Şuanda 228 konuk çevrimiçi
BugünBugün3309
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11033
Bu ayBu ay11033
ToplamToplam10479457
sürgünde 25 yıl (4) PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Çarşamba, 14 Mart 2012 19:13


Sürgünde 25 yılın anlatımı ciltler sürer. Ana başlıklar halinde geçtim. İlerde yazmayı düşünüyorum demekle yetineceğim.

Şu kadarını söyleyeceğim. Fransa’ya gelişimin ilk altı ayından itibaren dönmeyi düşündüm.

Acilciler’den ayrıldıktan sonra bu konuda kimi girişimlerim oldu. Başını Mihrac Ural’ın çektiği şebeke tarafından ihbar edildim.

TC Paris elçiliğine, benim hakkımda uyduruk ihbar mektubu yazdılar. Türkiye’de bir takım  eylemlerde bulunduğumu söylediklerini, kendi içlerinden S.’den öğrendim. Birlikte ayrıldığımız  yoldaşlarında karşı çıkması üzerine vazgeçtim.

TBMM’inde kabul edilen ‘’bilgi edinme yasası’’ndan hemen sonra, Ankara’da L.K. adlı  avukat arkadaşa vekalatname verdim. Ülkeye dönmek istediğimi, bunun için girişimde bulunmasını, hakkımda nasıl bir suçlama varsa öğrenmesini istedim. Avukatım  tarafından ‘’içişleri bakanlığı, emniyet genel müdürlüğü ve Elbistan C. Savcılığına’’ dilekçe yazıldı. Bakanlık’tan ve. Emniyet Genel müdürlüğü’’nden gelen cevaplar olumsuzdu. Emniyet Genel müdürlüğünden polisler avukatımın bürosuna geldiler, ellerindeki dosyayı vermeyeceklerini, sadece okuyacaklarını, istiyorsa not alabileceğini söylediler. Avukatımı sözlü olarak bilgilendirdiler. Avukatımın bana söylediğine göre söyledikleri şuydu.’’ İbrahim Yalçın, Ankara, İstanbul, Adana ve Hatay terörle mücadele ekipleri tarafından aranıyor, Malatya DGM tarafından da gıyabi tutuklu olarak ayrıca aranıyor, Neden arandığını söyleyemeyiz...’’

Bunun üzerine, 2006 yılında TC Paris konsolosluğuna bizzat gittim.İçişleri bakanlığına,Konsolosluk aracılığı ile dilekçe yazdım ve hem pasaport talebinde bulundum  hem de hakkımdaki suçlamaların mahiyetini öğrenmek istediğimi bir kez daha talep ettim.

Bakanlık’tan gelen cevap aşağıdadır. Aşağıda verdiğim link tıklandığı zaman bana tebliğ edilen bakanlık yazısı okunabilir.

 

http://acilciler.files.wordpress.com/2012/03/ibrahim-yalcina-pasaport-verilemez.jpg

 

Yazının özeti, ‘’pasaport vermeyin, neden vermediğinizi de söylemeyin(!)’’ diyor.

Ben bu yazıya itiraz ettim. Yeni çıkan ‘’bilgi edinme kanunu’’ uyarınca ‘’neden pasaport verilmeyeceğinin gerekçelerini,  kanun gereği ‘’ bana bildirmek zorunda oldukları konusunda ısrar ettim. ‘’devlet güvenliği ile ilgili konular hakkında bilgi verilmez ‘’ diye bir madde uyarınca ‘’bilgi verilmeyeceği’’ni de böylece öğrenmiş oldum.

TC vatandaşlığından hem atılmış bir süre sonra da yeniden alınmış olduğumu da Konsoloslukta öğrendim. O güne kadar ne vatandaşlıktan atıldığımdan ne de yeniden alındığımdan haberim bile yoktu.

Bütün bunların dışında, Bedelli askerlik yasasından yararlanmak için  yaptığım müracaat da ayrıca kabul edilmedi.

Bunları neden yazıyorum?

Şu nedenle..Emniyet genel müdürlüğü gizli arşivine Mehmet Ağar referansı ile girip çıkan, ‘’inceleme yaptım, en gizli dosyalar önüme serildi’’ diyen Mehmet Yavuz adlı bir pislik adam, utanmadan beni karalamaya(!) kalkıyor da o nedenle yazıyorum.

Mihrac Ural ve Memet Yavuz adlı pislikleri yeteri kadar yazdım ve tüm çirkinliklerini ortaya serdiğim için bir kere daha yazmayacağım. Ben bu ikiliyi soydum, çırılçıplak ettim ve layık oldukları lağım çukuruna gömdüm.

İstedikleri kadar çırpınsınlar, oradan çıkmaları artık imkansızdır. Benim için bu ikilinin hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmamıştır.

Sözüm bunlara değil, sözüm Hasan BALCI’ya dır.

Bunlar hep birbirlerine  benziyorlar.

Hasan Balcı da bu ikiliye benziyor.

Tanımayanınız varsa aşağıdaki linki tıklayarak Hasan Balcı’ya bir bakın.

 

http://mihracural.files.wordpress.com/2012/03/bu-sahtekara-iyi-bakin.pdf

 

Yazdığı cinsel içerikli maillerin bir bölümünü bu sitede okudunuz. Bunların gerisinde neler yattığını düşünmek zor değildir. Tecavüze yeltenen bir sapık olduğunun ifşa edileceğini anlar anlamaz, Engin hakkında aynı suç(!)lamayı yapmaya kalktı. Yavuz hırsız... Tutmadı tabi. Tacizci değil,tecavüze yeltenen bir sapık olduğu artık biliniyor, yakında daha da bilinir ve tescillenir göreceksiniz..

Hasan BALCI, Mehmet Yavuz’la bir zamanlar hasım’dı, Mehmet Yavuz’un, Mehmet AĞAR ekip’inden olduğunu bilmediğinden olsa gerek, onunla ‘’kanlı bıçaklı’’ idi ve bizimle ‘’can ciğer kuzu sarması’’olmuştu, Mehmet Yavuz tarafından ‘’ortalık oğlanı’’olduğu iddia edildi. Aradan fazla bir zaman geçmeden Mehmet Yavuz’un ne boktan bir adam olduğu ortaya çıkınca, bizim(!) Hasan, bize düşman(!) Mehmet’e dost oldu. Bir o yana bir bu yana..

Başı döndü, yırtık dondan çıkar gibi yerinden durmaz bir hacet(!) misali mübarek..

Bir zamanlar beni (bizi) yere göğe sığdıramıyordu. Abicim(!) deyip duruyordu. Şimdi bana (bize) düşman(!) oldu. Hakkımızda yazı yazıyor. Mit’çi(!) olduğumu ihbarcı(!)ı olduğumuzu söylüyor. Aklına ne gelirse söylüyor. Önemi yoktur, varsın söylesin.

Onun adı Hasan...

Yalnız bir hatırlatma yapacağım. Yaptığı pislikleri çok acemice yapıyor. Nedeni malum. Kılavuzları karga’dır , fikirsiz adam,’’karga’’dan kılavuzu olanların, burunlarının bok’tan çıkmayacağını hiç hala öğrenememiş.

Bizim Hasan, benim ağzımdan belge(!) yayınlıyor. ‘’ben avukatım N.Ö’yı ihbar etmişim’’ güya, onu yazıyor. Bak sen hele, Hasan illegalite falan yapmıyor, olaya bir ‘’giz’’havası vermek için avukatın adını yazmıyor da, adının sadece baş harflerini yazıyor. Nizar Özkaya adını N.Ö olarak yazıyor.

Nizar Özkaya, 1977 tarihinde Acilciler’in İstanbul’daki davasına bakan demokrat bir avukattır. Herkes gibi benim de avukatlığımı yaptı.Hapisten çıktıktan sonra ne o beni ne ben onu bir kez olsun görmedik ,karşılaşmadık, 

Nizar Özkaya halen İstanbul’da ise ve hala yaşıyor ise, rahatlıkla bulunabilecek bir insandır. İstanbul Barosu’ndan adresi ve telefonu rahatlıkla bulunur. Hasan’ın bu iddiasını duymamış olanlara burdan sesleniyorum. Nizar Özkaya’yı bulun ve ona sorun, İbrahim Yalçın’ı nasıl bilirsin diye sorun. Aldığınız cevabı, Bizim(!) Hasan’ın iddia’(!)sıyla karşılaştırın ve ondan sonra Hasan’ı arayın. Eminin yüzüne tüküreceksiniz.

Hasan Balcı adlı bir lümpen delikanlı ile karşı karşıyayız. Böyle bir ufak tefek adamla muhatap olmak bile insanın canını sıkmaya yetiyor olsa da sormadan edemeyeceğim. Hasan Balcı, Nizar özkaya’yı ne bilir? Nerden bilebilir? Kim üfledi bu ismi Hasan’ın kulağına? Hasan’ın bu iğrençliğini Nizar Özkaya duysa, herkesten önce Hasan’ın yüzüne tükürmez mi?

Hasan Balcı’nın gariban bir zavallı olduğunu düşüneniniz varsa, yanılıyorsunuz. O bir provakatördür. Evet,  Hasan Balcı kullanılmaya son derece müsait ufacık  bir provakatördür.

Kardeşi Hamza, faşist katiller tarafından kurşunlanarak katledilmiştir. Ben eminim, Hamza’nın kemikleri sızlıyordur. Sağ olsaydı eğer, hepinizden önce Hasan’ın yüzüne Hamza tükürürdü..

Faşist kurşunlarla katledilen bir devrimcinin, devrimciler hakkında utanmadan kara çalan bir kardeşi olmaktan utanır ve yüzüne tükürürdü.

Aşağıda bir link vereceğim. Bu linki tıklayın ve Hasan Balcı adlı bu utanılası adamın ne mal olduğunu iyice anlayın. Bu linklerde üç tane ‘’belge’’(!) var. Bunlardan biri, Hasan Balcı blogunda yayınlandı. Güya  Hasan Balcı, benim hakkımda bir MİT belgesi(!) bulmuş.’’ İbrahim Yalçın hk.’’ Diye yazıyor.  Sahte belge yapmasını bilmem. Bir arkadaşa söyledim. Hasan’ın blogundaki o yazıyı ve yaptığı sahte belgeyi gösterdim. ‘’ Bunu yapan çok amatörmüş, dur sana ben daha iyisini yapayım’’dedi ve yaptı. Belge’deki İbrahim Yalçın hk’ da bölümü  kaldırdı  yerine ‘’Hasan Balcı hk ‘da yazısını koydu. Bununla da yetinmedi ve ‘’dur birde kimlik’’ yapalım dedi ve Hasan Balcı için bir tane’de Milli istihbarat teşkilatı elemanı(!) olarak kimlik kartı yaptı. Linki tıklarsanız bu belgeleri göreceksiniz.

 

http://mihracural.files.wordpress.com/2012/03/hasan-balci-kimlik-karti.pdf

 

Şimdi ben ne yapmalıyım? ‘’Hasan Balcı MİT elemanıdır.  İşte belgesi’’ diye bu kartı her yere göndereyim mi? Bunu yapan Hasan Balcı için ‘’namussuz’’ dersem, yanlış mı söylemiş olurum.

Bunun cevabını okuyucuya bırakmadan önce H. Eriş’e bırakıyorum. İbrahim Yalçın’ın kim olduğunu Hafta’da en az iki gün görüştüğünü söylediği H.Eriş’e sorup öğrenebilirdi. Sordu ve öğrendiyse eğer, herkesten önce H.Eriş tarafından yüzüne tükürülmüş olacağından hiç kuşku duymuyorum.

H.Eriş mutlaka unutmamıştır. H.Eriş unutmuşsa eğer, 12 Eylül öncesi İstanbul’da bana tanıştırdığı kişiler unutmamışlardır. Bu kişilerden, özellikle bir tanesi, Bayan olan yoldaş unutmamıştır. Sanırım ne demek istediğimi anlamışlardır.

Tarih unutmaz.. İhaneti de unutmaz, fedakarlığı da...

Hasan Balcı için söylenmesi gereken çok şey var.  ‘’ben Nebil Rahuma’’yı bulan  adam’’ım diyor. Çok oldu, Engin bir kere yazmıştı. ‘’sus hasan sen hayatında belki de ilk kez iyi bir iş becerdin’’ diye yazmıştı.  Ben şimdi bu konuda da şüpheye düştüm. Bu adam’ın Nebil Rahuma yoldaşımız konusunda yalan söylediğini düşünür oldum. Hasan gibi bir elemandan hiç bir bok olmaz, böyle adamlar derin bir aşağılık kompleksi içerisinde olduklarından, ‘’ ben yaptım’’ diye çığırtkanlık yapmaya muhtaçtırlar. Hasan’ın yaptığı da bundan ibarettir.

Mahkeme salonunda,‘’Benim 30 senedir devletle hiç bir problemim olmamıştır hakim bey’’ diye kendini savunan bir yetim-i Sefa’nın, Mahkeme salonundan çıkar çıkmaz horozlanmasına aldırış etmeyiniz.

30 senedir devletle hiç bir problemi olmayan bir iblis’in, 30 senedir  ülkesine dönmesi yasaklanan devrimcilere karşı sarf etme cüretini gösterdiği sözlerinin elbette bir anlamı olmalıdır. Hasan Balcı gibi tip’ler, devrimcilere küfrederek ak’lanmaya çalışıyorlar, bunu anlamamak için Hasan Balcı olmak gerekiyor.

Hasan Balcı, bizlere küfredip, Mihrac ve Mehmetçik Mehmet’in gölgesine sığınarak yargılandığı davanın mahkeme başkanının güvenine mazhar olabilir. Devletin gazabından kurtulur ama devrimcilerin gazabından asla kurtulamaz.

Hasan Balcı, sarfettiği tüm sözlerinin arkasında durmak zorundadır. Bu sözlerin hesabını teker teker vereceğini bilerek arkasında durmalıdır. Her akşam ordinatör başına oturup ‘’ben hastir çekiyorum’’ demekle ‘’hastir’’ çekilmez, bir gün birileri ortaya çıkar ve boktan adamın kulaklarından çekerek, ‘’gel bakalım, hangi parmakla bu küfürleri yazdın’’ diye sorar . Aldığı cevaba aldırmaz, o parmağı kıvırır ve uygun bir yerine sokuşturuverir ve ‘’hastir’’ öyle çekilmez, böyle çekilir  der ve döner gider.

Yeniden başa dönüyorum.

25 yıllık sürgün yaşamımın bir süre daha da devam edeceğini düşünüyorum. Devletin, zaman aşımı tarihini uzatmak için, belli aralıklarla  Türkiye’de, kardeşlerimin, ablalarımın evinde arama yaptığını, evimin kapısına ilanlar asıp ‘’15 gün içerisinde gelip teslim olmadığı taktirde kaçaklara yapılan muamele yapılacaktır’’ diye ‘’interpol’’e bildirip, uluslararası arama kararı çıkartmakla tehdit ederek yıldırmaya çalıştığını anlatarak mağdur edebiyatı yapmayacağım.

 Ankara’da insan hakları derneği (IHD) n’de görevli avukatımın bürosuna iki kez baskın yaparak, ‘’ İbrahim Yalçın’ı nerden tanıyorsun, bu vekaletnameyi nasıl aldın ‘diye sorguya çektiklerini de yazmayacağım.

Yurt dışında olduğumuzu, ‘’nasıl olsa gelemez’’ diye hakkımızda yalan yanlış karalama kampanyası sürdüren sahtekarların yanıldıklarını hatırlatmakla yetineceğim o kadar..

 

BENİM NOTUM: Nizar Özkaya 1978-80 arasında benim de avukatımdı. Bu mesele ilgimi çekti. Nizar Özkaya’yı ihbar etti diye bir suçlama ancak bir Suriyelinin kafasından çıkabilir. Suriyeli Mihrac Ural, artık Muhabarat borazanı olduğu belli olan Hasan Balcı’ya konuyu ortaya atma görevi vermiştir.

Bu iddiayı neye dayanarak öne sürüyorum, açıklayayım:

Çok sayıda siyasi davaya giren yüzlerce avukat var. Nizar Özkaya da bunlardan birisidir. Bu avukatların büyük bölümünde olduğu gibi Nizar Özkaya da demokrattır ve hepsi bu kadardır.  

Suriye’de ise avukatlar siyasi davalara girmezler, giremezler. “Bu da aynı örgütten” gerekçesiyle hapse atılırlar. Bunu önceki yazılarımdan birisinde açıklamıştım. 1981 yılında konuştuğum Suriyeli komünistlerin bizdeki 12 Eylül rejimini bile demokrasi olarak görürlerken gösterdikleri gerekçelerden birisi buydu: sizde savunma hakkı kısıtlı ama avukatınız var, bizde o bile yok, derlerdi.

Hasan Balcı, Nizar Özkaya’yı bilmez, tanımaz. Daha önemlisi, siyasi davaya giren bir avukatı örgüt üyeliğiyle suçlamak ancak Suriyeli bir kafadan Muhabarat kafasından çıkabilir. Orada öyle çünkü…

Nizar Özkaya örgüt üyesiymiş, İbrahim de onu ihbar etmiş!

Bunu ancak Suriyeli bir Muhabarat kafası uydurabilir… Hasan Balcı da bu kafanın ürününü pazarlar!

Hasan Balcı üfleyene göre çalan bir zurnadır.

Marifet üfleyendedir, zurna olarak değeri yoktur.

Zurna, Mihrac Ural tarafından çalınınca ortaya beceriksiz bir sahtekar çıkar.

Biz çaldığımızda ise, zurna konser veriyordu.

Zurna denetim ve yönlendirmemiz altında konserini verdi ve ardından kendinde önemli değerler var sanmaya başladı.

Sanabilir tabii…

Biz de zurnasını eline verdik, gönderdik.

O günden beri bağırıp çağırır ve kuru gürültüden başka bir şey yapamaz.

Bağırman da doğrusu hoşuma gider…

Bağırana değil, bağırtana bakacaksın…

İyisi mi gazetelere ilan ver:

Bir zurna iyi zurnacı arıyor, diye…

Belki bulursun…

E.E.