Şuanda 266 konuk çevrimiçi
BugünBugün3332
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11056
Bu ayBu ay11056
ToplamToplam10479480
40 yıllık devrimci yaşamımın muhasebesi - 20 PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Çarşamba, 01 Şubat 2012 23:03


1.Kongre olmuş ve İ. Yalçın ile Ali Sönmez yoldaşlar Fransa’ya gelmişti. Ali Sönmez geldiğini günler sonra burdaki yoldaşlara bildirmişti. Resmi işlemlerini kendi tanıdığı TKP’liler aracılığıyla yapmıştı. Kongre sürecinde yaşadıkları onu belki de temkinli olmaya sevk etmişti. Zaten Suriye’den çıkışını da kendisi kendi olanakları ile yapmıştı. İ. Yalçın ve M. Burgaz kongrede yaşananları bire bir bize aktardılar. A.Sönmez dosyasını ve alınan kararları öğrenmiştik. (Bu kararlar bugüne kadar hala açıklanmamıştır.) M. Burgaz’ın kararlı duruşu Ali Sönmez’i hain ilan edilmekten geçici olarak kurtarmıştı.

Ancak işin daha da vahim bir boyutunu az zaman sonra İ. Yalçın’dan öğrenmiştim. İ. Yalçın kendi ağzıyla bana ve buradaki hemen hemen tüm yoldaşlara Kongre öncesinde Türkiye’de yakalandığını ve polis ile içine girdiği ilişkiyi ayrıntıları ile anlattı. Bu anlattıklarını Suriye’ye çıkmadan önce telefon ve kurye aracılığıyla MK’ya’da anlattığını, Suriye’ye gelir gelmez yüz yüze bir kez daha anlattığını ve kongreye sunulmak üzere 12 sayfalık bir yazıyı da MK’ya teslim ettiğini söylemişti. Ancak Mihraç’ın kendisinin aktarımlarını yeterli bulduğunu ve kongre’nin başarısı için bu yazının gizlenmesi gerektiğini söylediğini aktardı.

Ben bunu teyit etmek için Salih Hoca’ya sordum o da açıklamak zorunda kaldı. Niye gizlendiğini ise izah edemedi. Ben de tepki göstererek bu durumun asla kabul edilemeyeceğini İbrahim’in kendisini yeniden ispat edinceye kadar hiç bir göreve getirilmemesi gerektiğini belirttim. Aynı şeyi İbrahim’e de söyledim, MK’da görev almasının yanlış olduğunu söyledim. Içine girdiği ilişkinin ne kadar iyi niyetli olursa olsun bir devrimci duruş olmadığını, bir zaaf olduğunu söyledim. Bu tutumum bugüne kadar sürmektedir. Ibrahim’in süreç içinde kendisini akladığını da geçerken belirtmeliyim. Ancak benim için polis ile geliştirilen her türlü ilişki zaaftır.

Eğer İbrahim’e ilişkin bir kuşkuları olsaydı örgüt onu en iyi denetleyebileceği Suriye’den Avrupa’ya çocukları ile birlikte göndermezdi. Demek ki bir güven var. bugün söylenenlerin aksine o gün en güvenilir bulunan İbrahim Avrupa sorumlusu olarak tayin edilmiştir. Ardından A.Sönmez’in de gelişiyle MK’nın tek üyesi Mihraç Suriye’de kalmıştır. Yani inceden sürdürülen tasfiye aslında böylece tamamlanmış oluyor. Sonrasındaki tüm gelişmeler ise sadece bu tasfiyeye kılıf bulmanın gerekçeleri olarak sahneye konulan oyunlardır. A. Sönmez aşağıda okuyacağınız belgelerde de göreceğiniz gibi çok önceden harcanmıştır. Açıktan harcamanın tabanda tepki oluşturacağı bilindiğinden onunda zaaflarından yararlanarak yavaş yavaş harcanmasına karar verilmiştir.

Geçenlerde bu sitede yayınlanan Fransa komiteli el yazısı bana aittir ve orada da eleştirilerimiz dile getirilmiştir. Özellikle kongre de yeniden MK’ya seçilen iki kişinin Avrupa’daki tüm yoldaşlarca istenmediği bilinmesi karşın seçilmişlerdir. Bu gelişme bile tek başına bana bizim emeğimiz ne olursa olsun kendine örgüt merkezi diyen bu çete tarafından hiç sayıldığımızın kanıtıdır. Elbette tüm bunların farkına varan bizlerde artık bu yapı ile hareket edilemeyeceğinin farkına varmıştık. Ancak A.Sönmez her toplantımızda elinde belge olduğunu, bunları açıklarsa Mihraç’ın kaçacak delik arayacağını söylemesine karşın bir türlü bu belgeleri( !) açıklamıyordu. Sonraki gelişmelere baktığımda A.Sönmez’in aslında bizim aracılığımızla Mihrac’a mesaj gönderdiğini, « sen benim zaaflarımı açıklarsan, ben de seninkileri açıklarım » santajı yaptığını görüyordum. Bizim bildiğimiz 1.kongre ya da konferansın esas işlevinin Anadolu Komünist Partisinin kuruluşunu ilan edecek olmasıydı. Ancak kongre adı verilen toplantıda her nedense bu konu gündeme bile gelmemişti. Bundan dolayı bizim kaleme aldığımız yazıda konferans denilmiştir. Bize söylenen bu toplantıyla Anadolu komünist Partisi inşa örgütü kurulacaktı. Sonradan kongre ile parti kurulacaktı.

A.Sönmez Frasa’da yaptığımız hemen her toplantıya katılmaktaydı. Ta ki sonradan öğrendigim şimdi ki eşi’de Suriye’den ayrılıp Almanya’ya gelene kadar. Bu bayan’ın Almanya’ya gelmesiyle birlikte yaşarken adına direniş türküsü adapte edilen, Acilcileri zindanlarda kahramanca temsil eden Ali yoldaş siyaset sahnesinden bir daha gelmemecesine çekilip gitmişti. Ve bu tartışmaların sürdüğü 3.5 yıldır da adı yüzlerce kez yazılarda geçmesine karşın sesi çıkmamıştır. Mihraç bir dönemler hain ilan ettiği A.Sönmezi ile birlikte çektirdiği fotoğrafları yayınlıyor, Ali yoldaş ile şurda bulunduk, böyle direndik diyor ama Ali’den ses yok.

Bugüne kadar susulmuşsa demek ki bizim bilmediğimiz zaaflar söz konusudur, ya da içine girilmiş ortak suçlar, muhaliflere yapılan zulümlerde birlikte davranışlar. Bir tarihsel hesaplaşma yaşanırken, iyi veya kötü bir dönemler örgüt tabanı tarafından idol haline gelmiş eski yoldaşlar hala susuyorsa bir suç ortaklığı var demektir. Ya da en azından bizim tanıdığımızın aksine büyük bir bilgisizlik, inançsızlık var demektir. Aşağıda okuyacağınız belgelerde Mihrac’ın Ali’ye asıl bakışını göreceksiniz. Bunları Ali çok iyi bilmesine karşın hala susuyor. Fransa’da yaptığımız onlarca toplantıda bize verdiği sözleri unutmuş görünüyor. Biz unutsak ta tarih unutmaz. Birileri çıkar onlarca yıldır orda burda saklanan bu belgeleri bulur ve uygun yerlere iletir.

Işte böyle bir süreçte ben de adım adım 13 yıldır içinde yer aldığım örgütümden uzaklaşıyordum. Bu uzaklaşmanın altında ideolojik bakış farkı ikincil plandadır. Güven yitimi ön plandadır. Birbiri için ölümlere giden yoldaşlık ilişkileri gitmiş, meşhur şark kurnazlığı olarak adlandırılan yoldaşın yoldaşının koyusunu kazdığı ilişkiler egemen olmaya başlamıştı. Artık böylesi bir örgüt devrimci olarak adlandırılamazdı. Ancak biz o dönemde de devrime, devrimciliğe olan inanç zayıflamasın diye ayrılığımıza ideolojik kılıf aradık, bugün dile getirdiğimiz gerçeklikleri bilmemize karşın dile getirmedik, devrimin genel çıkarlarını öne çıkardık. Benden sonrası tufan mantığına karşı çıktık. Birçok yoldaş örgütün Suriye’de içine girdiği ilişkileri açıklayalım derken buna şiddetle muhalefet edenlerin başında bulundum. Bunu yapmak isteyenlerle yollarımı ayırdım. Benim için düşmanın eline silah verecek bilgiler verilemezdi. Bugün de böyle düşünüyorum. Ancak bazılarının ipliği bugün pazara çıkmıştır. Artık gizlenecek bir şey yoktur. Bilinenleri dile getirmek gelecek kuşakların yanlışa yönelmesini engelleyecek diye konuşuyorum.

Bildiğim bir şey var seviyesizliklerin seviyesine inmemek gerek ve tartışmada seviyesizlere de bir seviye kazandırma amacı olmalıdır. Onların istediği seviyede tartışmak bize zarar verir. Bu tarihsel hesaplaşmada kullandığımız dilin iyi tutturulması gerekiyor. Eski yoldaşlarımızın insan olmaktan kaynaklı zaaflarını kullanarak, bunun üstünde bir hesaplaşmaya gitmek etik değildir. Hepimizin hataları, eksikleri, zaafları olmuştur ve vardır da. Bu geriliklerimizi birbirimize karşı kullanmak ahlaki olmaz. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değildir. Bazı eski yoldaşlarımız kapalı kapılar ardında işte yoldaş doğru söylüyorsun ama, bugün birlikte davrandığın kişilerin de şu şu zaafları var, ben bu tartışmada taraf olmam gibi söylemlerle suskunluklarına gerekçe buluyorlar.

Oysa ben sadece inandığım gibi yazıyorum. Şu veya bu yoldaşı desteklemek için yazmıyorum. Yaptığım aslında kendimle hesaplaşmaktır. Sadece birilerinden hesap sormak için yazmıyor, kendimden de hesap soruyorum. Eğer birbiri için ölüme giden yoldaşlar topluluğundan, birbirini ajan, hain ilan eden bir topluluğa dönüşmüşsek bu sadece tek tek bireylerin suçu değildir. Bu duruma gelişte tek tek hepimizin az veya çok suçu vardır. En azından süreç içinde suç makinesi haline gelen yetmez bireylerin örgüte egemen olmasına seyirci kalmak ta bir suçtur. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Aşağıda A. Sönmez ile ilişkili dört belge bulunuyor, dikkatle okunduğunda bazı soruların cevaplarını bulabilirsiniz.

http://enginerkiner.files.wordpress.com/2012/01/mihracuraldan-alisonmez-dosyasi.pdf