Şuanda 470 konuk çevrimiçi
BugünBugün3446
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11170
Bu ayBu ay11170
ToplamToplam10479594
sürgünde 25 yıl (1) PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Salı, 06 Mart 2012 15:28


15 Haziran 1987 Tarihinde, 8 yada 9 ay kaldığım Suriye’den Fransa’ya (Paris) geldim.

Tam 25,5 senedir Fransa’da sürgün hayatı yaşıyorum. Annem ve babamı  sürgündeyken kaybettim. Fransa’ya geldiğim zaman 36 yaşımı biraz geçmiştim. Şimdi 61 yaşımı bitirdim. Yaşlı sayılmam ama yaşlandığımın da farkındayım.

Ülkemi özledim. Hem de çok özledim. Tüm sevdiklerim, tüm çocukluk arkadaşlarım, eş,akraba ve dostlarımdan, özelliklede birlikte aynı mücadele içersinde yer aldığım yoldaşlarımdan uzağım.

Bir kısmıyla haberleşiyor olsak bile birçoklarıyla ilişkim kesik, görüşmek şöyle dursun nerde, nasıl ve neyle meşguller haberim yok.

1974 yılından başlamak üzere aralıklarla 9 sene hapis yattım. 12 Eylül dönemi askeri hapishanelerinde binlerce devrimci tanıdım. Yalçın Küçük’ün deyimiyle hapishane arkadaşlığının, mahpus yoldaşlığının tadına doyum olmuyor. Hapishaneleri bile özledim.

Hapis’te zamanın geçmediği söylenir. İnanmıyorum. Hapiste zamanın çok çabuk geçtiğini, göz açıp kapanıncaya kadar günün ağarıp karardığına  hayretler içersinde tanıklık ettim.

Hapiste, özellikle de 12 Eylül hapisliğinde (yaşayanlar çok iyi bilirler) günler çok hareketli geçerdi. Bu nedenle olsa gerek, sıkılmaya vaktimiz bile olmadı diyebilirim.

9 yıllık hapishane hayatımda 20 civarında cezaevi dolaştım. Sürgün oldum, sevk oldum, disiplin cezası ile hücrelerde kaldım. Güzel günler de yaşadım çok zorlu günler de..

Mahpusluk hayatım boyunca 6 ay’ım aralıklarla ‘’açlık grev’lerinde geçti. Bir haftalık kısa süreli Açlık grevleri yanında, en uzun olanı 36 günlük grevlerdi.

Hapis’te, şarkılarda söyledim sloganlarda attım. Aylarca ziyaret yasagı, havalandırma ve avukat yasağı yanında mahkemelere çıkartılmama yasağı da aldım.

Tek kişilik hücrelerde kaldım, üç kişilik ve altı kişilik koğuşlarda da kaldım. Yıllarca radyo ve tv dinleyemedim. Yasaktı.

Tek tip elbise giymemizi ‘’zorunlu’’ kıldılar, yıllarca giymedim. Önlerimizi düğmeleyip koğuş sayımlarına gelen komutanlara ‘’komutanım’’diye ‘’tekmil’’vermemizi istediler, vermedim.

Don ve atlet’le mahkemelere çıkartıldım. ‘’kılık kıyafet kanununa aykırı, genel ahlaka ve adaba uygun olmayan tavır’’ gerekçesiyle  mahkeme salonlarından çıkartıldım.

9 yıllık Hapishane hayatım boyunca 10 kez firari teşebbüsüm oldu ve hepsinden de başarısız oldum. Duvar deldim, tünel kazdım, cam çerçeve’de kestim ama başaramadım.  

09.01.1979 tarihinde Sağmalcılar cezaevinde, Filistinli iki gerilla’nın kaçtığı ve benim cezaevi bahçesinde yakalandığım  firar girişimimde akıl almaz işkence gördüm. Aylarca kulaklarım duymadı ve yürüyemedim.

9 yıllık hapis hayatım süresince, bulunduğum her cezaevinde tüm devrimci eylemlerde yer aldım,öncülük ettim, destek oldum ama asla geride kalmadım.

Az önce söyledim. İçerde yüzlerce yoldaşımla beraberdim, binlerce devrimciyle birlikte oldum. İçlerinden bir tanesi çıkıp, şu tarih’te şurada şu eyleme katılmadı, destek olmadı yada gönülsüz, zoraki destek oldu demez, diyemez.

Türkiye’de hiç kimseye uygulanmayan, ya da çok az kişiye uygulanan ve fakat bugüne kadar başka hiç kimseden  duymadığım bir uygulama bana karşı uygulandı. 5 yıllık bir hapis cezasını fazladan yattım.

Ayrı ayrı iki davadan idam cezası istemleriyle yargılandım. Daha sonra bu davalar birleştirilerek  TCK’nın 168/1 maddesi uyarınca ‘’Çete yöneticisi’’olduğum gerekçesiyle  15 yıl hapis cezası aldım.

Bu davadan yargılanırken, aynı anda bir başka ilde, örgüt üyesi olmaktan dolayı 141/5’den 5 yıl ceza daha almıştım Bir kişinin, aynı anda hem örgüt üyeliğinden  hem de aynı örgütün yöneticiliğinden dolayı ayrı ayrı ceza alması mümkün değilken, kaldı ki, yanlışlıkla da olsa, böyle bir ceza verilmiş olsa bile bunların birleştirilerek, yönetici olan kişinin, yöneticisi olduğu örgütün doğal olarak üyesi de olması nedeniyle 15 sene üzerinden hapis yatması gerekirken, benim için bu karar uygulanmamıştır. Önce örgüt yöneticiliğinden 15 senenin infazını yattım, tahliye olmayı beklerken, ayrıca 5 sene’nin de infazını yatmak zorunda bırakıldım. Böylece, 20 yıllık bir cezanın infazını yatmış oldum.

Nisan  1976 sonunda Adapazarı cezaevinde tahliye oldum. Bir gün sonra Ankara’da Yalçın Küçük’le beraberdim. Sultanahmet cezaevinde hapishane, koğuş ve aynı komün’de birlikte kalmıştım. Evinde ziyaretine gittim. Nebil Rahuma’yı anlattım. Nebil’i yazmasını, Nebil’in haksız bir suçlamayla katledilişini Türkiye kamuoyuna anlatması ricasında bulundum. Bildiklerimi kendisine aktardım.  Yalçın hoca’nın, ‘’Aydın üzerine tezler 3 ‘’ adlı kitap’ında  Nebil Rahuma yoldaşın uğradığı haksızlığın, Türkiye kamuoyuna en yaygın bir şekilde anlatılmasına vesile oldum.

Bir gün olsun durmak, devrimci mücadeleye ara vermek, kimilerinin yaptığı gibi, ‘’şöyle bir çevreme bakayım, dinleneyim, ne olup bittiğini bir göreyim’’ demek aklımın ucundan bile geçmedi. Kısa bir süre ailemle birlikte oldum ve ziyaretime gelen ilk yoldaşla birlikte örgütümle ilişkiye girip yeniden örgütlü yaşama devam ettim.

İstanbul’a gittim, İzmir’e gittim. Yıllardır örgütüyle ilişki kuramamış, ‘’mutlaka birileri gelip bizleri bulacak’’ umuduyla bekleyen yoldaşlarımla ilişki kurdum ve bu yoldaşları örgütle ilişkilendirdim.

Orta-Doğu’da, Suriye’de yaşanan akıl almaz sahtekarlıkları ve ihanetleri gözlerimle gördüm, kurulan ihanet tezgahına karşı çıktım, muhalefet ettim ve düzeltilir umuduyla çaba harcadım.

Kongre’den 6 ay kadar sonra Fransa’ya ‘’Avrupa sorumlusu’’ olarak geldim.

Fransa’ya geldiğim günden itibaren, başta Fransa olmak üzere Almanya ve Hollanda’ya bir çok kere gittim ve daha önce örgütten ayrılmış, kendi köşesine çekilmiş ama devrimci mücadeleye devam etmekte kararlı eski yoldaşlarla ilişki kurarak, yeniden Acilciler örgütü içerisinde yer almalarına ve birlikte mücadeleye devam etme konusunda önemli mesafelerin katedilmesine vesile oldum.

Daha önce anlattığım için bir kez daha yazmayacağım.

Tüm çabalarım engellendi. Örgüt olmamız istenmiyordu. Herkesin ayrılması, ama ayrılıklarının nedenlerini kimseyle paylaşmamaları, susmaları, susarak devrimciliği bırakmaları, Mihrac Ural ve çetesi açısından bir başarı olarak görülüyordu.

Bunlar, elbette açık açık söylenmiyordu ama, gelişmeler karşısında takınılan tavır açıkça belli oluyordu.

Acilciler örgütümüz bize yabancıydı artık. Bunu bilmemize karşın kabul etmek elbette kolay olmadı.

Uzun tartışmalar sonunda 50 kişilik bir yoldaş grubuyla birlikte ayrılığımızı ilan ederek TKEP’ne katılma kararımızı açıkladık.

TKEP’ne katılma gerekçemiz, daha önce İrfan Dayıoglu’nun da kısaca bahsettiği  gibi, bize en yakın siyasi eğilim olması nedeniyledir. Bunun dışında ve bunun kadar da önemli olan bir başka gerekçemiz daha vardı. Bizden önce örgütten ayrılan eski yoldaşlarımız da TKEP saflarına idiler...

15 haziran 1987 tarihinde Acilciler’in MK üyesi ve Avrupa sorumlusu  sıfatıyla geldiğim Fransa’da, 1988 ortalarında ayrılarak 50 kişiye yakın bir yoldaş grubuyla TKEP’ne katılma kararımızı bir bildiriyle kamuoyuna açıklayarak 1976 sonlarına doğru içerisinde yer aldığım örgütümden ayrılmış oldum.

Devam edecek...