Şuanda 221 konuk çevrimiçi
BugünBugün3305
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11029
Bu ayBu ay11029
ToplamToplam10479453
dersim dört dağ içinde PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Pazar, 27 Kasım 2011 14:21


Son günlerin temel polemik konusu Dersim.

CHP Dersim milletvekili Hüseyin Aydın'ın, 1936-38 yılları arasında Dersim’de yaşanan devlet katliamını gündeme getirerek, “Ben bu işin mağduruyum, ailem de bu işin mağduru. Bu Cumhuriyet Halk Partisinin bir zulmüdür. Bunu devlet işlemiştir, dolayısıyla bizim tarihimizle yüzleşmemiz gerekir”  demesiyle birlikte, adeta yer yerinden oynadı ve siyasal gündem Dersim’e kilitlendi.

12 CHP milletvekilinin Hüseyin Aydın başta olmak üzere K. Kılıçdaroglu’nu da hedef alan sert açıklamaları, hemen ardından da iktidar partisinin konunun üzerine giderek siyasal rant elde etme gayreti, olayı daha da büyüttü.

AKP iktidarının konuyu canlı tutma çabası, onun, Dersim katliamına duydugu tepkinin bir sonucu elbette değil. AKP’nin amacı, muhalefeti köşeye sıkıştırarak mümkün oldugunca yıpratmak olup, Dersim’e ilişkin söylemleri samimi olmadığı gibi  ciddi de değildir.

Bugüne kadar Dersim’de yaşanan katliamları gizlemeye çalışan siyasal iktidarın, birden bire Dersim belgeleri açıklaması ve ‘’özür dilemem gerekiyorsa özür diliyorum’’ diyerek şov yapmaya kalkması samimiyetsizliğinin en açık göstergesidir.

Osmanlıdan arta kalan Cumhuriyet Türkiye’sinin tarihi; İmha-inkar ve red politikası üzerine kurulmuş olup, toplumun tüm kesimlerini  Türkleştirerek uluslaşma ve tek bir ulus yaratma çabasının tarihidir.

1915 olayları ve 1936-38 dersim katliamı bu çabalarının en somut örnekleridir.

Ermeniler, Rumlar ve Kürtler yapılan soykırım, zulüm ve katliamların nedenleri ve doğruluğu sonuçların ortaya çıkartılıp gereğinin yapılması ve toplumun bütün kesimleri üzerinde derin izler bırakmış olan travmaların bertaraf edilmesi, ayaküstü yapılan politik şov’larla geçiştiremeyecek kadar derindir.

Bir yandan, ‘’Tarihimizle yüzleşme ve demokratikleşme’’ palavraları arkasına sığınarak  iki yüzlü bir politika izleyip, günlük siyasal rant sağlamaya çalışanlar, aynı anda, imha ve inkara devam ederek, Kürt’ler üzerine ard arda seferler düzenlemekte hiç bir sakınca görmüyorlar.

73 yıl önce yaşanmış bir katliamı sulu gözlerle anlatıp, acılı insanların duygularıyla oynamaya kalkanların, yeni acıların yaratıcısı ve müsebbibi olduklarını,KCK operasyonlarıyla günü birlik yaşayarak görüyoruz.

Son günlerde, tüm kamuoyu önünde oynanmakta olan tamı tamına bir orta oyunudur.  Sorunların neden ve sonuçlarıyla birlikte ele alınıp köktenci çözümüne ilişkin kalıcı tedbirler üretmekten uzaktır. Sorunları kaşıyarak kanatma ve çarpıtarak servis edip, günlük siyasetin mezesi olarak kullanma amaçlıdır.

1915 yılında yaşanan  soykırım’da dahil, günümüze kadar devam eden devlet tarafından işlenmiş tüm insanlık suçlarının belgeleri hiç bir iktidar tarafından açıklanmamış ve unutturulmaya terk edilmiştir. 1936-38 yılları arasında Dersim’de yaşanan utancın belgeleri de açıklanmamıştır. Devletin tüm arşivleri ellerinde olmasına rağmen bu arşivleri açıklamayı ‘’sakıncalı’’ görenlerin, işlerine geldiği yerde ve işlerine geldiği biçimde bunları  ‘’siyasi malzeme’’ olarak kullanmaya kalkanları aklı başında herkes tarafından bilinmektedir.

Bugün Dersim gözyaşları(!) döken T.Erdoğan hükümeti ve onun Kültür bakanı, daha dün, ‘’DERSİM 38’’ belgeselini yasaklamadı mı? Kendiside Dersimli olan yönetmen Çayan Demirel’in hazırladığı bu belgeseli, mahkeme kararına rağmen, ‘’ kamu düzeni ve genel ahlak,küçüklerin ve gençlerin ruh ve beden sağlığının korunması, insan onuruna uygunluk ve anayasanın diğer ilkeleri..’’ adına, sözüm ona gerekçelerle yasaklarken ‘’tarihimizle yüzleşmek’’ yerine ‘’tarihimizden utanma’’yı da kabullenmiş olmadılar  mı?

AKP hükümetinin samimiyetsizliği ve ikiyüzlü politikası ortada iken, Resmi sıfatı ana muhalefet olan, sosyal ve demokrat olduğunu her fırsatta dile getiren CHP’nin de, her konuda olduğu gibi Dersim konusundaki tutumu da AKP’nin bile gerisinde olup, milliyetçi şoven’dir..

Sözüm ona ‘’sosyal demokrat’  CHP, tüm dünyanın bildiği bir  katliamı bugün bile inkar ederek saklama çabasındadır.

Devletin tüm arşivi önlerindedir. Canlı tanıkların katliama ilişkin anlatımları yazılı medya aracılığı ile çarşaf çarşaf ifşa ediliyor ve her gün yeni bir katliam belgesi ortaya çıkıyor. Adı geçen döneme ilişkin yıllar önce yazılmış anı kitaplar yayınlanıyor olmasına karşın, CHP hala sağır sultanları oynamaya devam ediyor.

73 yıldır, kimi beylik sözlerin arkasına sığınarak, katliamı ‘’haklı’’ nedenlere dayandırmaya çalışan resmi tarihin, ‘’Dersim'de şakilerin isyanı, ayaklanması bastırıldı’’ söyleminin bugün, korkunç bir aldatmaca olduğu gerçeğini başbakanın ağzından dinliyoruz.

"Dersim bir çıban başıydı, ve koparılması gerekiyordu." Koparttık(!) diyenlerin,  bu ‘’çıban’ı neden ve ne adına koparttıkları bugün çok daha iyi biliniyor. Bir hafta boyunca kan akan Munzur Çayı’nın hesabını herkesten önce sorması gereken ve gereğini yapması beklenen Kemal Kılıçtaroğlu başkanlığındaki CHP yönetiminin, Dersim katliamına ilişkin yapılan açıklamaları bile ‘’halk arasında düşmanlığı körüklüyor’ bahanesi ile susturmaya  kalkması, aslında bu partinin siyasal iflasının habercisidir.

Tarihin karanlık sayfalarına gömüldü sanılan Dersim katliamına ilişkin gerçeklerin bir bir ortaya çıkması, kesik başlarla hatıra fotoğrafları çektirecek kadar pervasızlaşmış  olan katliamcıların insanlık dışı eylemlerini inkara kalkmanın ‘’sosyal’’likle, ‘’demokrat’’lıkla bağdaşan bir yanı olabilir mi?

Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri üzerinde kurulmuş yeni cumhuriyet rejiminin yerleşmesi ve kök salması adına, halka korku salmak, göz dağı vererek, Türk ve islamcılık felsefesine biat eden bir ‘’ulus’’ yaratmak adına yapılmış olan bu katliamı, bugün bile bir tehdit aracı  olarak kullanmaya kalkan CHP’nin kendisi değil miydi? Geçen dönem CHP Genel başkan yardımcısı ve Bursa milletvekili  Onur Öymen’in meclis kürsüsünde sarf ettiği sözleri hala hafızalardadır. Onur Öymen’in, Demokratik açılım tartışmaları sırasında, ‘’analar ağlamasın’’ sözlerine bir tepki olarak baklayı ağzından çıkartarak savaş kışkırtıcılığı yaptığı ve söyleme cesareti gösterdiği  ’Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı’nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp ‘bu savaşı bitirelim’ demedi. Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Kimse ‘analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım demedi’ derken,  bu partide pek fazla tepki gösteren olmadı. Buna karşın, Bugün, ‘’Dersim’de yaşanan sürgünler ve katliamlar için ‘’tüm Tuncelili kardeşlerimizden özür diliyorum ‘’diyen CHP Diyarbakır il başkanı, Muzaffer Değer, parti il başkanlığından uzaklaştırılmış, Katliamı gündeme getiren Dersim milletvekili Hüseyin Aydın disiplin kuruluna verilmiştir.

Cumhuriyet tarihinin karanlık sayfalarına gömülmek istenen Dersim katliamına ilişkin mızrağın çuvala sığdırılamadığı bugün çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

CHP’nin milliyetçi şoven politik tutumunun Deniz Baykal’la birlikte bertaraf edilerek, partinin, demokrasi güçleri safında yer alacağını sanarak, Kemal Kılıçdaroğlu atına umut bağlayanların bir kez daha yanıldıkları anlaşılıyor.

Devleti kuran ve hücrelerine kadar devletçi ve milliyetçi ideoloji ile donanmış olan CHP’nin, kolay kolay bu yapıdan arınarak demokratik ve sosyalleşme yönünde evrimleşemeyeceği bu vesile ile bir kez daha görülmüştür. CHP’nin, demokrasi ve sosyallik adına bu ülkeye katacağı hiç bir katkısı bulunmamaktadır.

Devrim ve demokrasi cephesinde yer alması gerekirken CHP’yi iktidar alternatifi olarak görüp içersinde kalmaya devan edenlerin, bir an evvel bulundukları yeri gözden geçirmeleri, ertelenemez bir sorunluluk haline gelmiştir.

Ülke içerisinde 30 yıldır sürmekte olan kirli savaşın ağa babalarını durdurmak, bölgemizde yaşanan üçüncü paylaşım savaşının küresel soyguncularını engelleyerek heveslerini kursaklarında bırakmanın biricik yolunun birlikten geçtiği gerçeği unutulmamalıdır.

Hal böyle olunca, CHP’yi ‘’umut’’ olarak görmek bir yana,  köstek olduğunun farkına vararak parçalayıp bölmeyi hedef alan bir politik hatta bir araya gelmenin zamanı geldi de geçiyor bile....