Şuanda 163 konuk çevrimiçi
BugünBugün3279
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11003
Bu ayBu ay11003
ToplamToplam10479427
sadist baba, sadist evlat ya da "baba fetişizmi" PDF Yazdır e-Posta
Bihterin Okan tarafından yazıldı   
Cuma, 24 Şubat 2012 07:37


Erzurum Yakutiye İlköğretim Okul Müdürü'nün, erkanın önünde yaptığı konuşma salonda gülüşmelere yol açmış. Haber, haber sitelerine böyle servislenmiş. Bu konuşma görsel, yazılı medyanın yanı sıra, sosyal medyada da farklı tepkilerle afişe edildi. Yeni bir gündem ile  bir süre üzerine konuşulacak malzeme de böylece yaratılmış oldu.

Derin sosyal vakaların magazin soslu sunulması, Türkiye toplumsal ve bireysel hayatına yapılmış en büyük kötülüklerden biri. Toplum bilimciler ve psikologların hem fikir oldukları bir konu bu. Tartışılacak bir yanı da yok zaten. Devlet tekelindeki resmi gazete TRT'nin ardından kurulan, sahiplerinin sesi özel televizyon kanallarının getirildiği nokta da ortada. Kapitali elinde bulunduranların iktidar silahlarından biri olan medya, ''Küçük Adam''ı adım adım ölüme yaklaştıran, keşfedilmiş en iyi uyku ilacı.

Durumun, bilinen gerçekleri yinelemek ötesinde ve reteoriğin sınırlarını aşmayı gerektirmeyecek kadar basit olması ve kısır döngünün içinde devinen çaresiz bir toplum, tek kelimeyle, acı. İnsanlığa, bilime, kültüre, sanata düştüğü bir notu bile olamayacak kadar geri noktalara düşürülmüş, çıkmaz sokak ahalisi. Üzerine konuştuğumuz memleket,  taşların pek bir ağır olduğu ve kolay kolay yerinden oynatılamadığı cadılar kazanı misali bir yer.  Yeni bir ''Guernika'' öncesinin SİYAHI, renk denemesi için  atılmış beze. 

Olay yeri Erzurum olunca, ister istemez Yakutiye neresidir bilmek istedim. Ne de olsa anneannemin memleketi. Ve o bir Ermeni idi.

2008 yılında ilçe statüsü kazanmış olan Erzurum'un bu beldesi, elbetteki eski bir Ermeni yerleşim bölgesi. Bunun, şaşılacak bir yanı yok. Bölgedeki Ermeni yerleşim bölgesi gerçekliğinin ve tarihinin nasıl ahlaksızca  ve eline çabuk bir hırsız becerisiyle örtbas edilerek ''Dadaşlaştırıldığını'' görmeniz için, bırakın resmi yalan tarihin dikenli çitlerinin dışına çıkmayı,  nette şöyle bir dolaşmanız bile yeterli. 

Dadaşların dedelerini kullanarak, Ermeni halka yönelik yaptırılan soykırımın diyarında ve 1915 yılında orada ve Ermenilerin yaşadığı her yerdeki ırmakların kan aktığını biliyoruz değil mi? 

2012 Türkiye'sinde ise, Dadaşlar Diyarı'ndan bir İlköğretim Müdürü çıkmış, demiş ki ''tıp bu kadar gelişti, yüz nakli yapılıyor. Emniyet'te suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin.''

2012 Türkiyesi'nde dadaş bir İlköğretim Müdürü'nün yaptığı bu konuşmada şaşılacak ne var? ''Bebekten katil yaratan'' bir Devlet'in kadrolu çalışanı, dadaş İlköğretim Okulu Müdürü bayramlık ağzını açtığında başka ne söyleyebilir? Bundan bir kaç yıl önce sırf ''Ermeni soykırımından söz ettiği için'' Orhan Pamuk'un kitaplarını toplatıp, okulun beton avlusunda öğrencilere yaktıran Müdür, o Devlet'in Milli Eğitim Bakanlığı'nın Müdürü değil mi idi? 

Milattan sonra 2012 yılının Türkiyesi'ndeki bir İlköğretim Müdürü kalkıp, çocuklara eşit eğitim olanakları sunamadıklarından, çocukların ana dilleri ile eğitim göremediklerinden, köyleri yakılan, zorunlu göçe tabii tutulan, evsiz, işsiz bırakılmış, tek geçim kaynakları olan üzerinde yaşadıkları taşlı tarlalardan, o topraklardan sürülen insanlardan ve bunların yarı aç yarı tok derslere gidip gelen çocuklarından, aile içi şiddetten, artan işsizliğin çocuk psikolojisine olumsuz etkilerinden, bilimsel, teknolojik, kültürel, sosyal ve sanatsal olanakların hiç birine sahip olmamış ve hayatları boyunca da sahip olamayacak çocuklardan, eğitimin dini ve ırkçı söylemlerle şişirilmesinden ve tarihi, çocuklara yalanlarla anlattıklarından yakınmasını mı bekliyordunuz? Humanist öneriler sunmasını mı bekliyordunuz? Ya da bu insanın profesyonel bir pedagog olduğunu düşünerek, pedagojik karşı eylemlere girişmesini mi bekliyorduk?

Reform yaşamamış bir dinin ve katı tarikat kuralları içinde gündelik hayatını yaşayan erkek egemen toplumdaki bireyin, otoriteye sığınması ve otoritenin unsurlarından biri olarak ''Ben''ini, otorite ile eşleştirmesi sosyal psikolojinin zaten hararetli inceleme alanlarından biri. Geçen hafta bu İlköğretim Müdürü nezdinde, ahlakı sadece dini vecibeleri yerine getirmek olarak gören, bunun ötesinde ise ölüm tacirliği de dahil her türlü ahlaksızlığı mübah gören ''Küçük Adam'' karakteristiğini izledi Türkiye toplumu. Ucuz bir filmin iğrenç bir sahnesinde, böğürerek tuvalete koşmak gibi bir şeydi bu adamın söylediklerini okumak.

Devlet baba, ''Küçük Adam''a, ''senin için doğru olanı ben biliyorum, senin istediğin, özlediğin her şeye ben karar veririm, sen, ben ne istersem onu yapmak, ne dersem ona uymak zorundasın'' der. Devlet Baba sonra da der ki, ''ben senin için çok şey yaptım, yapıyorum, şimdi sıra senin, benim için yapman gerekenlerde, hiç itirazsız ben ne istersem, ne dersem onu yapacaksın''. Böyle bir otoritenin adı ''Sadist Devlet''tir. Bu otoritenin altında kimliksiz ve kişiliksiz kalmış bir adamdan, varlığı ile mide kramplarına neden olan bu İlköğretim Müdürü apoletli şahıstan, sadizm yılgını bir sadist çıkmaması olmazdı.

İlköğretim Müdürlüğü'nden ziyade, Belediye İtlaf Dairesi'nin kendisine daha yakıştığını düşündüğüm bu şahıs, sadizm ezginliği içerisinde sadist olmaktan başka bir varlık nedeni kalmamış zavallıdan başkası değil.

Hastalıklı toplumdaki bu sadist insan tipi, kendisi dışındaki insanları şiddeti altında ezer, onun üzerinde hakimiyet kurar ve hatta giderek ''Tanrı''yı oynamaya kalkışır. 

Rivayet odur ki, çarmıha gerilen, kanlar içerisindeki İsa, acı ile kıvranırken ''Baba beni neden terk ettin'' der.

Miladdtan sonra 2012 Türkiye Devleti'nin çocukları, İsa'nın ''Milad'tan kısa bir süre sonra'', Tanrı'ya ne kadar doğru bir soru yöneltmiş olduğunu farkında mıdırlar acaba?