Şuanda 365 konuk çevrimiçi
BugünBugün2101
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9825
Bu ayBu ay9825
ToplamToplam10478249
değerler sisteminin çöküşü ve umut PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Çarşamba, 25 Mayıs 2011 16:43


‘’Biz eskide umuda koşardık

Dört nala koşan yağız atlar gibiydik

Upuzun günler

Uykusuz gecelerden geçerek

Rüyalar aleminde hülyalara dalardık.

Oysa şimdi....’’

Evet , oysa şimdi.. diye devam eden bir şiirimden aldığım bir bölüm, ‘’oysa şimdi’’ diye devam ediyor.

Şimdi ne oldu peki?

Şimdi paranın imparatorluğu ve acımasızlığı kıskacında, beyinleri tutsak edilmiş bir toplumun bireyleri olarak yaşıyoruz. Bir çoğumuz, yaşadığımız bu sürecin farkında bile değil. ‘’gemisini kurtarmak ve kaptan olmak ‘’için çırpınıp duruyor. Çevresinde olup bitenlere göz ucuyla da olsa bakmıyor bile.

Kaptan olmak istiyor..!

Kaptan olmak için denenmesi gereken yüzlerce yol gösteriliyor ve herkes kendine uygun bir yol seçerek koşar adım gidiyor.

Telaştan ve biran önce  yetişebilmek adına birbirini ezip örseleyerek koşuyor. Nereye gittiklerini biliyorlar mı dersiniz? Bilmiyorlar. At yarışı oynuyorlar: Spor toto oynuyorlar, kazı kazan’lara umut bağlıyorlar. Daha da ötesi, etik olmayan her yöntemi kullanıyorlar.

Ya çıkarsa..yada, ya tutarsa. diye koşuyorlar. Ya çıkarsanın, ya tutmazsanın büyük bir ihtimal olduğunu bildikleri için umutsuz ve tedirgin koşuyorlar.

Kaptan olmak ve ‘’kefeni yırtmak’’umudunun milyonda bir bile olmadığını bilerek  koşmaya devam edenlerin  umutsuzluğu öfkeyle birleştiğinden olsa gerek, hemen herkesin ‘’ pimi çekilmiş birer el bombası’’ misali potansiyel tehlike arz eden bir toplumsal  öfke ile donatıldıklarının farkında bile değiller.

Kimsenin kimseye saygı duymadığı, kimsenin kimseyi dinlemediği, dinlemeye dahi tahammülü olmadığı, ben merkezci bir toplumsal ahlak anlayışının, genel ahlaki değerlerimizin  hoyratça bertaraf edilmesine neden oluyor.

Birey, atomlarına kadar çözülüyor, toplumsal değerlerimiz alt-üst edilerek yeni baştan dizayn ediliyor.

Dünyanın gündemini sarsan 1968’li yılların ütopyasına karşı başlatılan topyekün saldırının günümüzdeki‘’başarısı’’ ile başı dönen egemen güç odakları, idealler yerine sermaye ve para’nın iktidarını ikame etmiş olmanın ‘’başarı’’sını kutluyorlar.

Sosyalist sistemin çözülüşü, ulusal kurtuluş hareketlerinin, Kürt kurtuluş hareketi dışındakilerinin de bertaraf edilerek etkisizleştirilmek suretiyle alternatif olmaktan öteleştirilmesi sonucu, daha da acımasızlaşan paranın egemenliğine boyun eğmemeye inatla ısrar ederek ütopyalarına sadık kalanların da marjinalleştirilerek, ‘’orjinimiz’’ olarak gösterilip hafife alınmasına  karşın, süreç  devam ediyor.

1968’li yıllarda başlayarak, hızla kitleselleşme eğilimi içersine giren, bugüne değil de, yarının ütopyasına yoğunlaşan dinamizmin yönü saptıran eğemen erk’in ekonomik, siyasi ve askeri olanakları, 1971’li yıllardan itibaren, an’ı yaşamak ve geleceğe yabancılaşmak adına  dizayn edilmek için seferber edildi. Özellikle yazılı medya bu konuda adeta militan bir rol üstlendi.

Gelinen noktada, Bugüne değil ama, geleceğe kilitli bir toplumsal dinamizmin yönü değiştirilerek, ‘’anı kurtar, geleceğini boşver’’ diyen ‘’maneviyat’’ menşeli bir hayat tarzının pembe düşleri oldu.

12 eylül dönemi bu sürecin kalıcılaştırılması adına elinden gelen her zorbalığa baş vurdu. Direnenler idam sehpalarına götürüldü, işkencelerden geçirildi, yıllar yılı zindanlarda tutuldu.

Bireyin depolitizasyonu sonucu bireycileştirilmesi suretiyle, içinden çıkıp geldiği topluma yabancılaştırılarak, gemisini kurtarıp ‘’kaptan’’ olabileceği sahte propagandalar, Biz değil, ben denilmesi gerektiğinin öğütlenmesi ile bugünlere gelindi.

Sonuçta da, Bellekleri silinerek gelecekleri karartılanlar için, bugün, bu an, bu saat’i  düşünmekten başka bir kaygı bırakılmadı.

An’lık çıkarlarını yaşam felsefesi olarak algılayan bireyci kişiliğin, sırt çevirmeyeceği hiçbir değer yargısı kalmamıştır.  

Her gün tanığı olduğumuz kriminal olaylar zinciri, yıllar önce temelleri atılarak, toplumsal değerler bütününe vurulan zincir ve ütopyaları karartılarak günlük çıkarlarının peşinde koşturulan emekçi halk kitlelerinin dramından başka bir şey değil aslında.

Türkiye’nin sosyalistleri, eski’den solcu olanları değil, eskiden bu yana solcu kalanları,  depolitize edilmiş halk kitlelerini bu karanlık kabustan çıkartabilecek dinamikleri  doğru tespit edebildikleri oranda başarılı olacaklardır.

Umut, mevcut durum tespitinin doğru saptanmasıdır.

Kürt halk hareketinin günümüzdeki konumu, bu anlamda son derece önemlidir.

Sendikalar, dernekler ve sivil toplum örgütlerinin önemli oranda etkisizleştirildiği ortadadır.

Demokratik kurum ve kuruluşların tek başlarına verdikleri mücadelenin yetersizliği de biliniyor.

Sosyalist hareketimiz  ise, azami oranda marjinalleştirilmiş olduğundan, yakın bir gelecekte, kitleselleşerek ciddi bir alternatif olabilme ve mücadeleye tek başına önderlik edebilme konumunda uzaktır.

Kürt halkının başını çektiği ve her türlü baskı, imha ve sindirme politikalarına karşın durdurulamadığı mücadelesi, sadece Kürt halkı açısından değil, esas olarak Türk halkı açısından da bir şans olarak görülmeli ve buna göre davranılmalıdır.

İçinde bulunduğumuz dönemin devrimci taktiği,  bir araya gelmesi mümkün olan tüm demokratik güçlerin, Kürt halk hareketinin özgürlük mücadelesi ile ilişkilendirilmesinde geçiyor.

Geleceği karartılmış, ütopyaları an’lık çıkarlarına kurban edilerek tüm  kültürel ve ahlaksal değerleri bin parçaya bölünerek umudu köreltilmiş toplumsal katmanların, Kürt halkının haklı ve vazgeçilmez taleplerine verecekleri aktif destek, kendileri adına, kendi gelecekleri adına verecekleri mücadelenin de başarısıı için önemli ve ileri bir adım olacagı gerçeğinden hareket etmelerinden geçiyor.

12 Haziran seçimleri önemli bir fırsattır. 12 haziran’ın önemi, seçim sonuçlarına yansıyacak olan oy oranı’ndan ziyade, demokrasi ve özgürlükcü güçlerin birbirlerine daha da yakınlaşmasına vesile olaması nedeniyle çok daha önemlidir.