Şuanda 90 konuk çevrimiçi
BugünBugün1939
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9663
Bu ayBu ay9663
ToplamToplam10478087
yüksel eriş ile şerif yılmaz arkadaş olur mu? PDF Yazdır e-Posta
Cahit Çelik tarafından yazıldı   
Salı, 16 Ağustos 2011 22:20


Dalton Kardeşler akıllanmıyor. Zekâ sırasına göre sayarsak, Cüce şarlatan, Cellat şarlatan, Yalancı şarlatan, Acur şarlatan. Bunlar kendilerinin kim olduğunu biliyorlar. Bir de bunların bacısı var. O da kendini biliyor. Bacı Şarlatan temel eylem kadrosu olmadığı için, konu dışında kalıyor. Pili bitmiş şarlatanlar nüfustan sayılmıyor. Benzetmek gibi olmasın ama, Miro Masalı yazarı da Red Kit oluyor.

 

Dışarıdan gazel okuyan Acur Şarlatan ile "Her şeyi göze aldım!.." diyen Cüce Şarlatan, görülen lüzum üzerine, çaktırmadan "gammaz motoru" dedikleri yerde birleştiler. Altı ay boyunca bana karşı çıkmaya cesaret edemediler. "Yedi gün sonra kapatacağız!.." dedikleri halde, yedi ay sonra bile "gammaz motoru sayfasını" kapatmadılar. Bilgiler bölümüne, "TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI BROŞÜRÜNÜ (TDAS) YÜKSEL ERİŞ YAZMIŞTIR." diye yazdılar. "Nereden biliyorsun?.." diye sorduğumda, ikisi birden bana hücum ettiler. Acur "ana avrat" düz gitti. Cüce "Aynen katılıyorum!.." dedi. Daha sonra, beni o sayfadan çıkardılar, Yüksel'le Şerif Yılmaz'ı "arkadaş" yaptılar. Mihrac'ın uzantısı olmayan bunu yapar mı?

 

http://www.facebook.com/profile.php?id=100001537124809&sk=wall

 

Yalancı Şarlatan ile Cellat Şarlatan kafa kafaya verdi. Biri diğerinin tetikçisi oldu. Diğeri tetikçinin teşrifatçısı oldu. İkisi birlikte benimle savaşıyor. Bu ikili Acilciler isimli çetenin temel kadro elemanı olduklarını kendileri açıklıyor. Suriye'de çöreklenmiş Acilciler teşkilatı, Hatay'ı kurtarmak için, İstanbul'daki emekli öğretmene saldırıyor. O öğretmen ki, Acilciler örgütünü kuran üç kişiden birini vatan toprağına eken tek arkadaşıdır. Arkadaşının yoldaşının cenazesine gelmeyenler, kaçarken kurşunu sırtından yiyenler, yurduna yurttaşına ihanet edenler, kahraman devrimci erdemci sayılıyor. Bir de ben bunlara kabir kuşu deyince bana kızıyorlar.

 

İşte bu şebek sürüsü teşkilatı, Miro Masalı yazarını tartışma konusu yapmak için uğraşıyor. Masal yazarının bilgisiz beceriksiz sersem tavuk olduğu yazarak, kendilerinin daha iyi olduğunu kanıtlama istiyor. Yani kötünün de kötüsü olabilecekleri hiç akıllarına gelmiyor. 

 

Miro Masalı 188 bölüm olunca, Cellat Şarlatan masal yazarını eleştirmek için bir bölüm almış. Alıntı yaptığı bölüm, aynen şöyledir:

 

155] "Miro denilen şapşal şarlatan, Nusayri olduğunu gizlemek için, Arap Aleviliği edebiyatı yapıyor. Nusayriliğin alevilikle hiçbir benzerliği yoktur. Anadolu inanışı alevilikte kadın erkekten üstündür, Nusayrilikte kadın insan sayılmaz. Nusayriliğe göre Allah, İmam Ali biçiminde insan gibi yaşamıştır. Aleviliğe göre bu böyle değildir. Allah’ın aslanı olmakla kendisi olmak farklı şeydir. Ötesi ayrıntıdır, ayrıntı gerekli değildir." ( http://mirocan.blogspot.com )

 

Alıntı yaptığı yazının kaynağını bile belirtmeden, "Miro denilen şapşal şarlatan" sözünü çıkarmış, çıkardığı sözün yerine "Mihrac Ural" adını kendi eliyle yazmış. Daha sonra, "Arap Alevi kadınının laik algısını, toplumda erkekten daha önde ve karar sahibi olduğunu, inancın tüm hizmetlerinde yerini en önde aldığını bilmeyen yoktur." demiş ve beni tehdit etmiş.  

 

Mihrac'ın bu söylediklerine aklı başında hiç kimse inanmaz. Nusayrilikte kadın keçiden farklı değildir. Kadın keçi değerinde olduğu için, "inancın tüm hizmetlerinde" erkeğin hizmetçisi olmaktan bir milim yukarı çıkamaz. Daha önemlisi, Allah'ın İmam Ali biçiminde yaşayıp yaşamadığıdır. Arap Aleviler Allah'ın İmam Ali biçiminde yaşadığına inanır mı, inanmaz mı? İnanmıyorsa, Ğadir Bayramı'nın anlamı kaynağı özü özeti nedir?

 

Din inancı öyle veya böyle olduğu için başkasını kınamak, Miro Masalı yazarının aklının ucundan geçmez. Ama inancını gizlemek için, başka türlü görüneni de ciddiye almaz. Anadolu halkının alevi olanı olmayanı, Hazreti Ali'nin Allah'ın aslanı olduğunu kabul eder. Ama en bağnaz alevi bile, Allah'ın Hazreti Ali biçiminde yaşadığını kabul etmez. Alevilikte can vardır, soy boy kavim kabile ırk inanç cinsiyet ayırımı yoktur. Alevi, köleden yana olandır, köleciye ve köleciliğe karşıdır, hak hukuk adalet arar, yurdunu yurttaşını yabancıya bırakmaz, başkası için casusluk yapmaz. 

 

Mihrac Ural beni alevi bıçağı korkutmayı düşünmüş olduğu için, bu konuda kendisine yardım etmek boynumun borcudur. 

 

1989 ilkbahar aylarında İstanbul'da Gazi Mahallesi'nde Mehmetçik İlkokulu'nda Müdür Yardımcısı, "Alevi kızlarının kızlık zarı yoktur. Çünkü onlar sekiz on yaşına gelince önce babasıyla yatar. İstanbul'daki kadınların yüzde ellisi fahişedir." dediği için, alevilikle hiçbir ilgisi ilintisi olmayan onyedi yıllık bir öğretmen, devlet memurluğundan çıkarılmayı göze alarak, o sözü çıktığı yere tıktı. Okuldaki alevi öğretmenleri bu pisliğe karıştırmadı. Bil bakalım Miro, o öğretmen kim?

 

O öğretmenin kim olduğunu öğrenmek istersen,  http://tazecikler.blogspot.com  adresine git ve sayfanın sonunda 2000'e Doğru dergisi kesiğini oku. Gördüğün isim resim seni şaşırtmasın. Apo'nun Yüksel sanarak övdüğü kişiyi göreceksin. Dikkat et, "faşist milliyetçi turancı alperen paranoyak" diye suçladığın o kişi, senin yüzüne gözüne tükürebilir. Hazreti Ali'nin yumruğu çeneni dağıtabilir.

 

Ulan sıpa, 1989'da kadınlara ve alevilere ağır hakaretler yapılırken sen neredeydin? İstanbul'daki kadına yapılan hakaretler seni niçin ilgilendirmedi? Alevilere yapılan hakaretler sana niçin dokunmadı? Miro Masalı yazarını korkutmak senin gibi uyuz eşşeğe mi kaldı? 

 

Hatırı kalmasın diye, iki satırcık da Yalancı şarlatan için yazayım. Madem kaşınıyor, onu da kaşıyayım. "Haa.. bir de daldan dala atlayıp duruyorsun.. Kitaplarını satmak için Antakya'dan gelen davete balıklama atlamışsın. Kitapların satışından gelecek paranın yarısını ona verecekmişsin... Falan filan... Ne kadar ayıp..." demiş. 

 

Yüksel Eriş altı yıl boyunca benimle birlikteydi. Yüksel'le ilgili beş yazı yazdım. Her yıl için bir yazı diyelim. Benim isteğim üzerine dokuz yazı da Engin Erkiner yazdı. Bu yazılar,  http://yukseleris.blogspot.com  ve  http://yukseleris.wordpress.com  adresinde yayınlanıyor. İsteyen oradan bakabilir. Manyak Memo ise, 1976'nın yazında bir defacık Süreyya'yı "1975'in Kasım veya Aralık ayında..." görmüş gibi kış masalları anlatmış.

 

Yeri gelmişken diğerleri de nasibini alsın. Acur şarlatan ve Cüce şarlatan, sahip çıktığınız devrimci miras ne imiş, bir de sizden öğrenelim. Yüksel'den kalmış devrimci mirasının içinde Mihrac Ural'ın veya Mehmet Ağar'ın uzantısı olmak var mı, yok mu? Miro Masalı yazarına "Sen cebine kim para koyarsa, ona göre masal yazan birisin!.." diye küfür etmek var mı, yok mu? 

 

Devam edelim. Boyama kitaplarımı satmak için "Antakya'dan gelen davete" balıklama atladığımı yazmışlar. Manyak Memo'nun bu yazısına Mihrac Ural beş kat uzunlukta önsöz yazdığı için, "Antakya'dan gelen davet" doğrulanmış sayılır. "Balıklama atlama" bölümü ise palavradır. 40.000.- dolarlık satış ve uçak bileti teklifine "balıklama atlamış" olsaydım, Hüseyin'le birlikte ben de Hatay'a giderdim. 

 

http://mirural.blogspot.com/2011/02/cahit-celik-uzerine.html

 

Kitap satışından gelecek paranın yarısını Hüseyin'e vereceğim doğrudur. Bunda yadırganacak ayıplanacak aşağılanacak hiçbir şey yoktur. Hüseyin beni abisi Yüksel'in arkadaşı olarak bilir ve bu nedenle en az otuzbeş yıl bana "Abi" demiştir. Ben de Hüseyin'i Yüksel'in emaneti olarak gördüm, aklımı fikrimi duygularımı düşlerimi gerçeğimi Hüseyin'le bölüştüm. Aile içinde yardımlaşma dayanışma bölüşme olmazsa ayıp olur. Ayrı mahlukat takımının anlamadığı şey işte budur.

 

Antakya'da Hüseyin'e, "Abi'nin Boyama Kitapları 40.000.- lira oluyor. Bunun yarısı sermayedir. Abi'nin kitaplardan 20.000.- lira kazancı olur. Kazancın yarısını sana verse, 10.000.- lira vermiş olur. Sen al şu 10.000.- lirayı, ne gerekirse onu yap. Abi'nin de ihtiyacı varsa, o da gelsin, 10.000.- lirasını alsın. Kitaplarını da kime satarsa satsın!.." dediniz mi, demediniz mi? 

 

Daha sonra, "Yüksel Eriş bloguna karşı, Yüksel Eriş facebook sayfası kur!.." dediniz mi, demediniz mi? "Döküntü" dediğiniz kişiyi de bu işe dahil ettiniz mi, etmediniz mi? O sayfada bana küfür etmekten başka ne yaptınız? Yüksel Eriş'i niçin anlatmadınız? 

 

Benim yaptığım Boyama Kitabı dizisini algılayacak beyin, Suriye'çöreklenmiş Acilciler'de ve onların uzantısı olmuş sersem tavuklarda yok. O kitapçıklar, akıllı bilgili eğitimli erdemli olmak isteyen çocuklar için yazılmıştır. Sizin gibi beyinsiz pislikler için yazılmamıştır.

 

Turhan Selçuk ve Mengü Ertel, işte o kitapçıkların uygulanmış halini gördükleri için, benim öğrencilerimi İstanbul'un birincisi seçti. Seniye Fenmen hazırladığım dosyayı beğendi. İsa Çelik "Bu çalışmaları beğenmeyen, kıskanıyor!!.." dedi. Bilge Umar bu çalışmaya Öncü Başarı Belgesi verdi. Peki, size kim ne verdi?

 

Suriye uşağı Acilciler'e de Mehmet Ağar el vermiş. Doğru Yol Partisi'nin Mersin İl Başkanı Yardımcısı Mehmet Yavuz, "1977'li yıllar ile 2007 arasında bağlantı kuramaya çalışmak, tek kelimeyle çamura yatmaktır." dedikten sonra, "Parti üyeliğinin hangi şartlarda oluştuğu, sektörel oluşum içerisinde özellikle iki partiye baskı yapılıp belli arkadaşların meclise sokulması çabasını bilmedikleri için havada pişirip tavada yemeye çalışıyorlar." diye açıklama yapmış. 

 

http://nebilrahuma.blogspot.com/2011/08/havada-kalan-camurlar.html

 

Yani açıkça, 2007'de değil, "1977'li yıllar"da Doğru Yol Partisi'nin üyesi ve Mersin İl Başkanı Yardımcısı oldum. İki partiye baskı yaparak belli arkadaşları meclise sokmak ve milletvekili olmak için uğraştım, diyor. Keşke bunu demeseydi. İbo'nun dediklerini aynen kabul etseydi veya "susma hakkımı kullanıyorum" diyerek kuyruğunu bacağını arasına kıstarıp arazi olsaydı. Ben de kendisine, "1977'de Doğru Yol Partisi var mıydı?.." diye sormazdım. 

 

1976'da İlker ölmüş, Ocak 1977'de Yüksel ölmüş, Nisan 1977'de Rıza hapise girmiş, Ağustos 1977'de Engincik yakalanmış. Miro'dan başka meydanda yiğit kalmamış. Sen bu durumda iki partiye birden baskı yapmışsın. Doğru Yol Partisi'ne Mersin İl Başkanı Yardımcısı olmuşsun. Milletvekili de olmak istemişsin. 

 

Ulan Manyak, sen 1957 doğumlu değil misin? '57 doğumlu adam, '77'de 20 yaşında olur, 21'inde olmaz. 21 yaşında bile olmayan bir militan milletvekili olabilir mi? Git bak bakalım, kaç yaşında milletvekili olunuyormuş? Baskı yaptığın iki partiden biri de, Pamuk Paşa'nın Partisi olabilir mi? 

 

Ne kadar haysiyetsiz şerefsiz beyinsiz olursanız olun, illegal örgüt olduğunuz, illegal faaliyet içinde bulunduğunuz, Suriye'deki örgüt liderinden emir ve talimat aldığınız, sizden olmayanı korkutmaya yıldırmaya çalıştığınız, ırkçılık ayırımcılık yıkıcılık bölücülük yaptığınız, "devrimcileri sahiplenmek adına" pis işlere karıştığınız, kuyruğu kaptırdığınız, kelleyi de kaptıracağınız açığa çıkmıştır. Hatay'ı Türkiye'den ayırıp Suriye'ye katmak için uğraştığınız belli olmuştur. Mihrac Ural'ın "HATAY DAVASI" ( http://mirural.blogspot.com/2008/04/30.html ) başlıklı yazısı ve bu yazının kısaltılmış biçimi olan "BU GÜNÜ UNUTMAYIN 5 TEMMUZ 1938" ( http://mirural.blogspot.com/2011/07/bu-gunu-unutmayin5-temmuz-1938.html ) başlıklı yazı, bu konuda yeterli kanıttır. Sadece bu iki yazı, sizi casus teşkilatı yapmaya yeter. 

 

Miro Masalı bitti. Daha doğrusu, 250 Bölüm'de bitirdim. Eksiği vardır, yanlışı vardır, belki haksızlık yapmıştır. Ama uyarıcı eğitici öğretici olmuştur. Eksiği yanlışı ne olursa olsun, iyi bir kitap olmayı başarmıştır. Yazarın işi bitmiştir. Bundan sonrası, okuyucunun görüşlerini yansıtmaktır. Miro Masalı ile ilgili görüş belirtmek isteyenler bana üç beş satır yazarsa, yazdıklarını yan çubuk üzerine koyarım.

 

Miro Masalı'na 72 ülkeden ve yaklaşık 2.000 bilgisayardan giriş yapılmış. Yani masal daha yazılırken uluslararası bir görev üstlenmiş. Miro Masalı'nı İngilizce Almanca Fransızca Rusça ve Arapça başta olmak üzere bazı dillere çevirmek gerektiği belli olmuş. Ama ben bu işi yapamam. 

 

Miro Masalı'nı İngilizce'ye ve Almanca'ya Engin Erkiner çevirebilir. Olayları kişileri iğnelemeleri en iyi bilen kişi olduğu için, bu görev kendiliğinden Engincik'in üzerinde kalıyor. İster yapsın, ister yapmasın, İngilizce'ye ve Almanca'ya çeviri görevi Engincik'e aittir. 

 

Engincik görevini yaparsa, Miro Masalı'nı okuyan bir yayıncı, "Babo bunu basalım mı?.." diyebilir. Ben de, "He kurban, bas getsin!.." derim. Kitap basılır. Ben menşur olurum. On yüz bin dolar telif ücreti alırım. Borçlarımı öderim. Gemükkıran Gavesi'ne giderim. Miro yoldaşın gemüklerini kırarım. "Ulan ibne, bak senin sayende, on yüz bin dolar para kazandım. Ya karıyı, ya baldızı sat bana!.." derim. Kıro İrfan ile Yumurtacı İbo"yu da düğüne davet ederim. İbo geldi, İrfan geldi. Antakya'dan Memo geldi. İsviçre'den Coker geldi. Erkan niye gelmedi?

 

Türkiye'den bir kıro, "Mıro masallarına sadece Kıro'lar güler. Gözüm biz bu kitabı, kuş dilinden basalım. Krolar gülmesin, kuşlar puştlar gülsün!.." diyebilir. Kuş diline çeviri görevi, İbo'nundur.

 

Miro Masalı'nı Angutça'ya çevirmek için Şahmaran Miro tek seçenektir. Isparta Sanat Okulu'nu bitirmiştir. Üniversiteye giriş sınavına girmek için, Antakya'yı Adana'yı Mersin'i atlamış, Diyarbakır'a gitmiştir. Peki, Diyarbakır'da ne yapmış? Kendi deyişine göre, Türkeş'i taşlamış. Yani sınava girmemiş. Demek oluyor ki, Isparta Sanat Okulu'nu bile bitirmemiş. Angutça sallama birincisiymiş. Ulan Miro, sen benim öğrencim olsaydın, senden beş yumurta almadan, seni dörtten beşe geçirmezdim. Sana "Beş yumurta verdim beşe geçtim!.." sözünden başka söz söyletmezdim. 

 

Diğer dillere çeviri yapacak kişileri ben bilmem, onlar kendilerini bilir. Haydi çevirmenler, iş başına!..

Son Güncelleme: Çarşamba, 17 Ağustos 2011 00:04