Şuanda 431 konuk çevrimiçi
BugünBugün2146
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9870
Bu ayBu ay9870
ToplamToplam10478294
insan mı? ayrı varlık mı? PDF Yazdır e-Posta
İhsan Sağmen tarafından yazıldı   
Çarşamba, 02 Mart 2011 18:11


İnsan olmak zor sanat denmiş, doğruda söylenmiş. İnsan fiziki yapısı, düşünsel yapısı itibarıyla yaşamını ikame etmek ve ettirmek açısından, birey olarak sürekli savaşım halindedir. Doğaya, topluma, geleneğe, göreneğe, görselliğe, dinselliğe, cinselliğe dikkat ederek kendi yerini belirleme mücadelesini kendisi verir.

 

 İnsanın bedensel ve zihinsel özürlüsü bile, önemle yapabildiği kadar bu kapsam içindedir.

 

İnsan yaratılış olarak biyolojik yapısı gereği sistemdir(Tasavvufta bile insanı şehir olarak belirten net cümleler kurulmuş, bu şehri tanıyanın gerçeğe varacağı hakka ulaşacağı söylenmiştir). Her şey birbirine bağlı ve uyumludur. Vücut savunma silahları da bu uyumu bozacak etkenleri bertaraf etme konusunda donanımlıdır. Ne yazık ki, Tanrı insanı yaratırken(!)tek tip yaratmamış. Yani tek kopya değil, o nedenle farklı, farklı renk, tip, ve formdalar.

 

 Darwin, teorisinde Allah’a haksızlık etmiş(!). İşte o nedenle kiliseyle kapışmamak, belki de, kellesini, yaşarken vermemek için olsa gerek ki, düşüncelerini ileriki zamanda yayınlatmıştır.

 

Ben yanında değildim ama, yazılanlara bakınca aklım o zamanlar oralara zaman tunelini kullanarak gidiyor ve görüyor. İşte tek kopya olmayan insan; kopyanın, kopyasının kopyası olması dolayısıyla, genetik aşınmaya mı uğruyor nedir bilinmez, hastalıklar, aksamalar, kompleksler, ihtiraslar ve aşağılıklar radikal biçimde öne çıkmaya başlıyor.

 

 Hele ilkel komündeki özgür savaşımını, doğayla mücadelesini iyi değerlendiremeyip, av aletlerini üretip ona sahip olma, onun aracılığıyla üretilene el koyma, Köleci yapıya kayınca işte ilk kayışı o zaman koparmışlar ki, sosyal yapıda akabinde bozularak efendiler konumundaki alet edevat sahiplerinin kontrolüne girmişler.

 

 İşte o dönemde; köle efendi düzenindeki iyi huylu köle kara ve beyaz köle, dişi ve erkek köle, çocuk ve yaşlı köle ayrışımıyla birlikte, iş birlikçi köle, jurnalci köle ve de efendinin koruyucu köleleri ortaya çıkmıştır. Efendi den sonra ünvan, onu koruyan korucuların olmuştur.

 

Bu unvan onu kölelikten kurtarmamıştır. Ama insandırlar.

 

 

Eğer Spartaküs gibi isyankar insanlar çıkmasaymış efendinin karşısına, yıkılamayacakmış efendi düzeni, Derebeylik düzeninin ortaya çıkmasını isyankar kölelere borçluyuz. Onlar efendiyi yıkmak için savaş verdiler, bilselerdi sosyalizmi, onun için de savaş verirlerdi. Bu işin şakası ama, esas sorun insanca düzene ulaşmaktı. Roma’da demokrasi bunun için tartışıldı. Yasa yapmak, onları icra etmek toplumu yalnız başına yönlendirmeye yetmezdi ve öylede oldu. Üretim araçları ve onun mülkiyeti, üretiminde doğru yapılması ve bölüştürülmesi gibi olguları ortaya çıkardı.

 

 

Feodal topluma ve toprağın bireye üretim hakkı vermesi, hayvanların gücünün bu alanda kullanılmasının öğrenilmesinin de yardımıyla birey, insan olarak toprakla kendisi haşır neşir olmaya başladı, ancak, toprak derebeyindi. Ona vergisini vermeliydi, asker lazım olduğunda kellesini de. Yüzlerce yıl sürdü bu süreç, taa ki, pazara mal götürüp değiş tokuş yapana ve hatta parayla değişime kadar.

 

 

İnsan onurunu tekrar kurtarmalıydı; köylülük bu tımardan bıkmıştı, Asya’da Avrupa’da ve Afrika’da isyanlara başladılar. Derebeyler uyanıktı,  kendi köylüsünü kaybetmemek ve kendi sınıf kariyerini de korumak için, başka derebeylerin kalelerine saldırarak onları ganimet edip halkına bölüştürme yaparak kendini kurtarmayı denedi. Bu taktik süreyi uzattı. Ancak üretimde ve toprakta ağalık, beylik, yerini paraya ve makinalara sahip zengin sınıfına bırakınca,   köylülük de değişmeye, Pazar için üretime ve süreçte topraklı, az topraklı ve topraksız yapıya ulaştı. Şehirleşme üretimin makinalaşması ve manifaktürün gelişmesine bağlı olarak arttı ve büyüdü.

 

 Şehir, sistemi daha da can alıcı kıldı. Alt yapı, üst yapı derken, Burjuvalar büyüdü, işçiler arttı ve bilinçlendi. Sendikalar kurup hak aradı, iktidara gidişin aracı gördü ve onu da denedi, sosyalizmi de kurdu. Ancak sosyalizmde bölüşümü iyi yapamadı, yöneten ve üreten ayrımını ve de makinanın kolunu tutanla, masa başında organizeyi yapan arasında üç beş kata varan yönetici ücreti ödemesi, ayrı katman, sonrada sınıf yarattı, zengin veya aristokrat oluşturdu.

 

 Şimdi diyeceksiniz ki, mizahi de olsa bunun ne gereği vardı, bir sayfa dolusu lafı niye sığdırdın buraya? İnsanı yazarken, geçmişine de bakalım karikatürize edelim dedim.

 

 

 

Ağzımdaki bakla şu; Şimdi kapitalist düzendeki  insan nasıl?  Bu soruya kısa cevaplar yazacağım ama özlü cevaplar. Bir kere, insan dejenere olmuş, korkmuş, tırsmış, paraya,pula köle olmuş. Para ağalarının işine gelen bir anlayış, yani paraya tapacaksın anlayışı oturmuş.

 

Para, mal, insandan değerli olmuş, onu satın alabilen ise, halk deyimiyle “beş kuruş” etmez duruma sokulmuş.

 

Kariyer, unvan, sahibi olda, ne olursan ol anlayışı rağbete çıkmış.

 

Dostluk, arkadaşlık, yoldaşlık kısacası insanlık, tarihin geçmişinde kalmış.

 

Mülk, kürk, yat, kat, metres derken insan unutulmuş.

 

 

İşte, ben bu gerçeği gören insanı arıyorum. Sade, temiz,özü sözü bir insan. Yoldaşını sömürmeyecek, sömürtmeyecek, onu öldürmeyecek,öldürtmeyecek, başka sistemlere kurumlara satmayacak, yalan söylemeyecek ve söyletmeyecek, kariyeri olmayacak yani sade insan olacak.

 

Bilime inanan, bilgiye aç, eşitlikçi, kollektifçi, dayanışmacı, ayrımcılığı,cinsel, dinsel yapmayan, dile ve renklere saygılı insan.

 

Adaletli ve vicdanlı insan.

Unutmayın ki, etiketleri, ünvanları, kariyerleri kaldırın, içinden insan çıkar.

 

İnsanı merkez alıp, onu, sağlıklı, yenilemeci, tartışmacı ama aynı zamanda uzlaşıcı yapıya ulaştıramazsak, bu kirli yapıyla bireyi özgür insana vardıramayız.

 

 

 

Ayrı bir varlığa ulaşırız(miro tip x) ki, zaten ne çektiysek bu tip ‘AYRI VARLIK’ lar dan çektik.

 

 

03.01.2011                                    İhsan Sağmen

 

 

X  =  Miro, bir tipik devrimci örgüt kahramanıdır(!). Devrimci görünür ama, aslında karşı devrimci bir tiptir. X’tir, bir anlamda bilinmeyendir. İnsanlık karşıtı olanlarda aynı kategoride değerlendirilmiştir.

 

 

Ali Parti
Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir
213.178.244.174

27.02.2011 / 18:12 tarihinde gönderilmiş

Ali İhsan Sağmen, uzun uzun tarih anlatmış, Aklı 1974-80 döneminden kalan bir tarzla, ilkel komünaldan başlamış. İliklerine kadar işlemiş bir türlü aşamadığı tepkilerini şahıs merkezli yaklaşımıyla ifada etmeye çalışmış. Bunu gizlemek istemiş ama becerememiş.Yani Kendini anlatmış.

Kişinin toplumsal bir varlık olap olmadığını sorgulamak ayrı bir şey. Kinle birilerini eleştirme adına çocukca satırlar arkasına gizlenmek ise çok daha ayrı.

Google arama motorundan “Ayrı Varlık” aradım. Ve anladım ki, kast edilen bir blog adı. Yazıları inceledim. Ayrı Varlık tanımı siyasi bir tanım olarak karşıma çıktı. Blogun “AYRI VARLIK” adını taşıması, Yazarı olan Mihrac Ural’ın kendi hallerini anlatmasıyla uzak yakın ilgili değil. Bu adlandırma, ülkede yürüyecek demokrasi mücadelesinin bir unsuru olan ve tarihi belgelerde adı “Ayrı Varlık” olarak geçen bir dava olduğunu gördüm.

Dolaysıyla yazın kendini gizlemek isteyenr çabasına rağmen bir şahsi kin yazısı olarak sırıttığını belirtteceğim.

İncelemelerimde karşıma Ali İhsan Seğmen’in İbrahim Yalçın adlı biriyle çok yakın ilişki ve ortaklık içinde olduğu açığa çıktı.

Bu kişi kendi el yazısıyla MİT’le bağlantılı çalıştığı, onlardan para alarak kendi Örgütünü ihbar etmeye uğraştığı ve devlyetin arkasında durarak onu koruyacağı belirtiliyor.

Ali İhsan, bu adama karşı insan olup olmama konusunda tek bir soru sormuyor. Bu da ilgincime gitti.

Bana göre insan mı? ayrı varlık mı? sorusunu sorarken Ali İhsen Seğmen bu MİT ajanı konusunda ne düşündüğünü tek bir satır da olsa ortaya koyması gerekirdi. Yapmamış. Dolaysıyla onu ayıplıyorum. Yazdığı yazılara artık soru işaretiyle yaklaşmam gerektiğini anlıyorum.

AYRI VARLIK blogunda yer alın iki önemli dosya bulunuyor onları okusun ve bu MİT ajanı İBRAHİM YALÇIN ile önun ortağı olan İTİRAFÇI ENGİN ERKİNER hakkında tek bir satırlık cevap yazsın.

Bu iki kişi kendi el yazılarıyla bakın ne diyorlar:

İtirafçı Engin Erkiner kendini anlatıyor;

“Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)

Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:7) Diyor.

“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. ” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)

Ali İhsan Seğmen, insan olan kim ayrı varlık olan kim şimdi söyle…

Ali Parti. İsveç (şimdi tatildeyim ama cevabını bekliyorum)

İhsan’ın notu;

 

Bu yazıya ekleyecek bir şey yok, bu vatandaş da ayrı varlık olmalı, Engin Erkiner olsun İbrahim Yalçın olsun bu arkadaşları geç tanıdım, ancak iyiki tanımışım. Engin bir kere övülmeyi sevmez ama ben burada onun paylaşımcılığını ve arkadaşlığındaki uyumlulugunu beraber kaldığımız günlerde gördüm, ayrıca dava adamı, düşünüyor ve yazıyor. Benimlede meslektaş, dakik ve sözüne güvenilir. Emeğiyle geçinir, başkasının hakkına el koymaz. Az la yetinen şahıstır.

 

İbrahim’e gelince, cüssesinin adamı candan ve dürüst, beni MİT’e(!) al dedim almadı üniversiteyi bitir ondan sonra diyerek kabul etmedi. Oraya herkesi almıyorlarmış. Sekreter olursan belki Suriyede bir yere yerleştiririz dedi.

 

Ali Parti gerçek ismi mi bilmiyorum ama uydurma isme benziyor. Buna rağmen, bu yazılanı ayrı varlık ile Engin in sitesine (artık bizim site) gönderiyorum.  28.02.11

 

 

Benim notum: Mihrac Ural’da sallamanın sınırı yok…

İfadem benim el yazımla imiş…

Ben poliste el yazısıyla hiç bir şey yazmadım. Herşeyi polis daktiloyla yazdı.

Yayınla da el yazımı görelim bakalım Mihrac Ural…

İtirafçı mıyım, vallahi öyleyim!

Bu suçlama da elinde kaldı ama ben ne yapayım!

Özel Harp Dairesi’nde mi çalışıyorum?

Aynen öyleyim!

Ergenekon ile bağım mı var?

Tabii ki var!

Ve yoluma da devam ediyorum…

Haydi bakalım ne yapacaksın!

Ben bunları sana üç yıl önce söylemiştim.

Ne söylüyorsan kabul, demiştim.

Üç yıldır başvurmadığın kapı, kafanı vurmadığın taş kalmadı!

Olmuyor ve olmuyor!

Mevlana, köpeklerin dudağının değmesiyle deniz kirlenmez, demiş…

Sanki sen ve kuklalarınla benim için söylemiş…

Biz ya da yaklaşık 30 kişi, senin işini bitirdik Mihrac…

55 yıllık ömrünün 35 yetişkin yılının Muhabarat ajanlığı olduğu ortaya çıktı.

MİT ile işbirliğin ortaya çıktı.

Öldürdüğün ve öldürttüğün 5 devrimciyi ortaya çıkardık.

Daha ne olsun…

Ötesi teferruattır…