bir bakış açısıyla baktığımız kesindir. Buradan anti kapitalist, Marksist-Leninist olmadığımı söylemedigim de kesindir. Yazı başlıgı, leb deyince 'leblebi' türetmesindeki çocuk oyununda olduğu gibi de düzenlenebilirdi. Ya da doğrudan konuya girmek varken, böyle bir giris yapılmışssa mutlaka bir fayda amaçlı oldugu kesindir. Başlıgı dahi gizli bir amaç ugruna düzenledigime dair farklı çıkarsamalar yapmak mümkün ve ucu açıktır.

Kesin...diyerek, bahis tutmak serbest, yine...aynı hamam aynı tas...uuu bıktık...aynı ses.. bizde bıktık.. en çok da Engin. Zira site Engin'in emegi üzerinde yürüyor, göndermelerinde hiç de haksiz degil. Iste sana sayfa doldurmak icin yazılmış bir yazı. bir kaç gün dinlenebilirsin. 

Her bahsin bir kazananı bir de kaybedeni vardir. Hamam aynı olabilir, ancak tas her zaman aynı tas olmayacaktır. Kaldı ki yöntemin bilinen yasası hiç bir şeyin, bir an öncesinde oldugu gibi olamayacağını dogru sayar ve Erkiner'in bir yazida ifade ettigi gibi görelilik yasasi ciddi şekilde aşılmıştır. Günlük konuşma diline dahi, kaba materyalist bilgi teorisinin dağarcıyla yaklaşım, Ne doğru anlamanın ne de anlatmanın dili olmayacaktır. Yani 'ne tas nede hamam aynı değildir.

Yazı başlığımıza dönersek, iki sözcükten ibaret başlığımız üzerine sayfalarca yazmak mümkündür. Hatta 'KIRMIZI' tamlaması, yasaklı bu 'GOMUNIS' renk üzere oldukca kapsamlı bir araştırma deneyebilirsiniz.Isyan rengi olmasıyla tarihteki bir çok ciddi devirimci kalkışma da bu renk vardı. .Tarihseldir. Fransız devrimindeki SANRUJ' lardan günümüze sıradan bir sokak gösterisinde ki devrimci duruşun, ihtilallerin rengi oldugu saptamasi yaparak tarihsel ve sosyal mücadelelerdeki yerine dair bir külliyat, insan diriminin yegane iksiri kanın rengi olması özelliğiyle biyolojik gelişmenin karmaşık gizlerine, bilimden sanata, bir insan ömrünün yetmeyeceği kapsamda çalışmayı gerektirecek zahmetli bir sorunsalla karşılaşılacaktır. Demek 'KIRMIZI', KIRMIZI değildir. Yedi harfli bir rengin adı oldugu gerceği kadar, tarih'tir. Bilimdir. Bir ressamın firçasında essiz bir görseligin can damarıdır; sanattır. Bir kadına sunulan tek dal bir güldür.

Bir satış mağazasında yüzlercesini gördüğünüz her kırmızı renkli telefon, 
'KIRMIZI TELEFON' DEĞİLDİR. Kırmızı telefon: önce politika içerilmiş bir deyiştir ve siyasal tarihte, soguk savaş dönernemini çagrıstırmasıyla meşhurdur. Tarih'e yön verecek veya tarihin canına okuyacak meselelere müdahale etmek üzere, güçlüler ve güclülerin bir numaraları arasıda kullanıma acık, istisnai bir hattır renginin yeşil olmasi, metalik olması pek anlam ifade etmez. Anlam ve karakteristiğini işlevinden alır. Günümüzde biraz yaygınlaşmış olsa da; önemli kişilerce, önemli kişilerle konuşmak icin kullanilma özelliğinden bir sey kaybetmemiştir. Yani her önüne gelenin Zırt diye, ikide bir canı sıkıldığında  tıklayacagı geyik hatlarıyla ise hic bir alakası yoktur. Ciddi, titizlik isteyen bir alettir. Dikkatli kullanılmadıgında baş ezdigi bile vakidir. Renk ise burada semboliktir. Alameti farikasi kah alarm, kah tehlike, velhasıl, egemen ideoloji içinde egalliyetci, kötü nam bir renktir. Uygar dünya da ırkcılar ve bilumum iman taifesi kızıla düşman ve kırmızıdan pek korkarlar. ol sebeple sehri SIVAS'TA, DIYARI KÜRT'TE PEK COK CANA KIYMISLAR, YASLI COCUK DEMEDEN, NAM KIZILBAS, NAM ERMENI TAIFESIDEN SAYISIZ INSAN TELEF EDILDIGI vakidir. Bir KIVILCIMLI terimiyle- söylemek gerekirse; verimli tesbitler, caplı denemeler "zortlama" nız mümkündür. Söylem o ki kırmızı belalı bir renktir.  Bir giriş için yeterlidir. Fazlası zorlama ve anlamsız olacaktır. Engin Erkiner "sallama" bu yazıyı siteye nasıl koyacaktır.

Bekleyeceğiz. Sadede gelmek umudumu kesmiş bir yıldan fazla bir zamandır bekliyordum. Son Paris'e gidişimde, malum Paris kahvelerinin küçük yuvarlak masalarından birinde, dört kişinin paylaştıgı sohbetin bir yerinde, bekledigim telefondan bahsetmiş .cevap alamadığımdan yakınmıştım.

Bir maksadım vardı ve maksattan, bir de fayda umuyordum. Yanılmamışım. Salonda küçük oğlumla oynayan ve neredeyse evimizin bir kizi gibi bizden olan, komşumun küçük kızı Saadet, amcaaa telefon sana, diyerek elindeki telefonu massamın üzerine bıraktı ve ayni kıvraklıkla salona oyununa döndü. Telefonu kulağıma götürmüştüm ki, alo demeden telefondaki ses konuşmaya başladı..

Sesi tanımıştım. Bekledigim telefondu ve üç gün önceki yakınmam yerine ulasmış olmalı ki, nihayet gelmişti.

Aşağıda yazı haline verilmiş bu telefon görüsmesini "Tarihte bu günün anısına"! sizlerle paylaşmanın anlamlı olacağına inanıyorum.

Böylece küçük Saadetin sayesinde başlıktan maksadımız SAADETE gelmiş oluyoruz. Görüşme metnini aşağıya alırken yer yer noktalı(...) boşluklara yer vereceğim. Boşluklar biraz ilginizi kışkırtmaya yönelik olacaktır. Ola ki konuşmanın içeriğine helal gelmez. önemli bulduğumuz yerler büyük harflerle görsellestirileceklerdir. Anlayışla karşılanacağını umarak...KIRMIZI TELEFON'daki konuşma:
Yazılı Metin olarak konuşma yayıncısı tarafından üç kez değiştirilerek yayınlanmıştır. Aşağıda okuyacağınız metin lüzum üzere değistirilmiş 'SON' ve 'ÜÇÜNCÜ' SEKLIDIR. *" icinde isaretlenmistir.

*"....Öcalan'in İtalya'dan açtığı telefon.(24-26 aralik 1989)
.....
18 Ağustos 2010 Bu..., 23 Ağustos günunde dosluk ve dayanışmann anlamlı ifadesi olarak bizleri ziyaret eden... ve PKK'li yoldaşlarla sohbetimiz için, tarihte bu gün notlariyla ilgili kaleme alınmış yazının bir bölümüdür. GEREKLILIK ÜZERINE BU GÜN YAYINLANMAKTADIR.
....
Başkan Öcalan zorda bile dostluğun yanında duran ve sorumluca davranan bir liderdi. Nitekim Italya'dan, roma yakınlarında mecburi ikametgahından telefonla arama nezakeei bunun bir ifadesiydi. 24-26 ARALIK 1989 TARIHLI GÖRÜSMEMIZ SON GÖRÜSMEMEIZDI. KISA BIR SÜRE SONRA uluslar arasi bir komployla Türkiye'ye kaçırılmıştı (14 SUBAT 1999) Dosluk adına onur veren bu davranış, sadece bir hatır sorma telefonlaşması degildi. Bunun cok ötesinde bir sorumluluk, bir YÜKÜMLÜLÜK, BIR GÖREV PAYLASIMI ve dayanışmaydı.

...her zaman, Kürt halkinin özgürlük mücadelesinin yaninda, demokrasi mücadelesinin AKTIF bir unsuru olarak yer aldı. ..aynı ortamın içinde dayanışma gösterin (gösteren olmalı )dostlar olarak PKK ile ....arasında ortak bölenler oldu. Öcalan bu dayanışmanın en duyarlı insanıydı. Italya'dan zorunlu ikamet koşullarından ACILAN TELEFONUN ÖNEMLI BIR ISLEVI VARDI; TELEFON YENI SÜRECTE NASIL BIR dayanışma ICINDE OLUNACAGIYLA ILGILI BIR BILGI ALIS VERISIYDI. Öcalan kendinden emin sesiyle, bu zor süreçten başarıyla cikılacagını ifade etti (destegimi ifade ettim, sonuna kadar omuz omuza olacagimizi belirttim.) GERIDE KALAN SORUMLU YOLDASLARI BELIRTTI (birlikte oldugumuzu ve hep böyle devam edecegi konusunda her zamanki gibi rahat olmasini istedim). Bulundugu yerden cikisinin nedenleri arasında, MISAFIRI OLDUGU ÜLKEYE BIR VEFA BORCU OLARAK ZARAR VERMEK ISTEMEMESINDEN SÖZ ETTI. "BIZLERI TASIDILAR, HER KOLAYLIGI SAGLADILAR, ZOR GÜNLERIMIZIN DOSTLARI OLDULAR, ZORA SOKMAMAK GEREKIRDI. CIKISIMIZ BU NEDENLE ISABETLI OLMUSTU, CIDDI TEHLIKELERIN ÖNÜNÜ KESTIK" DEDI.Tekrar tekrar çok boyutlu tehlikelere, solun zaaflarına ve milliyetci egilimlerine dikkat cekti; provokatörlerin, açıkca saldıran devletten çok daha tahripkar olan çabalarına işret etti. Devrimci dayanışmanin önemine yaptıgi vurgu, YASANMIS ORTAK SÜRECLERDE ANLAMINI BULAN MESAJLARLA DOLUYDU.

Öcalan coşkuluydu, ellerinden YEMEK YEDIGI insanlara SAYGILARINI ILETME nezaketi göstermyi bile unutmadı.

Bu konuşmanın detaylarını yeri geldikce TARIHE NOT OLMASI ACISINDAN AYRICA YAZACAGIM. Bu yazıyı bitirdikten sonra, ...Öcalan'la aramizdaki ilişkiden rahatsız olan...kişilerin...hezeyanlarını...muhatap almak dogru degildir.

...Erkiner, "puştu"da "puştlugu"da "puştoglu puştlugu"da kendisinde aramalıdır.

Bir ONURLU DIRERNIS TARIHININ ÖRGÜTÜ ÖLAN ACILCILERE BÖYLE BIR SÖZÜ yer yüzünde söyleyecek kisi olsa olsa itirafci Engin Erkiner pustunun ta kendisidir. Bu provokatör söylemlerin özel harp dairesi ürünü oldugunu söylemeye bile gerek yok. Bu MESAJLAR SERVISCILERININ başına yıkılacakır."

Evet, bu telefon görüşmesi yazısı; son itiraflardan da anlaşılacağı üzere MIHRAC URAL'in, ÖCALAN'LA yaptığını söylediği telefon konuşmasının yazıya dökülmüş SON halidir. Özellikle alıntının başındaki Mihrac Ural belgisi vb. tarafimdan bilerek çıkartılmıştır. Bu tedbir, okuyucunun yazıyı ön yargısız okumasına ilgiyi artırmak maksadıyla ve art niyetsiz olarak düşünülmüştür. Siz Faydacı okuyun! 

"SON" sözcüğünü büyük yazmam nedensiz degildir. Zira yazı, bizleri balans ayari yapmakla kınayan Mihrac ural tarafından en az üç kez yayınlanmıştır ve her yayınlanışında bir önceki hali yayından kaldırılmış, yazının, en son şekli ise yukarıda okudugunuz gibidir. Bu davranış, takibimiz karşısında, korunma refleksiyle sıklıkla baş vurmak zorunda kaldıgı, tipik bir Mihrac Ural taktiğidir. Bize yutturması hiç mümkün değildir.

Ilk yayınlandıgında yazıda, yedi kişinin ayakta durduğu bir fotoğraf da yer alıyordu. Fotoğraftaki kişi görüntülerinden eski bir tarihte çekilmiş olduğu ise hemen belli oluyordu. Ne demek istedigimiz ve yazının kritigine geçmeden önce; yazının ilk halinden aldigım notlar ve önemli buldugum vurguları aşağıya aktaracagım. Özgün şekliyle olmasa bile bu, yazıyı ilk haline biraz daha yaklaştırmış olacaktır. Yazi aşağıdaki gibi başlıyor.

‘’TARIHTE BUGÜN (23 AGUSTOS 1989) dostluk ve dayanışmada örnek iliskiler. SURIYE'YE VEFA BORCUNUN BILINCIYLE HER YERDE VE HER KESITTE BUNU DILE GETIREREK BÖLGEDEN AYRILDI.(9 EKIM 1989). SURIYE, bu çıkış icin zorlayıcı degildi, cçıkışın güvenli bir alana olması icin de tüm çabasını sarf etmişti. En olumlu ilişkilerini devreye sokarak Öcalan'in Moskovaya varmasını saglamıştı.
...
33 gün Moskova'da kaldıktan sonra 12 kasim 1989 Roma'ya italya'ya gitti. 19 subat 1999 mossad merkezli ABD destekli operasyon gercekleştirildi....

Tarihte bu günün anısına, Öcaln'la son görüsmemi ve ortadogudan çıkışının hemen öncesi bu gün baskanlık konseyi üyesi Riza Altun'un PKK'li bir heyetle bizleri ziyareti üzerinde duracagım.

20 agustos 1989 civarında...Pkk'li yoldaşlar bizden randevu istiyordu. Riza Altun yoldasın bir heyetle bizlerle görüşmek istedigi bildirildi.

Riza Altun'la 23 agustos 1989 evimizde buluştuk....
...Baskan Öcalan'in mesajını iletiyor...birbirimize sarilarak ayriliyorduk.

...bu buluşmadan aylar sonra Baskan Öcalan'in Ortadogudan cçıkışıi gündeme geldi. Hepimiz hüzünlüydük. O zor günlerde Baskan Öcalan hic bir dostunu ihmal ettmedi. Dostluk duyarlıligında ...bir yoldaştı. 1987...başımıza gelen bir tehlike...bir dizi yoldaşla tutuklanma, aranma durumları yaşıyorduk. ...1987 yazi bizim icin cok zor bir yazdı. ... 1.Kongremize gönderilen mit ajanlarının yaratmak istedigi tahribatla boguşuyorduk...
O zorlu koşullarda ÖCALAN...dostlugunu göstermişti. ... 

Baskan Öcalan zorda bile dostluunun yanında duran...bir liderdi. Nitekim Italya'dan ...telefonla arama nezzaketi bunun bir ifadesiydi. 24-26 ARALIK 1989 TARIHLI TELEFON GÖRÜSMEMIZ, SON GÖRÜSMEMEMIZDI. KISA BIR SÜRE SONRA...BIR KOMPLOYLA TÜRKIYEYE KACIRILMISTI.(14 SUBAT 1999)...."*

Alintilar, buradan itibaren yazinin son sekli olarak niteledigimiz bölümde olduğu gibi devam edip gidiyor. Fazlası gereksiz uzatma ve bir tekrar olacaktır. Bu kadarı maksadımızı açıklamamıza yetecektir.

Yazının öz ve biçimine dair yazmak istediklerime geçmeden, okuyucudan alıntıar üzerine bir bütün olarak kısa bir düşünme süresi isteyecegim. Yazının kendilerine neler çagrıştırdığını merak ediyorum. Yazacaklarımın tamamıyle aksi de olsa, düşündüklerini bizimle paylaşırlarsa ayrıca mutlu olacagım.Nihayet Öcalan'la, Mihrac Ural arasındaki ve benim kirmizi telefon olarak adlandırdıgım konuşmanın kritigine geçebilecegim.

Ilk bakışta bunun yadırganabilecek bir yani yok. Ikisi de ihtilalci örgüt Genel Sekreteri ve "uzun yillar ayni ortamda, aynı ortak bölenin"! dostları olmuşlar. Bir farkla; biri gerçekten ciddi, soyundugu işin bilinciyle devasa bir örgüt yaratmış ve bugün bu yapı hedeflenen amacın kapılarını aralama, yaşama geçirme pratiginin reddedilemez gücü oldugunu, dosta-düşmana da kabul ettirmiş olmanin onurunu yasayan bir yapının mimarıdır. Gerçek bir önder, Abdullah ÖCALAN'dir.

Digeri: Ciddiyetsiz, ciğeri beş para etmez, Kendi deyisiyle; "Onurlu Acilciler Örgütünü",(Evet, bana gore de ACILCILER 1982 ye kadar onurlu ihtilalci bir örgüttü). örgüt kavramını, degiş tokuş edecek bir meta olarak algıladığından, kendini örgütün yegane sahibi, örgütü babadan kalma bir mal, miras saymakta beis görmez iki taraflı işbirligi icinde, bilerek ACILCILER ÖRGÜTÜNÜ tasfiye etmiş, Sol icinde ibreti alem tanıtılması gereken 'tipolojik' bir vakadir. Sekreterligi dahi çakmadir. Mihrac URAL'dır.

.Böyle bir tipolojiyi sayın ÖCALAN'la yan yana anmaktan esef ederim. Bana göre; iddia ettigi telefon konuşması yalan ve korunma refleksiyle yazılmış bir uydurmadir. Buna rağmen konusmanın yapılmış oldugunu var sayarak, M.Ural'in nicin böyle bir yazı yazmak zorunda kaldığını, kendi yazdıkları ve yazamadıklarıyla tamamlayarak açıklamaya çalışacagım.  Yazida gecen tarihleri yanyana getirerek devam etmek açıklayıcı olacaktır

"* Öcalan'in ITALYA'DAN açtigi telefon............(24-26 aralik 1989)
... gününde dosluk ve dayanışmanın
.................23 ARALIK
... tarihli telefon.... son görüsmeizdi.
........26 Aralik 1989 
....Kisa bir süre sonra..Türkiye'ye kaçırılmıştı...14 subat 1999


Bu tarihler yazinın son hali diye niteledigim bölümdekiler, asağıdakilerse yayından kaldırılmış halinden aldığımız tarihlerdir.

... dosluk ve dayanışmada örnek ilişkiler.............23 ağustos 1989

Suriye'ye vefa borcunun bilinciyle...bölgeden ayrılıi
.(9 ekim 1989)

33 gün Moskovada kaldıktan sonra, Roma'ya,... gitti.
12 kasım 1989

Mossad merkezli......operasyon gercekleştirildi......
19 şubat 1999

...PKK'lı yoldaşlar bizden randevu istiyordu............
20 ağustos 1989

R.Altunla evimizde buluştuk.......................... 23 ğgustos 1989
Başımıza gelen...tehlike,.bir dizi yoldaşla tutuklanma…

1987 'Başımıza' çoğulu Mihrac ve cevresindekileri kapsıyor. Nicin yazıya içerildiğine dair sorunun, cevapları da vardır ve bulmaya çalışacagım.
...telefon görüsmemiz, son görüşmemeizdi..............24-26 Aralik 1989

.....sonra..bir komployla Türkiyeye kaçırılmıştı........14 subat 1989.."*

Tarihleri en iyimser şekliyle değerlendirmeye çalışacagım. 

Önce yazim hatasi olabilcegini düsündüm. Israrla ve tekrar tekrar (1989) yazilması gercekten bir yazım hatasi mıydi? öyleyse bu nasıl bir hata olabilirdi? 1998 tahindeki sondan ikinci harf yazılırken yer degiştirmiş olmasındi? gerçekten tarih bu şekilde düzeltildiğinde, dizim de görülecegi gibi tarihler arası muhtevaya ilişkin bir uyum saglanmış oluyordu. Öcalan'in Suriye'den çıkarılışı, uluslararası komployla Türkiyeye kaçırılışı bilindigi gibi topu topu bir sene içinde gerçekleşmişti. Tarih düzeltilip, tarihler arası zaman dilimi konrol edildiğinde masum bir yazı hatası oldugu açıktı..

12 kasim 1989-9 ekim 1989=3+(1.30)=1.30+3= 30+3=33 birim gün üzerinden Öcalan Moskova da 33 gün kalmıştır. bu kadar açık..!

Açık olmasına açıkta, Mihrac gibi birinin böylesine bir hatayı, bunca tekrara rağmen fark etmemesi olacak iş degildi. Gerci Matematikciler, eğitimciler, böylesi masum bir hatanın; sayılarla uğraşan kişilerin başına sık gelebilecek hatalardan, hatta en cokta zeki kişiler ve çoğu zeki çocuklar tarafından yapıldıgı kanısında hem fikirdiler.

Mihrac Ural, doguştan harika cocuk, 14 yasinda kitleleri ayağa kaldırmış ve itirafcılar 'çakma' diyor olsa da, Bunu Genel Sekreterlikle Taclandırma becerisini göstermiş; zeki insanlara özgü bir hata yapmış; bu klasik, masum hatayı diline dolamak, olsa olsa genel kurmayın kaos yaratma taktiği olabilir.! Neymis,.. 1989 da 89. Kime neyi anlatmaya çalisiyor sunuz? Mihrac Uralı tanımasam (hayatta iki kez görmem yetmistir.) ve yazıda gizli arka planları görmesem, bilmesem; 'ama olmaz bu kadar da olmaz ki' demeyecegim. Gerçekten illede 89'un bir anlami olamaz mi? İşin içinde bir hinoglu hinlik olmasın. Örnegin örtük bir mesaj, bir 'Siyah lale’’ sifresi. -Sahi, ' ..… gülüm' sen nasılsın selamlarımı iletiyorum- hayir diyebilir miyiz?

Derim ki MIHRAC, '..seceat arzederken.. sirkatın söyler..'

89. BU TARIH, O, TARIH, olmasın? Mihrac Ural'in bir panik içinde yazdığından, ne yazdığını görmeden yazdığına inanıyorum. Yoksa böyle bariz bir hata yapmazdı. Kabusunun nedeni, Kendi bildigini, başkalarının da biliyor olmasındandır. Ne zaman sorusuyla, yatip kalktıgını biliyorum. Fazla beklemiyecek...!

Tarihlere bağli kalarak yazının içerigi ve biçimine dair değinilerle devam edecegim. Yazımlar arası, yazılım farkını görmek icin iki tarihi tekrar yan yana getiriyorum.

"24-26 aralik 1989 telefon görüsmemiz...son görüsmemizdi. KISA BIR SÜRE SONRA 14 subat 1999 türkiyeye kacirilmisti.""

...Öcalan'in iTALYA'DAN actigi telefon.(24-26 aralik 1989). Görüldügü gibi her iki tarih de 2 günlük bir süreyi kapsıyor. Canım zaman geçmiştir, kesin tarihi unutmak her insan icin mümkündür; buradan vazife cikartmanin ne alemi var diye düsünülebilir. Doğrudur, ancak yazının bütünlügü, arka planları ve nicin yazılmak zoruna kalındıgı biliniyorsa, bu bir yazım hatası olarak ele alınamaz, ne maksatla yapılmış olabilecegi üzerine  düşünmek gereği dogar. Ancak bir sakat var:.. "24-26 aralik" ..görüşmesi darken, bu tarihlerin ardından yazıya ‘’.. 23 Agustos günüyle.." başlayan bir tümceyle girilmesi, işi karıştırıyor. ya dogrusu 23-26 araliktir, yada '5' yerine yalışlıkla '3' basıldıgı icin dogru tarih olması muhtemel, '25 aralik', " 23 Agustos" olarak çıkmıştır.! 

Iyide, bu kadar zeval de bir arada olmazki. Olsun Mihrac Ural'dır, bir bildigi vardir!  Yine de ben, yazıya bagli kalarak, hemen öne gelen bu:.."23 Agustos gününde, dostluk ve dayanışmanin anlamlı bir ifadesi olarak bizleri ziyaret eden..PKK'li yoldaşlarla..." diyen tümceyi dikkate alarak, görüşmenin, 23-26 aralık 1989 tarihleri içinde gerçekleştirilmiş oldugunu var sayarak; görüşmenin nasıl geliştigini çözümlemeye calışacagım. 

Muhtemelen görüşme, şu şekilde gerçekleşmiş olacakır:

Siz yukarıdaki büyük harflerle yazılmış, "..KISA BIR SÜREYI.." Dikkate almayınız. 1989 - 14 subat 1999'u kısa bir ON YIL olarak okuyunuz!

a- ÖCALAN
, 23 Aralık günü Kadim dostu(!) Mihrac Ural'a telefon açmıştır. Ardından "PKK'li yoldasları" aramış ve görüşmeden bahisle, Titizligini bildigim, sayın Öcalan, PKK'li yoldaslarıi uyarmış sakin ola randevusuz gidilmesin, her ne kadar, 'itirafcilar' -CAKMA- desede bu, kadim dostumun GENEL SEKRETER'liğine helal getirmez. Protokole mutlaka gerekli özeni gösterin, siz siz olun çat kapi gitmeyin diye dikkatlerini çekmistir.!

b- PKK'li yoldaşlar; müthiş öneme sahip, can alıcı bir kesitte, Öcalan'dan gelen telefonun ciddiyeti gereği, derhal harekete geçmişler ve ayni gün randevu isteğinin geleceğini telefon başında, mağrur bir edayla bekleyen 'kadim dost!' un, Alo..demeye firsat bile bırakmadan "bekliyorum"! daveti karşısında, biraz da mahcup hemen yola çıkmışlar ve 23 Agustos 1989 günü Basit'deki evinde buluşmuşlar. Yayından kaldırılan fotoğraf, bu buluşmanın görsel kanıtıdır.

"181.Dosya...Mihrac Ural..18 Agustos 2010..Bu yazı.. PKK'lı yoldaşlarla sohbetimiz icin, tarihte bu gün notlarıyla ilgili kaleme alınmış yazının bir bölümüdür. Gereklilik üzerine bu gün yayınlanmaktadır."

Bu gerekliligi, "..bir itirafcının, yalan kurguları..." na baglayan Mihrac Ural, "kurgular.." in ne oldugunu açıkca yazmaktan kaçınıyor.

KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK. Tarih'e sorumluluk; belge, bilgi ve tanık ve "sohbetimiz icin..."(!) tarihe, tarih bilinciyle not düşebilmektir. Kıvırtmayacaksın, EPIKRAF.Bir ara açıklama: Tarihlerle ilgili yazılanlar yeterlidir. dileyen kendi çıkarsamalarını deneyebir. 

Mihrac Ural'in analizini yapmaya çalıştıgım yazısındakı, 23 Agustos 1989 tarihli, mutemelen içerigi farkli "ZIYARET"; bence Öcalan'la, "..24-26 aralık tarihli, hayali oldugu sırıtan görüşmeye bilinçli olarak monte edilmiş esrarlı bir fondur. Bu ziyaret eksen alınarak, eldeki gazete arşivleri açılmış ve bir "gereklilik üzerine" alel acele yazılmış bir yazi izlenimi veriyor.
Iki de bir yayına konup çekilmesi de, bundan olsa gerektir. Bu bir izlenimdir ve 23 Agustos 1989 bize, bir konuda ışık tutuyor ve beni, Basit'e; Baş verip sir vermeyen 'LIDER'e götürüyor. Yazıya buradan itibaren yazıda geçen ifadaleri değerlendirerek devam edecegim.

"..nitekim Italya'dan, Roma yakınlarında mecburi ikemetgahindan...telefonla arama...""..Italyada'dan, zorunlu ikamet kosullarından açılan telefonun..."

Bu kücük iki alıntıyla yapmak istedigim, cümle yapısındaki gramatik felakete dikkat çekmek degildir, dikkatli bir okuyucu bunu zaten görecektir. Ben burada Mihrac Ural'in mizahi yeteneğine(!) işaret edilmeden geçilmemelidir derim. " İtalya'dan...TELEFONLA ARAMA..", demek baska türlü 'arama' da mümkün..her halde, arada bizim bilmediğimiz bir baska yol veya yöntem var."..Italya'dan..", cümlede zaten var. Ne demekse "..ikamet kosullarından açılan telefon.." ayni edimi anlatmak icin ikinci bir vurguya gerek yok. Ayrıca, "..KOSULLARINDAN.." degil; 'KOSULLARINDA' daha uygun olurdu. Cümlelerdeki "MECBURI" ve "ZORUNLU" kelimelerine sadece dikkat çekmekle yetineceğim. Hangi saikle yazılmış olabileceğinin varsayımı okuyucuya aittir.

Ayni ifadeler bana, yazının bir zorunluluk telaşıyla, dönemin gazetelerine bir göz atarak kotarıldıgı izlenimi veriyor. "..mecburi ikametgahindan..",
"..zorunlu ikamet kosullarindan
.." tam bir Anadolu Ajansı agzı ve entegre basın diliyle yazılmış kırık tümceler. 'nereye giderse gitsin, terör başının hiç bir yerde barınmasına fırsat vermeyecegiz:" gibi resmi tümcelerdeki agızla, 'Kadük dost Mihrac'in' dilindeki çağrışımlar aynıdır. "..mecburi ikametgah..", "..zorunlu ikamet.."; iradi olmayan bir durum ve dayatmacı bir gücün varlıgına işaret eder. Yazı, gazetelere bakarak, resmi gazeteci agzıyla telaşla, hazırlanmıştır deyisimiz bu nedenledir.
"..bu.., sadece bir hatır sorma telefonlaşması degildi. ..bir sorumluluk, bir yükümlülük, bir görev paylaşımı ve dayanışmasıydı."

Söylemek istediginizi; 'sorumluluk, yükümlülük, görev' bunlardan biriyle ifade edebilirdiniz. Bir anlamı değişik, sözlerle yazarsanız, anlam ne büyür nede küçülür. Gerçek gerçektir. Ciddi işin abartması olmaz. Abartma masal, destan ve çoğun 'tevatür'lerde baş vurulan edebi bir yöntem olmakla birlikte, yerinde kullanılmazsa, bir Boomerang olarak kullanıcısıana dönebilir. Tevatür yan yana dizilen sözcüklerle gerçek olabilseydi, Üfürükcüler Muhammed, şarlatanlar Mehdi olurdu. Elimde olmadan yazı uzuyor. Benim kabahatim degil, Mihrac Ural, bir cümlesi bin ayeti içkin Veli'lerin tedrisatından geçmiş, ünlü El Cezire Medrese'sinin bir taleban'i olarak nam sehir Kahire'de mastır yapmış yeni kuşak URUBA hareketinin başıdır. Ben fakiri ve özellikle 'itirafcilari' ömür boyu "Mihrac Ural sendromuyla" yazmaya "mahkum etmistir. Üc ünlem(!!!) ve..hadi canim sende! Ister INÖNÜ diliyle söyleyin, isterseniz kendi agzınızla. Dilin kemigi, ağzın kilidi yoktur. 

Ibrahim Yalçın'in deyisiyle: Var diyen "beri gelsin" (K.O.) dilini kopartırım.

Okuyucudan özürle, bir önceki tırnak içi alıntıyı gözleriyle birz aşağı, hemen şuraya, çekmelerini ve yeni alıntımla birleştirmelerini rica edeceğim.

"..açılan telefonun önemli bir işlevi vardı; Telefon yeni süreçte nasıl bir dayanışma içinde olunacagıyla ilgili bir bilgi alış verişiydi."
"Öcalan, kendinden emin sesiyle...Geride kalan SORUMLU yoldaşları belirtti.(birlikte oldugumuzu.. rahat olmasını ISTEDIM.).."

"ISTEDIM" diye yüksek perdeden konuşan bu adam kim?

BASKANLIK KONSEYI ÜYELERINDEN BİRİ Mİ.?

ÖCALAN' dan istedigine göre, Öcalan’ın da  üzerinde biri olmali!  PKK'nın, ciddi bir öderlige sahip, gerçek bir dünya örgütü oldugu Doğru ve budan kimsenin kuşkusu olamaz. Her şey herkesin önünde aleni olarak yapılmaktadır. PKK ve baglı olarak Kürt gerçeginin kimsenin vesayetine ihtiyaci yoktur. Devlet erki; ÖCALAN'I birinci dereceden muhatap olarak kabul etmek zorunda kalmıştır. Herkesin bildiğini saklamak mümkün degildir. 

Ancak içimde bir kuşku belirdi. Devlet Erki, arada bir 'hot zot' ediyor ya, bunda bir iş olmasın! Yoksa gerçekten dünya alemin bilmediği ya da bildiğini sandığı bir başka PKK gerçegi mi var?

PKK'nin bugüne kadar saklamayı başardıgı, ÖCALAN'IN da Üst'ü biri mi var,

KİM BU ADAM?

Bakın, Öcalan’a neler SÖYLETİYOR.: "..misafiri olduğu ülkeye bir vefa borcu olarak, zarar vermek istememesinden söz etti. Bizleri taşıdılar..zor günlerimizin dostları oldular...ciddi tehlikelerin önünü kestik." Dedi..

Öcalan, minnet duygusuyla hazrola geçmis tekmil veriyor. "..Geride kalan sorumlu yoldaşları belirti.." yor, "..görev paylasimi.." ve "..bilgi alış verişi.." yapıyor. Nasıl yapıyor? Nefes alşının bile takipte oldugu bir zaman da yapıyor; hem de telefonla. Kiminle yapıyor?

 KİM BU ARSIZ SARLATAN?

Merak etmesin elimizden kurtulamayacak.

Bir yazıdır deyip geçmeyin, nasıl okunacağını saglayamıyorsanız, nasıl yazmamanız gerektigini bileceksiniz. Yazma; ilkesi yazının icadıyla başlamış riskli bir uğraştır. Gerekli özen gösterilmez ise, adama yedirirler. Ihmal etmeye gelmez. Bakınız bu konuda ADLI ne diyor:

"Epikraf kullanmayın, çünkü yazının içindeki esrarı öldürür!"
"Böyle ölecekse, öldür o zaman sen de, esrarı, esrar satan yalancı pegamberi öldür!" karşılama BAHTI'den geliyor.

Biz arsız adama kulak misafiri olalım: Yukariya aldıgım ve "..misafiri olduğu ükeye..." diye başlayan aktarmanın ilk yayınlandıgı halini okuyalim.

"SURIYE'YE vefa borcunun bilinciyle her yerde ve her kesitte bunu dile getirerek bölgeden ayrıldı.(9 ekim 1989). Suriye bu çıkış için ZORLAYICI degildi, çıkışın güvenli bir alana olması için de tüm çabasını sarf etmişti. En olumlu ilişkilerini devreye sokarak Öcalan'in moskova'ya varmasını saglamıştı..." Tarihte bu günün anısına, Öcalan'la son görüsmemi ve Orta-dogu’dan çıkışının hemen öncesi bu gün başkanlik konseyi üyesi Riza Altun'un, PKK'li bir heyetle bizleri ziyareti üzerinde duracagim….Riza Altun’la evimiz de buluştuk...Başkan Öcalan'in mesajını iletiyor..birbirimize sarılarak ayrılıyorduk..bu buluşmadan AYLAR SONRA Başkan Öcalan'in Orta dogu’dan çıkışı gündeme geldi...hepimiz hüzünlüydük.."

a- Mihrac Ural Muhabbarat elemanidir

.b- Riza Altun, Öcalan'in mesajini getiriyor.

c-Mesaj, Suriyeden çıkılacagı bilgisidir.

d- Öcalan mihrac Ural'la görüşmemiştir

e- Mihrac Ural yalancıdır.

Alanlar ve gerçekler: Mihrac Ural muhabarat elemanıdır dedik. Başta pek çok kişi burun kıvırdı, Oysa 80'li eylül sonrası, Suriye'de bulunmuş hemen her örgütten herkes bunu biliyordu, özellikle örgüt yöneticilerinden kimilerinin sitede yazılanlara sessiz kalması. Sukut'u ikrar olsa da, Türk tipi solculugun dilsizligidir. Dilsizlik kuşaklar arası iletişimsizliktir. TKP, ardıllarına, elle tutulur bir gelenek bırakamamıştır. Gizlilik tabusu; örgüt içi çürümenin gizlenmesi olarak, günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Her örgütün kendi bilecegi iştir. Adımlar atılmıştır, tabuya rağmen aşılacaktır.

Mihrac Ural, kendi yazısıyla Muhabarat elemanı oldugununu kabul etmistir. Sitede yazılanlara ek, bu yazı da, yukarıya aldıgımız Paragraf, bunun kanitı olma özelligiyle öne çıkıyor. 

Öcalan, gerçekten vefalı bir önderdir. On yıl önce gördügü bir gerillanın kolundaki yarayı unutmayacak kadar görevine hassas ve yoldaşlarına vefalıdır. 

Öcalan'ın "Suriye'ye vefa borcunun bilinciyle ..bunu dile getirerek bölgeden ayrıldığını..", muhabarat komiseri ağzıyla yazılmış bir Mirac Ural yalanıdır. Adama sormazlar mı, Mihrac Ural, Öcalan'ı sen mi yolcu ettin? Mutlak, sayın Öcalan refakat edenler arasında seni fark edememiştir. Büyük kayıp. "Suriye bu çıkış için zorlayıcı degildi.." ve "çıkışın güvenli..olması için ..en olumlu ilişkilerini devreye sokarak..." Çikışın sağlandığını iddia eden görgü tanığı, mutlaka yetkili bir görevli olmaldir. Her halukarda Mihrac Ural Görevli bir Suriye ajani olarak karşımıza çıkıyor."..Öcalan'la son görüşmemi ve Orta-Dogu’dan çıkışının hemen öncesi BU GÜN..",
Tarihleri, daha fazla kıyaslamayacağımı söylemiştim.

OLDUKCA KARISIK. Daha önce adı gecen ZIYARETIN fon olarak kullanıldığına dair kanım, "BU GÜN" zaman bildirimiyle daha da güçlenmiştir.

Öcalan 'mesajı’ bana göre, farklı bir icerikte ve ziyaret başka maksatla yapılmıştır. Suriye'den çıkışı neden Mihrac Ural’a bildirilsin... 

Kaldı ki, Suriye'den çıkış öncesi, Suriye devlet baskanı H.Esad'in, Israil'le barış görüşmelerine start vedigi, Golan tepelerinin iade edimesinin tartışılabilecegi, ABD'nin bu gelişmedeki rolü ve ÖCALAN'in bölgedeki hassas dengelerin sıcaklaştıgı bir dönemde, Suriye'nin de içinde yer aldıgı bir komployla bölgeden çıkarıldığı bilinmeyen bir giz degildir. Mihrac Ural; Olanı degil, olmasını arzuladigı dil'le konuşuyor. Kendini ele veriyor. Suriye adına Öcalan'a hatırlatmada bulunuyor
"R.Altun'la..buluştuk,..birbirimize sarılarak ayrılıyorduk..buluşmadan AYLAR SONRA Baskan Öcalan'in..çıkışı gündeme geldi...hüzünlüydük!" Ifadeler, buluşmanin farklı zaman ve içerikte oldugu tahminimizi güclendiren ikrarlardır. Yalanlar ve
gercekler bir arada. Yaklaşım yöntemimiz yazıdaki esrarı çözücü oluyor. Bilincli veya hata, yazıdakı 1989 tarih dokusu, yalan ve gerçeklerin ayracı olma özelligine sahip  yazılı bir ikrardır.

İrfan Dayıoglun'a soralım. Erenler, 'ikrar', dara çekilmeyi önler mi önlemez mi?

"..hüzünlüydük!" siyah beyaz bir palyaco maskesidir. Notayla bitiyordu.(!) işaretini ben koydum. Arsız adam belki azcık utanır mı diye..

Maskeyi mutlaka indireceğiz. "
Örgütümüz... her zaman Kürt halkinin Özgürlük mücadelesinin yaninda demokrasi mücadelesinin AKTIF bir unsuru olarak...yer aldi. .
.dostlar olarak PKK ile Acilciler arasında önemli ortak bölenler oldu..."Ortak bölen matemetik diliyle 'payda'dır. Bölünendeki payı belirlemek icin kullanilır. işlem sonucu çıkan sayının niceligi, payın niteligini belirlemenin ölçüsü olarak ters orantılıdır. Nicelik küçükse nitelik büyüktür.Tersi Nitelik büyükse nicelik küçüktür.

Işlemin çözümü: Üst'teki Mihrac Ural'dan alıntının hiç bir doğruluk payı olmadığıdır. Kuru gürültünün dışında; 'çagrışıma' nedensel, nesnel ve eylemsel, tarif edilebilecek hic bir şeyden söz edilemez. SEY'IN TARIFI YOKTUR. Acilciler ve PKK arasında hiç bir zaman bir ortak bölenden bahsedilemez. Teorik/stratejik, Silah'lı mücadeleyi savunma genellemesinin dışında bir benzerlik zorlamanın ötesinde bir anlam ifade etmez. Hangi kriteri öne çıkarırsanız çıkarın; sınıflar mevzilenmesinden örgüt anlayısına; ayrı karesteristiklerle karşılaşılacaktır.

Onlar halk, biz Politikleşmis askeri savas stratejisi deriz. ONLAR'DA KIRLAR TEMEL MÜCADELE ALANIYKEN, BIZDE SEHIRLER ESASTIR. Mücadele anlayışına teorik bakıştaki farklılıklarımız, diger Örgütlerle oldugu gibi, PKK'yla da farklılıklarımızdır.

Devrimci mücadele de yardımlaşma, ahlaki ve devrimci bir duruştur. Diline dolayıp, üzerine demogoji yapmak, devrimcilere has bir ahlak anlayışı degildir. Bir yardimlasmadan, "ORTAK BÖLENLER" olarak söz etmek, bir aymazlık değilse, Büyük bir söylem ayıbıdır.

Mihrac Ural'in Demokrasi mücadelesi, üç kişilik pankart acıp, beş kisiyle yürümekten ibarettir. YARAN, YOLDAS., "..ZOR GÜNÜN DE EL OLUR.."!

"Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanın da, demokrasi mücadelesinin aktif bir unsuru alarak...",

Salt bir demogojiden ibarettir. Mevcut burjuva demokratik bir hakkı kullanma fiil'ini, Demokrasi mücadelesi sanmak; Ciddi bir teorik hatadır. Demokrasi, nitelik olarak burjuva devrim anlayışına tekabül eder. Demokratla, Sosyalisti ayıran sınır çizgisi devrim anlayışinın niteliğiyle belirlenir.

Mihrac Ural, sıradan bir gösteriyi demokrasi mücadelesi ve dayanışma zannediyor. Arsız adam, başka bir şeyi yok ya..

"Fasizme karşı omuz omuza", 'Maocu Bozkurtlar, Goşistler, sosyal faşistler'... Burada bir anı anekdota yer verirken, güncele ilişkin kısa değiniler de yapacagım. Biraz gülümsemenin Mihrac Ural'a bir zararı olmaz. 

Aydan Bulutlugil; Inceligi yaşama sindirmiş kibar, sıcak, Yüzüne bakınca içinizi ısıtan biri. 12 Eylül dönemi TKP'sinin yönetim Kadrosundandır. Eylül kuşatmasında, kaldıgi Apartman dairesinin penceresinden atlayarak, kaçma girişimin de bacagi kırılmış ve Aydan abi yakalanmıştırr. Uzun açlık direnişi sonucu getirildiğim ve kısa süreli kaldıgım koğuşta tanıdım. Yeni bir direnişin örgütlenmesini hazırlamaya çalıştığımız günlerden biriydi. Sohbetin bir yerin de ikircimsiz, olakı kırabilecegimi düşünmeden, biraz sitemkar; "Aydan abi, bizi yalniz biraktiniz, destek vermediniz, bu sefer katılmanızı ıistiyoruz" dedim. Aydan abi, her zamanki nezeketiyle; "yanılıyorsunuz Haydar'cıgım GÖNÜLDEN verdik, yine veririz" demez mi. .Her zamanki nezaketiyle öyle bir tonlamayla söylemiştiki, ne diyecegini bilememenin şaşkınlıgı.. biraz da mahcup yüzüne baktım. İçim ısınmıştı. ikimizin de dudaklarında, niyesi anlaşılmamış sıcak bir gülüş vardı, Bakıştık..

Mihrac Ural; "..Kürt halkinin...yaninda demokrasi mücadelesinin AKTIF BIR UNSURU olarak.. -ne demekse-", 'GÖNÜLDEN' yer vermiştir!". .tekrar tekrar..çok boyutlu tehlkelere.. .provokatörlerin. tahripkar çabalarına işaret etti. Devrimci dayanışmanın önemine yaptıgı vurgu, YASANMIS ortak süreclerde anlamını bulan MESAJLARLA doluydu..." Olacak iş degil. Sanki BASKAN Parti Kongresinde Tebliğ sunuyor..."Bu konuşmanın detaylarını yeri geldikce tarihe not olması açısından ayrıca yazacagım."Demek hepsi yazılmamış. Uzun ve detayli bir konuşma. Yeri geldiginde yazacagına işaret eden aymaz adam, yanılıp hepsini yazsaydı yanmıştık, işin yoksa günlerce ugraş! Gerçekte acemi yazıcı ben mi, abarttıyorum, Mihrac Ural mı;  "30 yıllık" yazıcılıgın tecrübesiyle bir sözcüge bin anlam katıyor; bunca şeyi Sayin Öcalan'a nasil söyletiyor, hemde telefon da. 

Mihrac Ural ya utanmaz, bir geveze Arzuhalci cesaretiyle yazıyor, ya da ne yazdığının farkıda olmayan bir meczubtur.

Üc saatlik bir yayla yürüyüşünü, Binboğa’lar(agri dagi) Efsanesi olarak nakleden bir arsız, nasıl olupta, "..yaşanmış ortak süreclerde anlamını bulan mesajların.." içerigini, açık etmemiş, şaşmaz mısınız?
Cevap hazır: ser verip sır vermemişmiş..Asıinda "
telefonda verilen mesaj" diye bize yutturmaya calıştıgi, Rıza Altun'un başka bir içerik üzere ve eski bir zamanda, Basit'teki evde; "..BASKAN ÖCALAN'IN MESAJINI ILETIYOR...BIRBIRIMIZE SARILARAK AYRILIYORUZ.." diye tarihe not düstügü mesajdır. Adam bir Totalizasyonist, yani Mutlakcı. Evdeki mesaji telefona yapıştırınca düzmecenin mutlaklığına inanıyor. Başkalarını da inandıracağına inanıyor. Coşuyor. Coştukca ÖCALANI da coşturuyor. "..ÖCALAN coşkuluydu ellerinden yemek yedigi insanlara saygılarını iletme nezaketini göstermeyi bile unutmadı.." diyor.  Işte burada durmak gerekiyor. Malak hanim kulak misafiri, siz DINLEMEDE okuyun. Dolmalar "aci biberler, KESIRE'LER.." komşunun sütlü "inekler"i falan... MIROO Ayol,.. bir selam bile yok.
Güzeller güzeli, her parmaginda bir marifet, dolmaları lezzet ki, ne lezzet. Malak hanım sonuna kadar haklıdır.
Mihrac Efendi yanılıpta "aileyi karıştırıyorlar edebiyatı" yaparsa cevep hakkım saklıdır.  Yemin ederim hınzır bir niyetle yazılmamıştır.

Malak hanım ‘ın gerçek bir güzelik kraliçesi, 1982 mi, 84 mü, Suriye güzellik kraliçesi oldugunu, ve mihrac’ın şaşı gözlerine bayıldığını, daha neler neler., Mihrac Ural çetleşirken yazıyor bunları başkalarıyla paylaşıyor. Aileye, eşe, kadına saygıdan bahsediyor. yakışıyor. Ben Mihrac Ural'ın yalancısıyım.

Yazıda geçen bir tarihe daha atiıla: "
1987 bizim icin zor..bir yazdi..Öcalan hic bir dostunu ihmal etmedi.." altini ciziyor, "..elinden ekmek yeme.." Tirat'ıyla birleştiriyor ve altını bir kez daha çiziyorum. ÖNEMLIDIR.

Sonuca dair:

Amacını aşan uzunlukta bir yazının ortaya çıkması, tamamen olmasa bile büyük oranda yazma uslubum ve dili, dilin kurallarıya kulanma teknigindeki hakimiyetin örtüşmesinde yattığı kesindir. Dile hükmettiğim ve dil tekniğini arzuladığım düzeyde başarılı kullandığım söylenemez. Iyi yazıların iyi okumayla at başı gittiği, daha cok yazma ve iyi yazmaya çalışarak yazmanın geliştirici fakat, yetmeyecegi açık. Eksikler biliniyor, işin başındayız. Gerisi gelecektir. Buradan daha sık yazacağım sözü çıkar ve yerine getirilir.

Bu tümceyi bağlayıcı bir motivasyon işlevi görmesi anlamında kendime verdigim bir teşvik pirimi sayıyor, Engin Erkiner'in kışkırtıcı göndermelerinin etkili olduğunu söylemekle yetiniyorum.
Çok yer kaplayacagı, yazıyı gereksiz uzatacağı düşüncesiyle yer vermek isteğime rağmen veremediğim Mihrac Ural'dan alıntılar yerine, okuyucuya yazının bütününü kendi sitesinden okumalarını salık verecektim. Ancak bir bölümünü yazıda kullandığım ihrac Ural'dan, Engin'e Küfürler bölümünü, buna rağen biraz genişletmek istiyordum.

Mihrac Ural'in iddiaları vardı ve bunlar daha çok ilkesel ahlaksal vurgulardı. Örnegin 'belden asagi' (kendi "vurmak" diyor) hiç söz etmez, kendi koydugu kuralı daha çok kendi çiğemekte beis görmezdi.

Her gün bir sendromla yatıp kalkmasına karşın, baskalarını sendrom tutsakları olarak suçlamaktan çekinmezdi. Örnekleri çoğltmak mümkün. Sadece bir tanesine yer verecegim ve okuyucuya, Mihrac Ural sitesinden 181. dosyadaki Küfür namelere ve kimin hangi saik ve sendromla yazdıgına dair traji komik disa vurumlarına bir göz atmalarını önerecegim. Engin yazilarında zaman zaman Mihrac'in dil bilmediğinden hatta kendi ana dili Arapça’yı, yeterli okuyup yazamadıgından söz eder. Mihrac Ural buna cevap veriyor: "..herkesi kendi gibi iki yüzlü..olabilecek TIYNETTE (çamurdan) sanır.." diyor ve Engin'i kastediyor.TIYNET Arapçadır ve Sözcük olarak, TIYNETTE olunca çamur anlamına gelip gelmediğini bilmiyorum. Bir ara Arapca metinleri okuyacak kadar, Elifba'yi ögrenmiştim, kuranı hatmettigim dahi söylenebilir. Hatta ilaveten Mamak'ta üç ay kadar Arapça öğrenmeye de çalıştım. hikayesi belki ilerde anlatılır.

TIYNETTE'nin sondaki TE'sinin Türkçe'deki yazım ve ses uyumu açısından kelimeye eklenmiş olabilecegini düşündürüyor. Kelimenin parentez icindeki (CAMURDAN) çevirisi Mirac'a aittir ve düsüncemi dogruluyor. Her halde TE (DAN) oluyor.TDK Türkce Sözlükte TIYNET: Yaradılış, huy, maya, anlamında çevrilmiş, TIYNETSIZ: Kötü yaradılışlı anlamına gelir. İslam’da yaratılış teorisi her Müslümanın bildigi gibi Allah tarafindan mayalanan çamurdan hasıl olmuştur. Dikkat edilirse kelime, huy, maya olarak hem olumlu hem negatif ikili bir nitelige sahip ki, belki de Tanrı'nın, (haşa) Allah'ın her şeyi çift yarattıgına işarettir!

Tereddüdün mü var bre kafir! Tövbe tövbe.. Çarpılacağız. Mihrac Ural

Alacağım olsun. Az kalsın sayende çarpılıyorduk. Bunu sana ödetecegim.

 Kelimeyi yanlış kullanmışsın, kutsuyor musun, küfür mü ediyorsun pek belli degil. Yazının sonuç bölümünü yazmaya hazırlanırken,  Engin'in yeni yazılarını okudum. Gerek sitedeki, gerekse Fırat Haber'deki yazılar, kendi deyisiyle "iyi", hem de iyi yazılar. Mihrac'a Tokat değerinin ötesinde yazılar. Benim sonuç bölümü planımı da altüst etti ve yeni bir sonuc çıktı. Okuyucuya önerimi geri alıyorum. Mihrac’ın yazısı okumaya değmez. Hakkettiğinden çok yazdığımı biliyorm. Engin'den esinlendiğim bir cümleyle kapatıyorum.

Adamın ne olmadıgını degil, ne olduğunu anlatmak için ne cok zahmete katlanıyoruz...

Yazının ana maksadına bağlı olarak son söz: Bu yazı gelecek bir iki yazının ön yazısı olarakta anlaşılmalıdır. Ne demek istediğimi devamı mahiyetindeki yazılarda yazacağım. Tam bir sayfa doldurma yazısı, ya Engin siteye koymazsa...