Şuanda 492 konuk çevrimiçi
BugünBugün3455
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11179
Bu ayBu ay11179
ToplamToplam10479603
Suriye ve Türkiye PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazartesi, 06 Şubat 2012 22:45


Son gelen haberlere göre Suriye yönetimi muhalifleri top atışına tuttu, yüzlerce ölü var. Ancak ardından bu yüzlerce ölü onlarcaya döndü, yani tam bir manüpülasyon var, kimin doğru, kimin yalan söylediği bilinemiyor. Ortada insanlar ölüyor, kimin öldürdüğü meçhul, birine göre provakasyon, birine göre Suriye diktatörlüğünün katliamları. Evet ortada bir iç kargaşa yaşanıyor. Geçtiğimiz son iki yılda hemen birçok Arap ülkesinde aynı senaryolar sahneye kondu ve sonuçta mevcut dikta rejimleri yıkıldı.  Bu rejimlerin ortam özelliği geçmişte bir dediklerini iki etmedikleri ABD’nin bölge planları önünde artık bir engel konumuna gelmiş olmalarıdır.

 ABD utanmaz bir iki yüzlülükle, bu dikta rejimlerinin yerine,  düne kadar  insanlığın baş belası olarak gördüğü İslamcı-Şeriatçı yönetimlerin gelmesine göz yumuyor.  Türkiye bölgedeki ABD muhalifi akımları mezhepçi olmakla suçluyor,  Şiileri, Nusayrileri hedef gösteriyor.  Demokrasi şampiyonluğu yapan Türkiye’de Aleviler, Kürtler hala yok sayılmaya devam edilirken, Erdoğan “dindar bir gençlik yetiştireceğiz” derken bu mezhepçilik olmuyor.

Bütün medya kurumlarını emirleri altına alan egemenler ilerici hareketleri gerici, faşist hareketleri ilerici demokrat gösterebiliyorlar.  Kadınların maçları bile seyredemediği Suudi Arabistan için demokrasi talebi olmayanların, Kaddafi’yi salt diktatör olduğu için linç ettikleri ne kadar inandırıcıdır?  İnsan cinsinin yarısını oluşturan kadının adının olmadığı birçok arap ülkesi yönetimi için sesini çıkarmayan ABD ve AKP Türkiye’sinin Suriye yönetimini salt insan hakkı tanımayan, muhalif hareketleri şiddetle bastıran bir yönetim olduğu için devirmek istediği kendine bırakın devrimci, insanım diyen hangimiz için inandırıcıdır?

Batılı güçlerin istemi bölgemize demokrasi, insan hakkı, adalet ve eşitlik getirmek değildir. Tek amaç var; enerji kaynaklarını kontrol altına almak, ilerde bu kontrolü sağlamada engel olabilecek yönetimlere son vererek, kendine bağlı yönetimler oluşturmak, beceremediği ülkeleri ise böl-parçala ve sonra yönet metodu ile paramparça etmek.  Örnekleri hepimiz için malumdur.

Elbette bu söylediklerimiz, bölgenin eski egemenlerine hak verdiğimiz anlamına gelmez. Bizim söylemek istediğimiz batılı egemenler aracılığıyla bölgemize demokrasinin değil, bugünkünden daha bela yönetimlerin, diktatörlüklerin geleceğidir. İşte Tunus, işte Mısır,  işte Libyya ‘da dikta rejimlerinin yerine gelen şeriatçı yönetimler, Suriye’de de Esad rejimi yerine gelecek “demokratik (!)” rejimin örnekleridir. Bundan başka söylenecek olanlar laf salatasıdır.

 İşte Suriye yönetimi diktatördür, bu diktatörlüğün yıkılması gerekir, muhalefetin desteklenmesi gerekir, çatışmalı alanlara BM güçleri yerleşmelidir ve benzeri tutumlar bütünü göremeyen,  siyaset dışı duygusal yaklaşımlardır. Oysa politika’da duygular ön plana çıkarsa, bütün görülemez ve gelen gideni aratır. İşte ülkemizde olanlar. AKP’nin iktidara gelişinin altında yatan nedenlerin birazı da bu tip sözde demokrat tutumlarımız olmadı mı?  Düne kadar demokrasi getirecek, sorunları çözecek diye bir çok aydınımızın destek verdiği AKP’den bugün desteklerini çekmesi bir öz eleştiri değil midir?

Şimdi eğri oturup doğru konuşmanın  zamanı değil midir?  Arap Baharı adı altında  bölgede ortaya çıkan gelişmeler  dipten gelen demokrasi dalgası mıdır? Yoksa ABD önderlikli bir dış müdahale planı mıdır?  Dipten gelen bir demokratik gelişme olmadığı ortaya çıkmadı mı?  Evet bölgemizde gerici, otoriter, baskıcı yönetimlerin ortadan kalkması gerekiyor. Ancak bunu tesbit etmek yetmez, bu yönetimlerin yerine ne tip yönetimlerin geleceği de bir o kadar önemlidir.  Devrimlerin dışardan ihraç edilmeyeceğini, demokrasinin tepeden inmeci inşa edilemeyeceğini her halde her devrimci kabul eder. O zaman devrimcinin görevi halkını örgütleyerek devrim yapmaktır. Bu asli görevin yanında elbette  ortaya çıkan fırsatlardan yararlanacaktır. Ancak işimiz;  birileri tarafından topluma empoze edilmeye çalışılan ihraç planlarının ardından sürüklenmek değil,  kendi halk muhalefetimizi  yaratarak dipten gelen bir demokratik gelişme ile mevcut gerici iktidarlara son verebilmektir. Diğer tutumlar dünyayı yöneten gerici egemenlerin değirmenine niyet ne olursa olsun su taşımaktır.

Bir defa biz Türkiyeli devrimcilerin işi Suriye yönetimini devirmek veya muhalefeti iktidara getirmek değildir. Elbette olaylara seyirci kalmayız. Ancak o ülkenin iç işlerine karışmayız da. Olaylar hakkında politik tutum belirleriz, yorum yaparız ama orada nasıl bir yönetimin olması gerektiğine karar verecek olan Suriye halklarıdır. Bizim istemimiz Suriye yönetiminin demokratik seçimler yapması, fikir ve vicdan hurriyeti önündeki engelleri kaldırması, politik tutukluları serbest bırakması, azınlık haklarını tanıması vs dir.  Bunun dışında oraya şöyle veya böyle dış müdahaleler yapılmalıdır. Aracı güçler gitmelidir gibi istemler devrimci istemler değildir.

Dünyadaki birçok çatışmalı alanlara BM barış güçleri gönderilmiştir ancak oralarda  pek te başarılı olunmamıştır. Çünkü BM dediğimiz kurum bugün 5 büyük devletin yönettiği bir yapılanmadır ve bu beş devletten birisi istemediği sürece hiç bir bağlayıcı karar alamaz. Yani BM’de egemenlerin göz boyama kurumlarından biridir.  Bugün Suriye yönetimi eğer bazı uluslararası yaptırımlarla karşılaşmıyorsa, Rusya ve Çin sayesindedir. Çünkü bölgedeki  kaynak paylaşımında yeterli payı alamayan Çin ve Rusya, başını ABD’nin çektiği güçlere meydanı bırakmamak için direniyor.  Bundan dolayı ESAD yönetiminin ömrü uzuyor.  Ancak Suriyeli devrimcilerin, ezilen emek güçlerinin, özgürlüğü için direnen Kürt halkının tutumu bizim de tutumumuzdur. Onlara tutum empoze etme hakkımız yoktur.

Bize düşen;  devrimciler olarak, emekten yana güçler olarak, halkların özgürlüğünden yana militanlar olarak, AKP egemenlikli yeni TC yapılanmasının otoriter diktatörlüğüne son verebilecek bir muhalefetin oluşturulmasına öncülük etmek, yada öncülük etmek için bedel ödeyen güçlere destek olmaktır. Böylesi bir tutum; bölgemizi  yeniden dizayn etmek için  insani olmayan her tutumu mübah gören egemenlerin planlarını bozacak, halklarımıza mutluluk ve refah yolunu açacak  yegane tutumdur.

İnanıyorum ki,  devrim mücadelesine ömrünün büyük bir kısmını katmış, bu uğurda zindan yatmış, sürgün yaşamış, hala ülkesinde AKP  zulmüne karşı kahramanca direnen yiğit devrimciler Fetullah-Erdoğan diktasına karşı ortak bir devrimci-demokratik muhalefeti yaratmada üstlerine düşeni yapacaklardır. 

Ve yine inanıyorum ki, geçmişte içine düştüğümüz yetmezliklerimizle, hatalarımızla, suçlarımızla yüzleşerek, geleceği kurmada üstümüze düşeni yerine getireceğiz. Aramızdaki ayrık otlarını temizleyerek,   yolumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Bugün bölgede mezhepçilik yapılıyor diyen Erdoğan ve ekibi en büyük mezhepçilerdir.  Ülkede yaşayan herkesi Suni İslam yapmaya çalışıyorlar. Dışında düşüncelere hayat hakkı tanımıyorlar.  “dindar bir gençlik yaratacağız” diyerek niyetlerini ayan beyan ilan ediyorlar.  Bu pervasızlara CHP veya MHP gibi düzen partileri değil, halklarımızın gerçek temsilcileri devrimciler-demokratlar-emek örgütü yöneticileri-sivil toplum kuruluşları dur diyebilir, zalimler iktidarına ancak bu güçler son verebilir.

İktidarını da, muhalefetini de başını ABD’nin çektiği batılı güçlerin belirlediği bir Türkiye’ye hayır  diyelim.  Tüm inançların, etnisitelerin, insanlığa hizmet eden tüm düşüncelerin özgürce yaşadığı bir Türkiye yaratmak için üzerimize düşeni hep birlikte omuzlamak için güç katalım.