Şuanda 222 konuk çevrimiçi
BugünBugün2027
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9751
Bu ayBu ay9751
ToplamToplam10478175
40 yıllık devrimci yaşamımın muhasebesi (1) PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Salı, 11 Ocak 2011 17:31


57 yıllık yaşamımın 40 yılını devrimci olarak geçirdim, benim için devrimcilik artık bir yaşam biçimidir. Örgütlü, örgütsüz, yönetici, militan, sempatizan  hemen her alanda ,  politik mücadele ile, pratik mücadele ile geçen koca 40 yılda geriye dönüp baktığımda hala yapabilir olup yapamadığım bir çok şeyin olduğunu görüyorum.birçok şeyi bir anda yakalamaya çalışıyorum, adeta koşuyorum, çünkü bir koltukta bir kaç karpuz birden taşımaya çalışıyorum.  Bunun için biraz acele ediyorum ve bu aceleciliğimden dolayı da hatalarım olmuş olabilir.

Ancak baştan belirteyim  bugünden bakıldığında, doğru veya yanlış ne yapmışşam,  ülkemiz devrim mücadelesine hizmet  inancıyla yaptım. Hiçbir zaman birlikte yürüdüğüm yoldaşlarıma ihanet içinde olmadım, hiç bir yoldaşıma zarar verecek bir davranışın içinde olmadım. Ve en önemlisi de, bir prensip olarak zorunlu kendi kişisel harcamalarım için bugüne kadar içinde yaşadığım hiç bir örgütten maddi yardım almadım ve almayacağım da. 1975-88 yılları arasında en alttan başlayarak en üste (MK-Yedek üyeliğine) kadar içinde yer aldığım THKP-C Acilciler örgütünden örgütsel çalışmalarım da dahil, hiç bir çalışma için maddi katkı almadım. Tek aldığım katkı ilerde de anlatacağım gibi sadece kitle çalışması için iki kişi olarak gittiğimiz alanda kiralanan evin 6 aylık kirasıdır ve B.Gürdil tarafından bana ödenmiştir. Hayatımın her döneminde kendi emeğimle yaşam sürdürmeyi kendime ilke edindim. Bu bireysel özgürlüğümün teminatı idi benim için. Bunda ne kadar haklı olduğum, bugün yaşanan tartışmalarla bir kez daha doğrulanıyor.

Örgüt adına profesyonel çalışma için gittiğim alanlarda bile bizzat iş bulup çalışarak, hem örgüte yük olmadan yaşamayı, hemde legalitemi sağlayarak polise yakalanmamayı başardım.  Yine 30 yıldır yaşadığım yurt dışında yine aynı mantıkla hep emeğimle geçinmeyi ilke edindim ve 57 yaşımda hala günde 9 saat, haftanın 6 günü çalışmaya devam ediyorum. Acilciler örgütünden, dönem dönem aile olarak aç kalmamıza, evsiz kalmamıza, dernek lokalinde 3 ay yatıp kalkmamıza rağmen   bir lira maddi katkı almadık.  Almamayı ilke edindik. Bu olanaksızlıklara rağmen birçok arkadaş aramızdan para toplayarak cezaevlerine gönderdik. Şahitleri yaşıyor. Bu ilkem daha sonra içinde yer aldığım örgütlenmeler için de geçerlidir.

Bu kısa girişten sonra bu 40 yıllık geçmişimi kronolojik olarak anlatmaya çalışacağım. 1970 yılında okumakta olduğum Gaziantep Lisesinde devrimcilerle tanıştım.   Okuldan sonra Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) lokaline gider orada verilen seminerleri dinlerdik. Gaziantep TÖS başkanı sayın Yaşar Azaz benim hem sınıf öğretmenim ve hemde Fransızca hocamızdı, benim devrimci mücadele saflarında yer almamı sağlayan en önemli aktörlerden biri oldu. Kendisini şükranla anıyorum. Daha sonra Antep’te kurulan Dev-Lis lokaline gelip gitmeye başladım. Orada İstanbul Üniversitesinden gelen Hüseyin Jawa ve Celal Doğan bizlere bir kaç kez seminer verdi. Akabinde buradan sosyalizmin alfabesi, felsefenin temel ilkeleri gibi kitapları alıp okumaya başladım. Ve dev-genç’e sempati duymaya başladım. Bizim için dev-genç, Mahir demek, Deniz demek, İbo demekti. Gençlik içindeki ayrılıkları bilmiyorduk, gerek THKO’lular, Gerekse THKP-C liler, bizim gibi sempatizanlara ayrılık flan anlatmazlardı. 1971 yılında İstanbul’dan gelen Dev-Gençlilerin girişimi ile Lise mezunlarının öğretmen olamayacağı kanununun iptal edilmesi dolayısıyla Lisemizde bir boykot yapıldı. Bu Türkiye’de yapılan ilk Liseli boykotu idi. Bende bu boykot komitesi içinde idim. Boykotu sabah başlattık, öğrencilerin büyük bölümü boykota uyarken, dönemin ülkücüleri boykotu kırmak için derslere girmek istediler, ancak karşı koymamızla giremediler. Geçerken belirteyim, gaziantep lisesi aynı zamanda yatılı idi ve yurt Türkeşçi  öğretmenlerin denetiminde idi. Dolayısıyla yurtta kalıp lise okuyan ve yoksul ailelerin çocukları olan öğrencilerin  büyük kesimi ülkücülere sempati duyuyordu.bunlardan Malatya Pötürgeli Kürt kökenli Mehmet Şener  daha sonra M. Ali Ağca, Oral Çelik, gibi birçok hemşehrisinin akıl hocası olarak kamuoyunda anılacaktı. Bu kişi aynı zamanda benimle aynı sınıfta okuyordu. Hatta 12 Marttan sonra bizimle görüşerek ülkücüler içinde kendisini Şamanist olarak niteleyen İslami kesimin kendisine karşı  bir provakasyon düzenleyebileceğini söyleyerek bunu bilmemizi  istediğini  söyleyecek kadar da zeki biriydi. Okulda da azınsanamayacak sayıda ülkücü vardı.  Öğleden sonra bizler okulun iki kapısında onar kişilik gruplar halinde nöbet tutarken, sivil giysili polisler kapıya gelerek bizim kapıları tutmamızın yasadışı olduğunu belirterek kapıları açmamızı istediler, bizim kabul etmememiz üzerine kalabalık sayıda toplum polisi ile kapılara saldırarak bizleri zorla polis arabalarına bindirmeye çalıştılar. Benim de aralarında olduğum bir çok arkadaş ise polisin elinden kaçmayı başardık göz altına alınan 8 arkadaş bir hafta süreyle siyasi şubede işkence gördüler. Daha sonra bir kısmı serbeste bırakılırken üç arkadaş elebaşı oyarak tutuklandı ve iyi hatırlıyorsam üç aya yakın hapis yattılar.

Boykot polis zoru ile kırılınca lisenin devrimci sempatizanı öğrencileri arkadaşların göz altına alınmasını ve boykotun kırılmasını protesto için korsan yürüyüş yaparak olayı kınadık.  Ben daha sonraları Dev-Lis’e geip gitmeye devam ettim. Derken 12 Mart muhtırası geldi. TÖS ; Dev –Genç, İşçi Partisi gibi örgütlenmelere yönelik baskılar arttı, yöneticiler bir bir içeri alınıyordu. Dev_Lis lokalini basan polis merdivende bir poşet içinde bir bomba bulduğu provakasyonuyla derneği kapattı. Bizim ilişkilerimiz okul çevresi ile sınırlandı. Denizlerin idamı ve Kızıldere olayları sonrası yapılan küçük çaplı protesto eylemleri hariç yaprak kımıldamaz hale gelmişti. Her göz altına alınan ağır işkencelerden geçiriliyor ve üzerlerine hiç işlemedikleri suçlar yüklenerek yıllarca hapishanelerde tutuluyordu. 1973 yılı sonunda lise eğitimimi tamamladım. 12 martın devrimci hareketi ezmesi sonucu öndersiz kalan bizim gibi gençler bir arayış içine girdik. Biz küçük bir grup arkadaş, bu puslu ortam geçene kadar gidip CHP gençlik kollarında faaliyet yürütme kararı aldık.

73 Seçimleri öncesi Ecevit’in insanca hakça bir düzen getirme vaatleri ve bir genel af beklentisi bir çok devrimciyi bu partide çalışmaya itti. Bizler seçim kampanyalarında CHP’yi destekleyerek, her türlü eylemde aktif yer aldık. Ancak seçimlerden sonra yapılan il yönetimi kongresinde malatyalı Alevi Kürt kökenli Alevilerin partiden dışlandığını ve delege yapılmadığını, üstüne üstlük 300 kişinin üyeliklerinin silinmesi üzerine bizler parti ile ilişkilerimizi kestik .

1973 yazında üniversite imtihanları için İstanbula gittim. İstanbul, Antep, Adana, Malatya’dan sonra gördüğüm şehirdi. Bu şehirden çok etkilendim. Ancak imtihanlarımız o sene soruların çalındığı sebebiyle iptal edildi. Yeniden yapılan imtihanlara Almanya’ya gidip amcalarımın yanında okuma kararı aldığım için katılmadım. Sonrasında  bazı nedenlerden Almanya’ya gidemeyince ikinci yıl imtihanlara girmek için bir dershaneye giderek hazırlandım ve 1974-75 öğretim yılında Boğaziçi Üniversitesine  başladım. Bu okul önceleri paralı bir özel okul olarak 1970 yılında robert kolejin üniversitesi olarak  özel üniversite statüsünde açılmış ve bizler  merkezi imtihanlarla okula giren ilk öğrenciler oluyorduk. Biz okula başladığımızda okul paralıydı ve sömestr başına 4500 lira alınıyordu. Ilk sömestri ödeyip okula başladım. Yoksul bir ailenin çocuğuydum. Sonrasında devam edip etmeyeceğim bile meçhuldü. Hemen burs başvurusu yaptım ve kabul edildi.  Eğitimimi bu burs ile sürdürdüm.

Bilinen hemen tüm büyük iş adamlarının okuduğu bir okula ilk defa Anadoludan, Mezopotamyadan insanlar gelmişti, burjuva çocukları bize öcü gibi bakıyorlardı. Ne giyimimiz, ne hareketlerimiz, ne de yaşam biçimimiz onlara benzemiyordu.  Okula başlar başlamaz yurtta yatılı olarak kalmak için baş vurmuştum. Okul yurdunda yer olmadığı için biz taşradan gelenleri Orman Fakültesinin Sarıyer- Bahçeşehir koyündeki okul yurduna verdiler. Yurda ilk gidişimizde şoke olmuştuk, yurt  tamamen ülkücü faşistlerin denetiminde idi yurda gelen boğaziçi öğrencilerinin büyük kesimi  sol sempatizanı gençlerdik.  Aramızda ülkücülere sempati duyan bir kişi vardı. Adanalı bir genç, diğerleri ise örgütlü olmasalarda  sosyalizme sempati duyuyorlardı. Bu yurttaki yaşamımız üç aya yakın sürdü. Ama bir cehennem hayatı yaşadık. Yurda cumhuriyet gazetesi bile götürmek yasaktı. Sonunda biz bu yurtta kalan öğrencilerin öncülüğünde okulda boykot yaparak Ortaköy  Eğitim Enstitüsünün öğrenci yurduna naklimizi yaptırdık.

Okulun ilk günleri herkes birbirini kolluyordu, kim kimdir, necidir, sağcı mı, solçu mu ?  diye araştırma içindeydik.  Okulda spor derneği, izcilik derneği gibi derneklerin yanında bir de folklor derneği vardı. Biz okulda artık folklor derneğine gider olmuştuk. Burada bizden bir- iki yıl önce okula başlamış devrimci arkadaşlarla tanıştık. Ilk önceleri devrimci gençler hep birlikte davranıyorduk. 1974 sonunda çıkan afla birlikte drum değişmeye başladı. Okulda Aydınlıkçılar, TKP’liler, yine yeni kurulan TSİP’liler, ortaya çıkmaya başladı. Bir de aydınlıktan ayrılan Kaypakkayacı arkadaşlar ile sonradan TSİP’ten ayrılacak olan Doktor Kıvılcımlı grubu vardı.  Ben ise kendilerini THKP-C taraftarı olarak adlandıran bir grup arkadaş ile birlikte davranıyordum.

(gelecek yazıda okuldaki örgütlenmemiz, ilk eylemlere katılış, Kesintisizleri okuma, örgütlenmeye ilk adımları anlatacağım)