Şuanda 482 konuk çevrimiçi
BugünBugün3451
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11175
Bu ayBu ay11175
ToplamToplam10479599
sivas yangını! alevi hareketi! davul meraklıları! PDF Yazdır e-Posta
Bihterin Okan tarafından yazıldı   
Pazar, 25 Mart 2012 09:56


En acısı galiba, insana olan umudu kaybetmek. O zaman başlar yalnızlık, o zaman gökyüzü bir zindanın tavanı, toprak mezardır, solunulan hava arsenik.
Bir acının, bin acının, beni yoksullaştırdığı bugün, tek çarem yüreğime sarılmam. Koray, Menekşe, Erdal ve diğer hepsi için. Lanetli bir otelin merdivenlerinde asılı kalmış umudu yüreğimde korumaya almak zorundayım. Çarem yok şimdi, çaresizim."

Sivas katillerinden beşi hakkında açılan davanın zamanaşımı gerekçesiyle düşürüldüğünü duyduğumda hissettiklerimi böyle not almışım günlüğüme

.

***

19 yıl önce, 2 Temmuz 1993'te bir akşam vakti, açık olan tv kanalında ölüm listesi ekranda akmaya başlamıştı.  Anlamaya, algılamaya çalışıyordum. Ama olmuyordu.  Günlerce ağlamıştım. Aziz Nesin de oradaydı, Metin Altıok da, Bedri Aysan, Hasret, Arif Sağ, herkes, hemen herkes, düşünce dünyama, ruh dünyama akıl dünyama saygınca yerleşmiş insanları, bir güruh öldürmek, vahşice öldürmek üzere harekete geçmişti.

***

Köln şehrinde tarihinin en büyük yürüyüşlerinden birini, bir kaç gün içinde organize etmiş, kolkola, binlerce insan ağlayarak şehrin sokaklarında acımızı haykırmıştık. Onbinlerce insan gelmişti şehre. Bunu yapmıştık evet. Ağlamıştık. Kürsüde ağlayarak şiir okuyordum,  Can Yücel, her zamanki Can Baba hali ile yanıbaşımda, binlerce insan ile hep birlikte bağırıyorduk ''Kahrolsun Faşizm''.

***  

1989 yılı ile birlikte Gorbacov ve Perestroyka-Glasnost rüzgarlarının ardına taktığı Vatikan destekli Polonya'da başlayan süreçle birlikte sosyalist ülkeler birbiri ardı sıra yıkılmıştı.

Sosyalist devletlerin yanlış ekonomik ve politik gidişatlarını, köşesinde, sinmiş  ellerini ovuşturararak izleyen ve beklemeye geçen kapitalizm, vakit erdiğinde kapıları itip içerilere dalmış, 

- Bir gecede 1 Deutsche Mark'a sosyalist bloğun en güçlü sanayisine sahip olduğu söylenen Doğu Almanya satılmış,

- Çavuşesku bir gecenin alacasında, ne hikmetse sabahı bile bekleyemeyen çapulcu sürüsü tarafından, apar topar  bir duvar dibinde kurşuna dizilmiş,

- Honecker Latin Amerika ülkelerinden birinde yaşayan kızının yanına sığınmış,

- Yeltsin ucuz bir kaberatist misali, kısa süre sonra mantar gibi bitecek olan mafia devletleri için, tankların üstüne çıkarak sözüm ona ''özgürlük'' şovunu yapmış,

- Gorbacov  konferans başına aldığı 500 Mark ile pek bir ucuza gitmişti. 

***

Bizlerse, sosyalizm aşığı çocuklar, inançlarımızın çocuksuluğunda öksüz kalmıştık artık.

Düşler diyarında dolanıp da avcıya yakalanan kırmızı şapkalı çocuklar mıydık biz?

***

Kapitalizm meydanı boş bulmuş çengi misali idi artık. O ülkeden bu ülkeye fütursuzca dolanıyor,

Irak'ı yerle bir ediyor, binlerce Iraklı'yı öldürüyor, evsiz, yurtsuz bırakıyor, uyuştucu satışı ile finanse ettiği savaş  Afgan topraklarında bombalamadığı metre kare ile yeşeren ot bırakmıyor, Afgan halkını Taliban batağına sokarak Ortaçağ karanlığına mahkum ediyordu

Afrika halkları arasında soykırım üstüne soykırımlar yapılıyor, halklar birbirine kırdırılıyordu.

1990 yıllar, emperyalistlerin, sıkışmış ekonomilerine yeni pazarlar açmak ve ortalık çengisi olarak, zayıf halka olarak gördükleri, yeraltı zengini ülkelere hayasızca saldırarak, sağanak kan yağmurları yağdırma dönemi olmuştu.

Dünyada esen bu ayaz rüzgar ve kanlı zaman, Türkiye'de  ''1990 yıllar karanlık Türkiyesi'' olarak çoktan tarihe not olarak düşülmüştü.

Kürt özgürlük hareketine karşı sinsi saldırılarla,  Musa Anter'in de aralarında olduğu önemli isimler katledilmiş, Özgür Gündem gazetesi bombalanmış, muhalifler devlete bağlı güçlerce ard arda kaçırılıp öldürülmüş,  

Sivas Yangını, Gazi Mahallesi'ne saldırılar ard arda gelmiş, Aleviler de açık hedef durumuna dönüştürülerek, sürekli kışkırtılmaya hazır şekilde istim üstünde tutulmaya başlanmışlardı.

Sivas'ta  ülkenin önemli  muhalif yazarlarının, sanatçılarının ve dansçılarının bir arada olduğu bir festivalde  ve sadece Alevilere karşı olarak değil, ülkenin muhalif bütün aydınlarını da hedefleyen saldırı ile gerçekleştirilen bu yangın ile din tacirlerinin sistemi tümüyle kavramak üzere giriştikleri o yılların en büyük eylemlerinden biri faşistlerce gerçekleşmişti. Faşizm, ideolojik, etnik ve dini muhaliflere açıktan ve pervasızca,  Sivas olaylarında olduğu gibi saldıgan köpeklerini, korumaya alan ve daha iyi saldırmaları için ortam hazırlayan ''devletin'' asker ve polisini de bir fiil kullanarak saldırıya geçmişti.

 

***

Sivas yangını sonrası hak arayışları başlamış, hem bireysel hem de örgütsel olarak açılan davalar kamuoyunca yakın takibe alınmıştı.  Suçluların bulunacağına, cezalandırılacağına dair inanç sıcak tutularak beklemeye geçilmişti. Davalar davaları izlemiş, uzamış, uzamış, az gidilmiş, uz gidilmiş, Kemalist ve gizli ya da açık ırkçı Türkiye  Cumhuriyeti Devleti,   DYP-SHP katalizatör iktidarına, sistemi forma sokmak ve Fethullah Gülen tarikatı ve onun desteğindeki AKP'ye  altın tepsi içinde sunmak taşaronluğu görevini yüklemişti.

***

Sivas yangını sonrası hızla büyüyen sola doğru meyletmiş  (tabii sol tanımlamasını da tartışmak gerekiyor)  bir Alevi örgütlenmesi çıkıyor gibiydi ortaya. Türkiye'de sistemin yapı taşlarını sarsabilecek bir muhalif örgütlenme umudu vardı. Kürt muhalif örgütlenmesinin yanı sıra oluşacak böyle bir örgütlenme ile Sivas'ın, Maraş'ın, Çorum'un, Dersim'in ve daha nicelerinin hesabı sorulabilir, olumsuz gidişatın yönü değiştirilebilirdi.

12 Eylül öncesinin o kitlesel sosyalist örgütlenmelerini  Alevilersiz nasıl düşünülürdü?

(Tabii burada, 12 Eylül öncesi sosyalist örgütlenmeler üzerine de kelam etmek gerekiyor. Ancak bu başka bir yazının konusu olmalı. 12 Eylül öncesi sosyalist güçler deneyiminin doğruları ve yanlışlarının değerlendirmeleri yapılıyor, yapılmaya da devam edilecektir. Bugün olmazsa yarın daha iyisi, daha doğrusu ile toplumsal bir proje olarak yeniden üretilecek, zamana uyarlanan sosyalist mücadele, varlığını sürdürmeye devam edecektir.. Ben değil, diyalektik yasa böyle diyor.)

Kürt mücadelesi ve muhalefetine karşılık olarak ülkenin batısında ya da Kürtlerin dışında bir türlü palazlanamayan, Türkiyeli sosyalist güçleri umut veremiyorlardı. Sisteme  karşı durabilecek, çoğu 80 öncesinin sosyalist örgütlenmelerinden gelen Alevilerle büyüyecek bir muhalefet bir umut olabilirdi.

Olabilir miydi acaba?

Bugün gelinen noktada bu sorunun cevabı ''hayır''.

***

Kısa süre içinde yurtdışında devasa çapta büyüyen Alevi örgütlenmesi içinde kısa süre sonra,

- Yönetim kademelerinde keskin çatışmalar çıkmaya başlamıştı.

- Sivas olayı mağdurları bir türlü bu örgütlenmeye kazanılamamıştı.

- Dönemin Avrupa Alevi örgütünün Başkanı, Baykal'ın CHP'sinden milletvekili olmuştu. Daha sonra ise, bu devasa örgütlenmeye garip bir şekilde hiç bir katkı sunmayarak, Baykal'ın kendisini azletmesine kadar milletvekilliği yapmış olan bu şahıs, şimdiler de emekli bir milletvekili olarak Ankara-Köln arasında gidip geliyor olmalı.

-Bu kişinin ardından, kısa bir dönem başkanlığa seçilen kişi şu sıralar, Kılıçdaroğlu'nun her tv ekranına çıkışında özellikle hemen arkasında pozisyon alan, boz- sarışın kişi olarak milletvekilliğini tescillemiştir. İyi bir ip cambazı gibi sıçrama tahtasından bir hamlede zıplayarak kendisini Ankara'nın ''saygın'' parlamento üyeleri arasına sokan bu kişi, Aleviler için ve yaşanan katliamlar için bir şey yapıyor mu, yapıyorsa neler yapıyor, ben bilmiyorum, duymadım.Hep birlikte soralım kendisine.

- Bu arada soldan gelen, sosyalist mücadelede bedeller ödemiş, yoldaşlarını bu mücadelede kaybetmiş, bu devasa örgütlenmede sol rüzgar estiren o zaman ki yol arkadaşlarım  bir kaç kez milletvekilliği  aday adaylığı denemelerinden her defasında CHP kapılarından ters yüz edilerek döndürülmüşlerdi. Ama bu sevdaları henüz bitmiş görünmüyor. ''Çıkmayan canda ümid vardır'' derler. Böyle düşünüyor olmalılar.

- ''Hem ayrıca CHP olmazsa bağımsız aday olunur, BDP'nin karşısına çıkılır ve seçim sandığında 1700'ü bile bulmayan oy  sayısı ile uğranılan hezimete, düşülen komik duruma rağmen, başkanlıktan istifa etmeme saygısızlığı da yapılarak Konfederasyon Başkanlığı'na terfi edilir. Kim buna karşı çıkabilir ki?'' durumu ise son yaşanan traji- komedi oluyordu.

- Ya da CHP orada duruyor. Yeniden, yine, yeni, yeniden, kapıkulluk yapılır, Alevi olan, üstelik de Dersimli olan CHP Genel Başkanı'ndan Alevi olunduğu için veto yenilir, umud fakirin ekmeği olmalı, tekrar bekleyişe geçilir. İlle de CHP, ille de Kemalizm, ısrarla ''cici sistem, kötü iktidar'' ile kişisel ihtirasların tatmin yolları denenir, denenirdi.

***

Devlet ise kendisine Ombudsman olarak İzzettin Doğan'ı ve Reha Çamuroğlu'nu çoktan seçmişti bile. Danışılan merci onlardır.

- Muharrem ayı ekranlara düzenli olarak taşınarak, Aleviliğin İslam'ın  içinde mi dışında mı olduğu tartışılır.

-Diyanet'ten neden para alınamadığı tartışılır.

- Laikliğin kelime anlamı boşaltılarak (belki de Laiklik kelimesini anlamını gerçekten bilmiyorlardır),  Devlet'in laik olup olmadığı tartışılmadan, laik bir Devlet varmış da, gerekleri eksik yerine getiriliyormuş gibi Devlet Baba'dan kendilerine öz evlat muamelesi yapması istenir, beklenir.

Sisteme muhalif olmayan, AKP'ye ya da Sunni İslama muhalif olan Alevilik'tir ortaya çıkan.

Bunların gerekleri olarak da Kürt muhalefetinden, sosyalist muhalefetten, ülkede zulm görmüş diğer azınlıklardan uzak durulmalıdır.

Sistemi eleştirmeden ve sistem ile arasına bariz çizgiyi çizmeden, iktidar muhalifliği yapan bir Alevi örgütlenmesi, Sivas Yangını'nın ardında yatan gerçeği ne kadar görebilir, ya da görse bile bunun üzerine ne kadar gider, gidebilir?

***

Sevginin ne olduğunu bilmeyen, bir çocuk sesinde hayatı duymayan, bir çiçeğin tomurcuk atmasını hiç görmemiş, elleri sopalı insanlardan sadece dayak yemiş ve güce itiatten başka bir şey öğrenmemiş, sapık güruh için öldürmek, hayatı sonlandırmak gücünü kendinden bulmak kolaydır. Beyin yerine kafalarında soğan taşıyan bu insanları kullanan tacirler ise bugün ''vatana millete hayırlı olsun'' dileklerini sunanlardır. Onlar ''Zamanı Aşırmayı'' iyi bilirler. Tüccardır onlar çünkü. Hayat tacirleridir onlar ve onlara hizmette kusur etmeyen, Madımak Otelini o gün ateşe veren defolu beyinler, bu ucuz hayat tacirleri için, ucuz iş güçleridirler.

Bazen Sivas'ta bir azgın, kuduz güruh olur bu defolu beyinler,  bazen Trabzon'dan otobüse bindirilip gönderilen 17 yaşında beyaz bereli bir genç adam.

***

Sivas olaylarından kısa bir süre sonra, ERDAL AYRANCI'nın ablası ile tanışmıştım.  ''Erdal'' demişti ablası ''kısa bir süre önce çıktı cezaevinden.  Eşi dışarda onun cezaevinden çıkmasını beklemişti yıllarca, Artık çıkmıştı, kızları ile birlikte üçü çok mutlulardı. Daha yeni yeni kendilerine geliyorlardı. TRT kameramanı olarak gitmişti o festivale. Biz Alevi değiliz. Biz böyle ayırımlar yaparak büyütülmedik. Erdal sosyalistti.''

Erdal'ın, o bildik sıcacık bakan fotoğrafı elimizde, yanyana, dizdize oturuyorduk.

Devrimci bir adam, güzel yürekli, güzel düşünceli, bir güzel adamdı  Erdal. O gün, o cehennem gününde, o vahşette, otelde mahsur kalanların arasında, barikat kurarak direnişi organize edenlerden biriydi, ne de olsa serde faşistlere karşı geçen, cezaevi direnişlerinde geçen bir  şerefli mücadele vardı.

Sonra işte o ölüm listesinde  adını duymuşlardı. Kızı (o zaman 6 yaşında idi) babasını çok özlüyormuş. Sabahları uyandığında ''anne babamın kokusu geliyor burnuma'' diyerek ağlıyormuş.

Erdal'ın yiğit eşi  hak arayışının içinde bir başka Rakel Dink'tir, faşizmin elimizden aldığı güzel insanların ismi unutulmaması gereken yiğit eşlerinden bir tanesi de Hatice Ayrancı'dır.

Biz de ağlıyorduk, Erdal Ayrancı'nın ablası ile birlikte o gece sabaha kadar hiç uyumadan konuştuk, o içli kadını, biricik kardeşinin özlemi ve acısıyla sızılı kadını dinledikçe daha çok ağladım.

Sabah olmuştu, Atatürk Orman Çiftliği'ndeki o memur lojmanında, o mütevazi evde bir kaç saatliğine de olsa uyumamı istemişti, evsahibem. Uykumdan ezan sesiyle sıçrayarak uyandım. Her yer hala karanlıktı. Ezan,  beni, çocukluğuma götüren, Ermeni iken müslüman bir kız olarak yetiştirilen anneannemle teravihlerde, gitmeye can attığım o kutsal mekandan güzel sesli bir müezzin sesinden  yapılan ibadet çağrısıdır. Şimdi ise, ''göğe doğru yükselen minareleri  süngü, kubbeler ise asker miğferleri'' olmuş, ölüm çağrıları yapıyorlardı.

***

Sisteme muhalefet olmayan, o topraklardaki diğer bütün sistem muhalifi güçlerle birlikte hareket etmeyen Alevi örgütlenmesi sistemin içinde erittiği bir yapı olacaktır. Görünen köy klavuz istemiyor.