Şuanda 245 konuk çevrimiçi
BugünBugün2037
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9761
Bu ayBu ay9761
ToplamToplam10478185
Kızıldere adın ahire kaldı PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Çarşamba, 30 Mart 2011 02:25


Bundan tam 39 yıl önce, 30 Mart 1972’de THKP-C önderi ve 9 yoldaşı, 12 Mart faşizminin azgın saldırılarına karşı devrimci duruşun somut örneğini sergileyerek, ülkemiz devrimi için çıkış yolunu gösterdiler. Yine Kızıldere direnişi ile THKO ve THKP-C’nin birliğine ortak eylemleri ile adım atan Mahir ve yoldaşları, aynı zamanda canları pahasına devrim tarihimizde önemli bir dönemece imza atıyorlardı. Yine Kızıldere bir yandan 50 yıllık mülteci önderlikli sol pasifizm ile, bir yandan da etkisi altında kaldıkları kemalizm ile de aralarına pratik olarak bir mesafe koyuyorlardı.

Kemalizmden tam anlamıyla ideolojik kopuşu yaşamamış olsalar da, THKP-C’nin doğuşu,  yasal sınırlara hapsolmuş veya mülteci konumunu aşamamış soldan, pratik kopuşun adı olmuştur. Kızıldere’nin tarihsel işlevini anlayıp kavrayabilmek için o günlere dönüp, dönemin somut koşullarına uygun bir değerlendirme yapmak gerekiyor  bulunduğumuz noktadan geçmişe bakış, bizi çoğu zaman yanılgılı sonuçlara götürür.

Biliniyor,Türkiye egemenlerinin devrim mücadelesine verdikleri en büyük zararların başında bellek silme operasyonudur. Gelecek kuşaklar ile, geçmiş kuşaklar arasındaki bağı koparma, gerçeği ters yüz etmedir. 12 Mart zulmünü bilmeyenler, 12 Eylül mezalimini yaşamayanlar, elbette bugü ; Tayyip gibi dünün gerici yobazlarını, ileri demokrat görürler veya göstermeye çalışırlar. Geçmişle  bağını koparan bir hareketin, geleceğe yönelme ve geleceği kazanma  şansının olmadığı ise ortadadır. Her geçmişe yöneliş, geleceğe açılma eğilimini de içinde taşır. Geçmişin araştırılıp iyi ve kötü yönleri ile değerlendirilmesi, geleceğin kazanılmasının anahtarıdır.

Ülkemiz halklarının kurtuluşu için bugün yola çıkanların da, tarihi kendinden başlatma hastalığına düşmeden, devrimci hareketin geçmişini göz önünde bulundurarak hareket etmeleri, onları zafere taşıyabilir. Geçmişin yeniden araştırılıp, o dönemde yazılanların ve yapılanların gözönünde bulundurulması, şimdinin aldatıcı görünümlerinin acımasız bir eleştirisine yönelmeyi sağlamak içindir.

Nietche « yaşama ve eylem için, tarihe gereksinimimiz var » derken, kişinin yaratıcı, üretken olabilmek için insanlık dünyasını sürekli sorgulaması gerektiğine parmak basıyor.  Tarih eğer yaşama hizmet ediyorsa, insan da ona hizmet eder. Tarihsel materyalizme inanan devrimci, her dönem ve koşulda kendisini bitişe götürecek olan konformizme karşı, geleneği yeniden ve yeniden diriltmeye çalışmalıdır. Ancak geçmişe ilgi, devrimden kaçışçı ve gerici bir biçimde olmamalıdır.

« Geçmişi incelemek, yaşama bağlı kalarak ölümü incelemektir » diyor Lucien Febvre ve ekliyor ; « Geçmişin insanın omuzlarına tüm ağırlığıyla çökmesini engelleyen ve düzenleyen tarihtir. » İşte ülkemiz devrimi için yola çıkanlar da geçmişe böyle bakabilmeli ve Kızıldere sonrasında yaşanan gelişmeleri de göz önünde bulundurarak, belleklerimizin silinmemesi için üzerlerine düşen tarihsel arınma ve araştırma görevlerini de yerine getirmelidirler.

1 Mart 1971’de THKP-C’nin ilanını açıklayan Mahir Çayan şöyle diyor : « Bu örgüt, Türkiye’de karşı devrim cephesinin tüm baskı  ve şiddet ve cebrini göğüsleyerek, kırsal alanlardan fabrikalara,  üniversitelere kadar bütün kesimlerdeki devrimci mücadeleyi yönlendirme gayreti içinde olanların örgütüdür. » Bu anlayışla yola çıkış bugünün devrimcilerinin de önünde duruyor. 68 kuşağı görkemli bir direniş sergiledi. Onların devamcıları 54 doğumlular, yani 74’de yeniden başlangıç yapanlar 5 bin yiğit devrimciyi kaybederek  devrim için, eşit ve özgür bir dünya için savaşa devam dediler. Öldüler, zindanlara girdiler, işkencelerden geçtiler.  Pratik mücadelenin yoğunluğu , Mahirlerin yarım bıraktığı ideolojik, politik donanımlı devrim kadrolarının yetişmesini bu dönemde de engelledi.

71 sonrasında ortaya çıkan liderlik sevdası, bölünmüş olarak mücadele sahasında yer alan örgütlerin süreç içinde amip gibi daha da bölünmesi ile sonuçlanınca, 71’e göre nicel olarak her bir örgüt Mahirlerin, Denizlerin örgütlerinden kat be kat güçlü olmasına karşın,  Mahirlerin 12 Mart faşizmine karşı takındığı can pahası bir mücadele pratiği yaşayamadık. Ve onların mücadelesini ve yarattığı etkiyi aşan bir gelenek de yaratamadık.  Belki Kızıldere de devrimci hareket fiziki olarak bir yenilgiyi yaşamıştır. Ancak 12 Eylül karşısındaki tutumu ile devrimci hareket, esas olarak siyasal bir yenilgiyi de yaşadı. Mahirlerin çizgisinin savunucu olmakta yarışanlar,  bireysel çıkışları aşan örgütlü bir devrimci direnişi örgütleyemedikleri gibi, mücadeleyi sürdürmekte kararlı kadroları saf dışına iterek devrimci hareketi tasfiye etmede tereddüt etmediler. 

Mahirlerin devrimci yürüyüşünün takipçileri Kürdistan dağlarında halklarımızın ortak kurtuluşu için can bedeli mücadele eden yiğit gençlerimiz olurken,  eskinin devrim teorisyenleri, liboş entellere dönüşerek kendi karşıtlarına  alkışa durmakta tereddüt etmediler.  Tüm olumsuz koşullara karşın devrimci kalmakta inat edenler de, güçlü bir çizgi yaratma şansını yakalayamadıkları için seslerini yeni kuşaklara duyurmada yetersiz kaldılar. Işte Kızıldere görkemli devrimci direnişinden yaklaşık 40 yıl sonra hala devrim icin yüreğimiz çarpabiliyorsa hala bunu Mahirlerin, Denizlerin ve ardılları binlerce isimsiz kahramana borçluyuz bunları.