Şuanda 266 konuk çevrimiçi
BugünBugün3332
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11056
Bu ayBu ay11056
ToplamToplam10479480
kapitalizm nereye? fantezi ve gerçek - 8 PDF Yazdır e-Posta
İdris Köylü tarafından yazıldı   
Pazar, 01 Nisan 2012 14:45


“Nasıl bir Parti” tartışması, Dünya devrimci hareketinin bunca yoğun deneyiminden sonra itiraf edilmelidir ki yeniden başlanılan noktaya bir geri dönüştür. İşçi sınıfının, iktidarı ele geçirme ve sınıfsız topumla geçişin bir aracı olarak aracı olarak sınıf partisinin özgün yapısı, arkasında bunca deneyim ve birikimin derslerinin yaşanmadığı Sovyet devriminde Lenin ve Bolşeviklerce değer “sol” unsurlara karşı verilen ideolojik mücadele ile oluşturulmuş ve bu oluşumun tartışmasız doğruluğu Rus devrimi toplumsal pratiği ile doğrulanmıştır. Bu gün tarihsel olarak bulunulan noktada ve yaşanılan bunca yoğun dünya devrimci pratiğinden sonra “nasıl bir parti” tartışması entelektüel bir beyin jimnastiği olması gerekirken, tersine ertelenemez bir zorunluluk ve yakıcı bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Tartışma, biri diğerine bağlı, birbirinin içinden çıkan, biri diğerinin zorunlu sonucu olan binlerce soruyu da beraberinde getirmektedir. Örneğin, içinde bulunulan tarihsel dönemden önce ilk proletarya iktidarını gerçekleştiren devrimciler kendilerinden önce bizim gibi yoğun dünya devrimci hareketinin birikim ve deneyimlerine sahip değillerken ve köşe taşları ideolojik ve pratik yönelimleri çizilen ve önümüze konulan, başarısı pratikte ispat edilen sınıf partisinin mirasına ne oldu?. Aslında bu gün bu deneyim ve birikim mirasına sahip dünya devrimci hareketinin dünden daha ileride olması gerekmez miydi? Sosyalizmin  Sovyetlerde ve diğer ülkelerde mevcudu koruması, Sovyetler ve diğer sosyalist ülkeler dışında başkaca kapitalist ülkelerde yeni mevziler kazanması, kapitalizme karşı yoğunlaşan bunca tepkilerden yeni sınıf iktidarlarının doğması olağan gidişin gereği olması gerekirken, kapitalizmin içinden  bırakın yeni sınıf iktidarlarının  doğmasını, Kapitalizmin olanı da yıkıp geçmesinin nedeni nedir?. Sorular binlerce çoğaltılabilir ve yazının seyri içinde bu sorular yeniden karşımıza çıkacaktır.

Sovyetlerdeki parti tartışmaları yeniden hatırlanmalıdır. Bolşevik/Leninist parti anlayışında politik, pratik, kültürel, ekonomik, etnik, ulusal ve sınıfsal diğer bütün meseleler, işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesi bağlamında ele alınmalıdır ve buna tabidir. İktidarı ele geçirme anlayışı ise “anlık ve dönemsel” bir anlayış, her ne şekilde olursa olsun iktidarın ele geçirilmesi anlayışı değildir. Öyle ki, işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesinin asıl amacı burada durup iktidarın “tadını çıkarmak”, ayrıcalıklar elde edip fırsatlardan yararlanmak olmayıp, sınıfsız topumla geçmek ve sınıfların ortadan kaldırılmasını hedeflemektir. Bu süreç kesintisiz bir süreç olup, birbirini takip eden aşamalar aslında bir bütünün parçalarıdır ve nasıl başlanırsa öyle devam edecektir. Kısaca Leninist parti anlayışı ile diğer “sol” anlayışlar arasındaki temel farklılık burada başlamaktadır. Soruna farklı yaklaşımlar bir “ayrıntı” olmayıp Marksizm’in esasıyla ilgilidir. Asıl tartışılması, tartışmak istediğimiz sorun da budur. Tuzakların, başarısızlıkların, şaşkınlığın ve içine çekildiğimiz anaforun nedenleri burada aranmalıdır. Sorunu bir başka şekilde tanımlarsak: Leninist parti anlayışı Marksizmin sınıfsal çözümlemelerinin zorunlu ve başka türlü olamayacak zorunlu bir sonucu, devamı ve pratik, politik  ve ideolojik bir ifadesi midir, yoksa Marksizm bir yerde Leninist parti anlayışı başka bir yerde midir?. Marksizm ve Leninizm bir bütün müdür, değilse birbirini dışlayan, birbiriyle ilgisiz  ya da Leninizm Marksizm’in kaba bir kopyası, başarısız bir pratiği midir?. Elbette Marksizm adına konuşan, kalem oynatan sözüm ona düşünce üreten hiç kimse bu gerçeği yalın biçimde “Leninizm, Marksizm’in kaba bir kopyasıdır” şeklinde dile getirerek açıkça ifade etmeyip, sinsi ve kurnazca “ olur mu canım” diye başlayan hamasi nutuklarının içine Marksizm’in içini boşaltma ve Marksizm ile Leninizm’i ayrı, birbirinden farklı yerlere koyma gayretlerini sıkıştıracaklardır ve olan budur.  Menşeviklerle Bolşevikler arasında işçi sınıfı partisinin ideolojik ve pratik l sorunlarına ilişkin farklılıkların temeli bu anlayıştır. Bu iki anlayışın anlaşılır ifade biçimi alınışı ve sürdürülüşüne ilişkin tutulacak yoldur. Yani, iktidarı ele geçiren işçi sınıfının eski sınıfların iktidarına karşı tavrı ne olacaktır. Amaç burada farklılaşacaktır. Şayet iktidarı dönemsel olarak düşünüyorsanız herhangi bir biçimle iktidarı ele geçirmeniz yeterli olacaktır. Seçim yoluyla Parlamentoya/Dumaya/  girmek, burada çoğunluğu elde etmek yeterli olacaktır. Yani eski sınıflarla, iktidar sahipleriyle işçi sınıfı bir arada yaşayabilir, devlet mekanizmasına dokunmanın gereği yoktur. Menşevik ya da diğer Marksizm dışı sol anlayışın işçi sınıfının iktidarı ele alma ve sürdürme biçimine ilişkin anlayışı budur. Ancak Bolşevik anlayış, sorunu salt işçi sınıfının iktidarı ele geçirme biçimiyle sınırlamaz ve nihai amaç da zaten bu değildir. Öyle ki işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesinin asıl amacı, üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesi, üretimin ve üretim araçlarının toplumsallaştırılması, yani sınıfsız topumla geçişin sağlanmasıdır. Yani Marksizm, salt işçi sınıfının iktidarı ele geçirme biçimiyle sınırlı olmayıp, asıl amaç bu iktidar eliyle sınıfsız topluma geçişin sağlanmasıdır. Sorunun ele alınış biçimi böyle ortaya konulunca, bu anlayıştaki farklılık daha kendisini hazırlık dönemindeki farklı, birbiriyle ilintisiz örgütlenme, parti ve çalışma biçimi arasındaki farklılığın derinliğine ve hatta biriyle hiçbir ortak yanın bulunmadığı sonucuna götürecektir. Öyleyse temel fark yalnızca taktiklerle sınırlandırılamaz ve zaman içinde birbirini tolere edemez.  İktidarı ele alma hazırlık dönemine yaklaşımdaki farklılığın, parti ve örgütlenme anlayışı arasındaki farklılık olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Bu iki anlayışın çalışma, parti ve örgüt anlayışı biçiminde Menşevik anlayış özetle;

İktidarın amacını ekonomizmle sınırlayarak sınıfsız topumla geçişin politik stratejisini üretemez, üretme ihtiyacı duymaz. İktidarın sürdürülüş biçimi ekonomizm anlayışına uygun olarak eski sınıfların ortadan kaldırılmasını da öngörmez. İktidarı kaybeden karşı devrimci güçlerin saldırıları hesaba katılmaz. Ne de olsa eski sınıflar iktidarlarını ve iktidarları aracılığı ile sürdürdükleri sömürülerini, ayrıcalıklarını kaybetmeyi kabullenecek kadar demokratik geleneğe sahiptir!... Özetle, her iki sınıf birbirine tahammül etmeli ve barış içinde ve seçimlerle iktidarlarını değiş tokuş etmelidir. İktidara hazırlık döneminde sınıfın partisine/örgütüne sınıfa bilinç taşıma gibi bir görev yüklenemez. Örneğin grevlere evet ama grevler ekonomik amaçlıdır ve ekonomik taleplerle sınırlıdır. Grevlerin politik taleplerle iktidara talip olma, iktidarı isteme gibi bir amacı olamaz.  Sendikalara evet ama sendikalara da işçi sınıfının eylemlerini politik eylemlere yükseltme gibi bir görev yüklenemez. İşçi sınıfının kendiliğinden sınıf olması yeterlidir, sınıfa “kendisi için sınıf olma” bilincinin verilmesi anlamsızdır. Kendisi Emperyalist-Kapitalist olan Rusya’nın, çarlığın ve iktidar ortağı Rus Burjuvazisinin emperyalistler arası bir paylaşım savaşında desteklenmesi gerekir. Devlet mekanizmasına dokunulmamalıdır,  Proletarya diktatörlüğü gibi bir kavram Marksizm’de yoktur, Marksizm’e yabancıdır. İşçi sınıfı partisi ekonomik demokratik haklar için mücadele etmeli, ekonomik haklar için iktidar olmalıdır. İşçi sınıfı iktidarının amacı bunlarla sınırlıdır. Bu iki sınıf birlikte, yan yana ve barış içinde yaşayabilir ve yaşamalıdır.

Bolşeviklerin çalışma, parti ve örgüt anlayışı ise özetle;

İşçi sınıfının iktidarı tarihsel bir zorunluluktur ve amacı sömürüyü ortadan kaldırmak, sınıfsız topluma geçişi sağlamaktır. İktidar bir amaç değildir, bu amacı gerçekleştirecek zorunlu bir araçtır. İktidar eski sınıfın bütün ekonomik, politik, siyasi, kültürel bütün varlığını ortadan kaldırmak zorundadır. Eski sınıfların bıraktığı hiçbir miras kabullenilemez. İşçi sınıfının kendiliğinden sınıf olarak ortaya çıkması kapitalist üretim ilişkilerinin doğurduğu bir sonuçtur. İşçi sınıfı partisinin görevi kendiliğinden sınıf olma objektif durumunu “kendisi için sınıf olma” siyasi ve politik düzeye çıkarmaktır. Kendiliğindenci hareketlerin hiçbir türüne kayıtsız kalamaz ancak onu olduğu gibi kabullenemez. Onu şekillendirir, biçimlendirir ve sınıf ideolojisi, bilinci ile donatarak değiştirir, dönüştürür. Geleceğin sınıfsız toplumunu kuracak olan politik bilinç düzeyine çıkarır. Örgütsel, politik ve ideolojik bağımsızlık esastır. Hiçbir burjuva dünya görüşünün peşinden gitmez, ona tabi olmaz. Kendi bağımsız varlığını her şart altında devam ettirmesi esastır. Seçimler, parlamento gibi barışçıl araçları reddetmez ancak mutlaklaştırmaz. Parlamentoda bulunmanın, seçimlere girmenin amacı, bu alanların Çarlığın ve Burjuvazinin sömürücü yüzünün açığa çıkarılmasının bir arcı olarak kullanılmasıdır. İktidarını ve iktidarı aracılığı ile eski ayrıcalıklarını kaybeden gerici, egemen sınıfların saldırıya geçmesi, devrimin kazanımlarını sabote etmesi beklenen gerçektir ve işçi sınıfı ve partisi bu gerçeği göz ardı edemez. Egemen sınıflar ayrıcalıklarından vazgeçmeyeceklerdir. Bu nedenle bu sınıflara ait bütün iktidar araçları, onlara ait her şey ortadan kaldırılmalıdır. Eski karşı devrimci sınıflarla işçi sınıfının birlikte yaşaması söz konusu bile olamaz.  İşçi sınıfına bu bilinç hazırlık döneminde verilir ve işçi sınıfı ancak bu bilinçle iktidara hazırlandığında ve iktidarı alması durumunda kazanımlarını koruyabilir ve adım adım nihai amacına ulaşabilir. Eğip bükmeden bu iktidarın adı Proletarya diktatörlüğüdür. Bu iktidar biçimi çalışan sınıflar için burjuva demokrasilerinde görülmeyecek kadar demokratiktir. Eski, karşı devrimci sınıfların gerici direnişlerini kırmak, bastırmak açısından ise elbette bir diktatörlüktür ve bu açık tanımlama ve kabullenme yalnızca komünistle ait bir açık sözlülüktür. Burjuvazi iktidarını korumak, sömürüsünü devam ettirmek için akla hayâya sığmayacak en kanlı saldırılarını “demokrasi” kılıfı altında tezgâhlarken, komünistlerin iktidarlarının gerici egemen sınıflar için bir diktatörlük olacağını haykırmaları elbette gerici sınıflardan beklenmeyecek bir açık sözlülüktür. Bu nedenle iktidara hazırlık evrelerinde kendiliğinden hareketlere sınıf bilinciyle ve bu sınıfsal katmanları sınıf mücadelesine kazanma amacıyla müdahale edilir. Ekonomik taleplerle başlasa bile grevlerin iktidarı isteme politik taleplere yükseltilmesi esastır. Sendikalar elbette parti değildir ancak bu konumları sendikaların işçi sınıfını ekonomik mücadele alanlarına hapsetme hakkı vermez. Tersine sendikalar işçi sınıfının aynı zamanda ekonomik örgütlülüğünü ve taleplerini politik propaganda ve siyasi taleplere yükseltme göreviyle yükümlüdür. Kısacası, sendikalar işçi sınıfının politik örgütlenmesinin ağlarından biri olmak zorundadır. “Sol” kapsamında ileri sürülen bu iki görüşün dayanaklarını özetlemeye çalıştık. “Nasıl bir parti” anlayışını irdelerken çeşitli biçimlerde ortaya çıkan Marksizm dışı solun sınıf mücadelesine monte edilişinin yıkıcılığını tarihsel süreç içindeki görünümüyle analiz etmeye çalışacağız.